• beni gerçekten sevip sevmediğine emin değilim. muhteşem bir iç sıkıntısı ve belirsizlikle mücadele ediyorum. biraz yansıtıyorum ama tam değil. ne yapmam gerektiğine emin değilim. hayat bir şey yapmazsak da bir şekilde değişiyor zaman mekan insanlar vs vs. bazen mücadele de anlamını yitiriyor. ancak mücadele insanı oyalıyor ve bir nebze iç rahatlatıyor bazen. ancak her şeye rağmen hayattaki hayal kırıklıklarını onarmakla geçirdiğiniz astarı yüzünden pahalı olan her şey bir kez daha olan bitene anlam yükleyip debelenmenin ve hırslanmanın beyhude bir uğraş olduğunu yineliyor. keşke yok olsak.
  • tiksindiğim halde arkadaş kalmak zorunda olduğum insanlar var .
  • birileri benim mesaj kutumu doldursun diye oraya buraya entry yazmaktan bıktım.
    ama isteyen yine de yazabilir. ben iyi bir insanım.
  • içim söküldü.
  • daha demin kafamda yumurta kırıldı. bizimkiler menemen yapıyorlar bıldırcın yumurtası kadar yumurta vardı iki tane ama tavuk yumurtası bunlar bir tabağa kırmışlar yumurtanın sarısı da çok küçük çıkmış odadan bana sesleniyorlar gel sen de bak nasıl küçücük falan diye gittim iyice eğildim tabağa bakıyorum bakıyorum göremiyorum (aşşırı küçükler) tam gördüm diyecekken sen gel alnıma yumurtayı çat vur diyolarki gördün mü gördün mü sarısını sonra yumurtayı kırdın o nasıl kafa, he gördüm beynimde bi beyaz ışık yandı söndü valla bilemicem bildiğim tek şey yumurta kırılmasa kafam kırılacaktı orası kesin de...
  • bombok bir yerdeyim dahası olur mu ya diye düşündüğüm an dahasını görüyorum.
  • kucuk sayilabilecek bir ofiste, toplamda 7 ya da 8 kisiyle birlikte calisiyorum. tum ofiste toplamda 9 kisi var. sayilar biraz tuhaf oldu; farkindayim. bizden ayri odasi olan, mudur ya da yonetici. o, 9. kisi. o nedenle onu 7 ya da 8 kisiden biri olarak saymadim. bazen 7 kisiden 8 kisiye cikmamizin nedeni ise 8. kisinin, mudur beyin soforu. mudur beyin islerini halletmedigi zamanlarda onu beklerken ofiste zaman geciriyor.

    6 ayi geckin bir suredir, her sabah ilk is olarak youtube uzerinden caz yayini yapan bir kanalin acildigi ve tum ofisin mesai boyunca caz dinlemek zorunda kaldigi (ya da benim zorunda kaldigimi hissettigim) bu ofiste bir masanin basinda ogle saatim de dahil olmak uzere kipir kipir oturup da bir turlu rahat edemeyerek arastirma yapiyorum. beni arastirmaci olarak ise aldilar. (benim disimda 2 arastirmaci daha var.) ben de bilimsel arastirmalari okumak, derlemek, derlemek, raporlastirmak, makale yazmak, arastirma tasarlayarak bunu oneri olarak sunmak, metodoloji calismak gibi isleri yapmanin yani sira, arastirmaci olarak calistigim enstitunun bagli bulundugu kurumun isleriyle ilgili toplantilara katilmak, fikir belirtmek, saha arastirmalarina cikmak, enstituye gelen arastirma onerilerini degerlendirip hibe verilip verilmeyecegine iliskin kararlar vermek gibi sorumluluklara sahibim.

    isin eglenceli olmayan bolumlerini atliyorum.

    caz muzikten nefret ederim. gercekten. "beynimi kullanmam, dusunmem, sorgulamam icin beni ise aldiginiz halde gunde 9 saat caz dinlemek zorunda kaldigim bu ofiste kendimi duyamiyorum ben. muzik dinlemesek olmaz mi?" diye sormayi istiyorum ise girdigim ilk gunun mesai bitiminden beri; ama soramiyorum; cunku herkes japon ve cikintilik yaparak herkesin huzurunu kaciracakmisim gibi hissediyorum. ben muzikle calisamam. anlamam icin sessizlige gereksinimim vardir; ama baska secenegim olmadigi icin ben de kulakliklarimi takarak muzik dinliyorum. hoslanmadigim bir sesi bastirmak icin hoslandigim bir ses aciyorum. kendimi duymakta yine zorlaniyorum; ama en azindan hoslandigim bir ses oluyor. ne kadar harika, degil mi? bu ara cogunlukla metal dinliyorum. bugunlerde tool, blind guardian ve mastodon dinliyorum. bir yandan da istatistik calisiyorum. zaten ya ingilizce ya da japonca calistigim icin cok daha fazla odaklanmam ve anlamak icin enerji harcamam gerekiyor; ama hicbir halt anlamiyorum. klasik muzik dinlemeyi de denedim, turku dinlemeyi de. pek ise yaramiyor. en iyisi tikac kullanmak aslinda; ama seslendikleri zaman da duyamiyorum. o da hos olmuyor. kulakliklarimi cikarsam bu sefer de caz dinlemek zorunda kaliyorum. cazdan nefret ediyorum. her gun ayni kanaldan ayni tur caz muzik yayini yapiyorlar. ofise gelen giden de cok oluyor. hemen dibimizde paravanla ayrilmis bir toplanti odasinda toplanti dinliyoruz bazen. ofisteki herkes arastirma yapmiyor zaten. ozellikle cok gurultulu gecen gunlerde mesainin son 2 saatine geldigimizde cildirmak uzere oluyorum. sinirlerim tepeme cikmis oluyor. calisamiyorum cunku. (gerci dusundum de sinirlenmekten cok tahammulum azalmis ve yorulmus hissediyorum. yoksa ayni sakinlikle is yapmayi surduruyorum.)

