44 entry daha
  • film hakkında yazılanları okumadan birşeyler karalamakta fayda var, zira farklı kişilerin oldukça farklı düşünmesi, filmi çok beğenmek ya da nefret etmek gayet mümkün..
    neyse işte, ben filmi çok beğendim/nefret ettim nihayetinde. mayıs sıkıntısı ile sorular sordurup uzak ile tüm dikkatimi üstüne çeken nuri bilge, beklentilerimin yüksek olmasından mıdır bilemem, beni korkunç hayal kırıklığına uğrattı. mesela; her ne kadar böyle bir bilgim olmasa da, eğer filmin bir senaryosu olduğu iddia ediliyorsa yalan söyleniyor, o ne gudubet diyaloglardır, bir anlam veremedim.

    sinema keşfedildiğinden bu yana denilebilir ki en ticari ve hala en yenilikçi, en avangard yaratım biçimi. sahip olduğu teknik olanaklar, insan algısı açısından taşıdığı cazibe, kolay ulaşılabilir olması -bunun işin ticari kısmıyla doğrudan ilişkili olduğu ayan beyan ortada- birçok sanat dalının üstünde tutuyor sinemayı. o ise sanat olduğunu kanıtlama iddiasında hala. bunu nuri bilge gibi "gerçek hayata" öykünen yeteneklere borçlu kuşkusuz.

    dedim ya, beğendim/nefret ettim..

    şimdi; senaryo yok! varsa da yok! filmde nuri bilge ve karısı başta olmak üzere oyunculuk hakkında en ufak bir yeteneği, bilgisi olmayan birçok karakter var, karakter yaratamamış. bu bilgi ve yetenek eksikliği, konuşmaların daha bi anlaşılamamasına yol açmış. hayır, diyaloglardaki derinlikten filan bahsetmiyorum, zaten yok öyle bir şey, konuşmalar oldukça sığ. ayrıca oyuncu olmayan oyuncular pek "oynayamamışlar".. tüm kelimeler yutulmuş, cümlelerin sonu ağızların içinde kalmış. zaten filmin iddiası bu denebilir, hayat! biz hayatımızda dublaj yapan tiyatro oyuncusu gibi konuşmuyoruz elbet. ama derdini anlatacaksan anlaşılır konuşmak zorundasın. araya mikrofon, dış ses vb. girince hepten kaybolup gitmiş konuşmalar.
    ha benim kulaklarım iyidir, duyduğum kadarı bile bana yetti, o ayrı.

    karakter yaratamamış karakterlere gelelim. nuri bilge'nin kendisi başta olmak üzere, filmde, filmin amaçladığı gerçekçiliği yakalayan bir tek kişi var, o da babası. gerçekten kendi babası mıdır bilmiyorum ama yaşlı amca filmdeki herkese oyunculuk dersi verir gibiydi, duruşu, konuşması, hareketleri, her şeyiyle gerçek karakterler yaratamayan/oynayamayan nuri bilge sanırım bu baba karakterini de yaratmamış, o zaten orda duruyomuş, yönetmen çekivermiş.

    karakterler, diyaloglar sığ. nuri bilge bu sığlığı anlatmak istemiş biraz zaten. yalan söyleyen, aldatan, gerçek dostluk kuramayan, anne-babası köylü, kendi metropolün en göbeğinde, cihangirde yaşayan, kendini entelektüel olarak tanımlayabilecek işlere sahip, tatilde hangi ülkeye kaçsam hesabı yapacak gelir seviyesinde insanlar bunlar. ahlaksal bakımdan söylemiyoruz, psikolojik bir sapkınlık olarak cinsellikte şiddet eğilimi bile var bu zât-ı muhteremlerde. seven, aldatan, ardından yüzlerce kilometre giden ama saygı duymayan insanlar bunlar. evleneceği sırada "yenge"yi, özgürlüğünü tehdit ettiğini düşündüğü için bırakıp giden, "hizaya geldiği"ni düşündüğü için tekrar birlikte olabilen akademisyenler var filmde. doğulu bir genç sert bakmalı onlara göre, bıçkın delikanlı olmalı. o delikanlının vesikalığından başka hiç fotoğrafı olmamalı. o doğulu şehirler ki, her şehrin her köşebaşında internet kafe denen ucubeler cirit atıyorken aslında, o kentlerde olmamalı. yirmili yaşlarında bir genç interneti bile bilmiyordur zaten, mail ne ola ki?

    oralarda çekilen diziler kan davası anlatmalı, "kanın yerde kalmayacak" yeminleri eden eli tüfekli "doğulu"lar "reyting"in tozunu attırmalı!

    nuri bilge fotoğrafını göndermesini istediği gencin adres kağıdını -"bilmem ne sokak numara bilmem kaç!"- buruşturup atan karakterleri anlatmış filmde. ama kendisi de o kadar onlardan ki ve bunu o derece iyi çıkarabiliyoruz ki filmden aslında, meselenin ironisini değil, ironinin ironisini yapmış iklimlerde.

    hayatı taklit ederken hayata öykünmüş, geri dönmüş kendi kıçına bi tekme atmış o hayat, o insanlar!
365 entry daha
hesabın var mı? giriş yap