588 entry daha
  • çerezinizi içeceğinizi alın gelin. biraz uzun olacak ama sonuna kadar okuyun. bitirdiğinizde bu sektörle ilgili tüm dinamiklerin farkına varacaksınız.

    bu yazdıklarım olacak olanları temsil etmiyor. kesinlikle bir duyum almadım. ama yazıyı okuduğunuzda da anlayacaksınız araştırmamı iyi yaptım.

    sonuçta herkese yararlı bir görüş ortaya çıkacak. en etken olandan en edilgen olana doğru teker teker tüm açılardan incelemeye çalıştım.

    ---devlet gözünden---
    burda bütçe kanuna bakmak gerekiyor.
    2020 bütçe kanununda (virüsten önce hazırlanan) motorlu taşıtlar üzerinden alınan ötv gelirleri 19 milyar lira olarak ön görülmüş. bu miktar diğer ötv adlı kalemlerden daha az. özellikle tütün ve akaryakıt'tan alınanların yanında çok az sayılır.
    örneğin;
    tütün ötv'si 64 milyar lira,
    akaryakıt ötv'si 66 milyar lira olarak öngörülmüş.

    bu yüzdendir ki hükümetin motorlu taşıtlar ötv'si üzerinden yürüttüğü politikalar aslında maliye finansmanı için değil, dış ticaret açığını (ihracat-ithalat) azaltmak için oluşturulmaktadır. keza genel olarak tüm ötv kalemleri için bunu söylemek mümkündür. fakat vergi geliri daha az kalemler için bunu daha kesin söyleyebiliriz. çünkü doğrudan gelir yerine dolaylı olarak regüle etmek gibi bir amaç yatıyor arka planında...

    hükümet türkiye'de üretilmeyen şeylerin ithalatını sınırlamak için ötv silahını kullanıyor yıllardır. bu, hükümetin geçen senelerde yerli üretim araçlara kredileri daha düşük faiz oranlarıyla, ithal araçlara ise daha yüksek oranlarla vermesinden de görülebilir.

    ayrıca şu anki durumda milletin ihtiyacı olan araçlar ikinci el kaynaklı olarak alınıyor. bu ikinci el alım satım işinde de devletin tek kazancı noter gelirleri oluyor. onun da az bir kısmı gerçekten gelir olarak kaydediliyor. yani devede kulak kalıyor. bu yüzdendir ki sıfır araç satılmadıkça, sıfır araç satışları düştükçe, hükümetin bütçeyi dengelemesi zorlaşıyor. hatta rakam vermiyim şu anda bütçe gelirleri o kadar çok düştü ki, açık rekoru kırıyoruz.

    sonuçta devlet gözünden bakarsak bir ötv indirimi yapılması için iki şey olmalıdır.
    1)araç satışlarının artacak olması muhtemel olmalı
    2)satılabilecek araçlar çoğunlukla yerli üretim olmalıdır.

    ---alıcı gözünden---
    şimdi düşünün; araba alacak oldunuz gittiniz yerli üretim bir araçtan 200bin teklif aldınız. aynı aracın muadili olarak da ithal bir araca 200bin teklif aldınız. (bu fiyatın ötv indirimi olduğundaki fiyatlar olduğunu düşünün)

    gittiniz bankaya kredi çekeceksiniz, (124bin kredi çıkar zaten. detayına girmiyim) banka diyecek ki size;
    eğer yerli üretim olanı alırsan sana %0.49'dan 60 ay vadeli vereceğim krediyi.
    ama eğer ithal bir araç alacaksan zinhar %0.82'den aşağı kredi veremem.

    şimdi yerli olanın maliyeti 148bin(kredi geri ödemesi) +76bin (peşin) = 224 bin tl oldu toplam
    ithal olanın ise maliyeti toplam 165bin +76bin = 241bin tl oldu.

    bu durumda; yerli ithal ayrımı yapılırken (kredi safhasında) gidip aynı özelliklerle aynı fiyatta olan bir araca daha fazla para vermek ister misiniz? 17bin lira fark oluyor yukarıda gördüğünüz hesaba göre. siz değerlendirin. yerli olanı mı alırsınız ? ithal olanı mı?
    ....
    haziran ayında(2020) devlet ikinci eldeki kredi imkanlarını sunarken -aşağıda da buna değindim- şu saiklerle hareket etmek istedi;
    1) millet borçlansın. borçlansın ki işe girsin. borçlansın ki çalışmak, çalıştırmak zorunda kalsın.
    2) ithalat olmasın. zaten her şeyi dışardan alıyoruz. ekonomiyi, en azından kendi içimizde çevirmiş olalım. içte satılıp alınacak şeyler için bu imkanları sunalım(ev, ikinci el araç, turizm, mobilya)

    bu iki madde gerçekleştiği sürece devletin kredi olarak verdirdiği miktarın artması hem dış ticaret açığını azaltıyor, hem de milleti borçlandırıyor.
    bu borçlandırma meselesinin artık "değerinde" olması gerektiğini düşünen bir ben olamam heralde. otomobil alırken vergisiz ya da çok az vergi ile almak istiyor vatandaş. ötv zamanında ilk kanunlaştığında en yüksek ötv oranı olan %50 ötv oranı şimdi en düşük ötv oranı olarak uygulanıyor. (bkz: #102335304)

    vatandaş artık açık açık uygulanan "her 'oturgaçlı götürgeç' için 1 tane de devlete alınsın" mantığını istemiyor. 2020 yılında bir araba için bunların olmasının kendisini salak yerine koymaktan başka bir şey olmadığını düşünüyor.

    sonuçta alıcının isteği;
    1) ötv ya hiç alınmasın ya da az alınsın.
    2) daha az borçlanayım.