    sonra her seyden nefret ediyorum. sonra, bir masa basinda oturmus halde dusunuyorum. 1 saat daha erken cikmak icin bana o saat icin verilen paradan vazgecerdim hemen. hemen. hic duraksamazdim. isverenimin benim inanilmaz verimsiz gecen son 1 saatim icin odeyecek parasi var. peki ya benim zamanim? bir tane omrum var ve onu da bir masa basinda 10 dakikada bir sekilden sekle girerek rahat etmeye calisarak harciyorum. insanlara yararim olmasi icin ugrasiyorum.

    ne tuhaf, oyle degil mi? oysa omrun cok uzun oldugunu ve bunu nasil gecirecegimi bilmedigimi yaziyorum siklikla. nasil gecirecegimi bilmiyorum belki; ama nasil gecirmek istemedigimi biliyorum.

    sikayet edemem. kosullarim iyi. oldukca iyi hem de. sirt agrilarim disinda. bir masanin basinda oturmus, broker firmalari araciligiyla ise girip cikan duzensiz fabrika iscilerinin akil sagliklarinin ne durumda olduguna iliskin bir arastirma tasarlamaya calisiyorum. hipotezleri dogru duzgun belirleyebilmek icin oturup istatistik ve metodoloji calisiyorum. sonra donup literaturu tariyorum. okudukca kendimi bir fabrikada bir seri uretim bandinin basinda hayal ediyorum ve "hayir, sikayet etmeye hakkim yok. kesinlikle yok. otesi simariklik olur." diyorum.

    bugun, arastirmaci olarak ayni donemde ise basladigimiz is arkadasimla bir makale uzerine konustuk. o da yoksulluk konusunu calisiyor. asgari ucretin artirilmasinin gelir esitsizligi uzerindeki etkisine iliskin ingilizce makaleler bulmasina yardimci oldum sonra. ingilizcesi pek iyi degil. yoksulluk... goreli ve gercek yoksulluk. asgari ucret alan pek cok yoksul insanin oldugu, calisan yoksullugunun oldugu bir duzende benim derdim de bir ofiste oturmus sacma sapan caz muzikleri dinlemek iste. herkes yasadigi gibi dusunuyor. "baskalarinin yasamlarini nasil daha iyi hale getirebiliriz?" diye tartisiyoruz. ondan da once "tum bu esitsizligin kaynagi nedir?" diye. "insanlar arasindaki esitligin kokeni" adinda ilginc bir makale okudum gecenlerde. ozetleyecektim makaleyi guya. guya. butun gun calisiyorum. iyi olus hali, isciler, kulturel uyum, goc, davranissal ekonomi, psikolojik rahatsizliklar, istatistik, metodoloji... isle ilgili her ne varsa calisiyorum. kendimi dinleyemiyorum ki. kendim icin dusunemiyorum. ona sira gelmiyor. isimdeki arastirma icin de dusunemiyorum gerci. lanet olasica caz muzik. cazdan nefret ediyorum.

    mesainin son 1 saatinde umudugum azaliyor. kosmaya gitmeyi heyecanla bekliyorum; ama bazen tek istedigim, kosup birine gitmek ve onunla uzun uzun sohbet etmek oluyor. o da olamiyor. bunu dusununce umudum bitmeye yaklasiyor. sonra birine yaklasmayi dusunuyor, ama bundan hemen vazgeciyorum. umudum varla yok arasinda bir yerde gozden yitiyor. "ben ne yapiyorum?" diye soruyorum kendime, "gercekten? ben ne yapiyorum? tum bunlarin anlami ne?"

    bir yanda bir seri uretim bandinin basinda isciler, bir yanda her seyi yasayip bitirmis ve anlamsizlik hissiyle yasamina son vermis beyaz yakalar. peki ben neredeyim?

    bu aralar cogunlukla metal dinledigimi soylemistim; ama dun ve bugun buena vista social club filminin muziklerini dinleyip bir deniz kiyisinda dans ettigimi hayal ettim. buruk ama neseliydi ya da neseli ama buruktu. umudumun kalan son kirintisi oydu herhalde. cok guzeldi.
  • halaa her gece rüyamda görüyorum. sımsıkı sarılıyoruz
  • küfür etmek bana yakışmayan şeylerden biri çünkü gerek ses tonum gerek diksiyonum eski istanbul beyefendilerini andırdığı söyleniyor. annemin bu konudaki yadsınamaz eğitimini de söylemek gerekir. ağzımdan çıkan her şey özellikle patavatsızlıklarım çok acımasızca bana patladı. o yüzden elveda küfür. yaş da 28 olunca bir anlamı kalmıyor bunun.
  • bugun yapmam gereken isleri yapmayip butun gun uyudum.
hesabın var mı? giriş yap