    ---üreticiler gözünden---
    buyrun odd(otomotiv distribütörleri derneği) istatistikleri.
    hangi yıl ne kadar araç satılmış bakalım.
    2020(ocak-mayıs) -> 183.095 adet (yıl sonunda 420bin satış öngörülüyor)
    2019(ocak-aralık) -> 479.060 adet
    2018(ocak-aralık) -> 620.937 adet
    2017(ocak-aralık) -> 956.194 adet
    2016(ocak-aralık) -> 983.720 adet araç satılmış.

    yaşadığımız covid-19 olayları yüzünden çoğu üretici, fabrikalarındaki üretim kapasitesinin çoğunu kullanamıyor. buna neden olarak da bazı yan sanayi üreticilerin üretim yapmaması ve ana fabrikada üretim yapılamaması gösteriliyor.

    türkiye'deki üretim ise avrupa'daki üretimin etkilendiğinden ya çok az etkilendi ya da hiç etkilenmedi. covid-19'un vurduğu ülkemizde, şirketler de çalışanlar da işlerine daha erken başlama eğilimi gösterdiler. bu yüzden de türkiye'de üretim yapan yan sanayi üreticileri ve lisanslı otomotiv fabrikalarının hepsi üretimlerine başladı.

    geçen günlerde oyder başkanı şahsuvaroğlu'nun açıkladığı gibi dünya'daki çoğu otomotiv fabrikası öncelikle iç piyasadaki ihtiyacı karşılama yoluna gittiler. özellikle türkiye ve meksika gibi ülkeler üretim yapıp ihracat yaptıkları ana pazarlara (avrupa'ya ve amerika'ya) karantina yüzünden ürün gönderemediği için; arzın çoğu içe dönmek zorunda kaldı.

    kocaman bir parantez açarsak bir de araç bulunamaması sorununa değinmek istiyorum. bir seçim yatırımı olarak düşünülen ve hayata geçirilen ötv indirimi 2019 ortasında, hurda indirimi ise 2019 sonunda bittiğinde distribütörler ana fabrikalara görece daha az sipariş geçtiler ve daha az kota talep ettiler. yani "seçim falan bitti bizim seneye işler kesat olur siz bizi salın biz gidelim" dediler. ithal araçların böyle bir sorunu var şuan.
    yerli araçlarda ise durum farklı. bu sefer de avrupa pazarına üretim yapan fabrikalar kotalarının büyük çoğunluğunu -zaten çoğunu ayırıyorlardı da, daha çoğunu- avrupa ve ortadoğu piyasasına ayırdılar.

    bu durumda ithal araç getirme imkanları kısıtlı kalmakta devam ederken, yerli üretim kapasitesi azalmış fakat talep yoksunluğu yüzünden tam kapasiteye çıkarılamamıştır.

    yerli araç talebinin artması durumunda bu yerli üretim kapasitesi kolayca artırılabilecektir. bu araçların yerlilik oranlarının da %70'lere dayandığı göz önünde bulundurulduğunda talep artışının araç ithalatçısı distribütörleri hazırlıksız yakalaması fakat yerli araç satış rakamlarının, ithallere göre daha fazla artacağı yorumu yapılabilir.

    otomotiv üreticilerinin, ötv oranı azaldığında da karlılıklarının önceki duruma göre az da olsa arttığı da bir gerçek.

    öyleyse;
    üretici hep şu iki şeyi istiyordu, şimdi de bunları istiyor;
    1)full kapasitede fabrika çalıştırmaya yol açacak şekilde taleple karşılaşmak
    2)bunları en karlı biçimde satmak.

    ---sonuç---

    devletin yönlendirmesi, hali hazırdaki alım talebi ve üretim organizasyonunun birleşimi ile yapılacak bir "yerli üretime kredi teşviği" + "ötv indirimi" her bir paydaş için yararlı olacaktır.

    toplam ötv geliri artacak(sürümden kazanım) + yerli üretim ile dış ticaret açığı azaltılacak ( devlet açısından yararlar)

    ucuz sıfır otomobiller alınabilecek + ihtiyaçlar karşılanacak + ikinci el araç fiyatları ucuzlayacak (vatandaş açısından yararlar)

    krizden çıkış için talep yaratılmış olacak + satış yapılmış olacak + içe dönen arz, taleple buluşmuş olacak + yeni yatırımlar için kaynak ve operasyonel başarı sağlanacak (üreticiler açısından yararlar )

    şuan bunu yapmanın tam sırası.

    bakın ekonomik krizin iki türü vardır;
    ya insanlar veya devletler borç batağına girerler ve güven ortamı sarsıldığı için paralarının değeri düşer ve borcunu hepten ödeyemeyecek hale gelirler
    ya da öyle bir karamsarlık çöker ki insanlara, kimse ne talep eder, ne üretici üretir, ne de çalışan çalışacak yer bulur.

    şuan bu ikincisinin ihtimali var. buna durgunluk(resesyon) deniyor.
    durgunluktan çıkış çok zordur. insanlara "bunu al, bak sen aldığın için o firma çalışacak, o firma çalıştığı için iş yapacak, o firma iş yaptığı için sen çalışabileceksin" gibi dolaylı bir vaadi kabul ettirmek çok zordur.
232 entry daha
hesabın var mı? giriş yap