3 entry daha
  • nükleer silahların icadından önce kıtalararası güç projeksiyonunun tek aracı donanmalar idi. birinci dünya savaşının yolunu açan en önemli olaylardan birinin anglo-alman donanma yarışı olduğu ne yenik ne de yenen tarafların hiçbirinin aklından çıkmıyordu. ancak daha birinci dünya savaşı bitmezden önce pasifik bölgesindeki alman kolonilerinin üstüne oturan japonya ve abd arasında yeni bir donanma yarışının kıvılcımları çakıyordu. 1905 yılında rus donanmasının denize gömülmesinin ardından almanya da pasifik'den atılınca öküz ölmüş, amerika-ingiltere ve japonya arasındaki ortaklık da bozulmuştu.ekonomileri savaştan görece etkilenmemiş durumda olan japonya ve abd böyle bir silahlanma yarışını götürebilirdi; ancak dört yıllık dünya savaşında neredeyse bir milyon asker kaybeden, ekonomisi sıfırı tüketen ingiltere'nin ayak uydurmasının mümkünü yoktu. 19. yüzyıl boyunca kendinden sonra gelen iki donanmanın toplamına denk bir güç bulundurmak ilkesine sahip olan (two power standart olarak bilinir) royal navy için durum tersyüz olacak ve ingiltere kendini üçüncü deniz gücü konumunda bulacak gibi gözüküyordu. dünyanın en büyük koloni imparatorluğu için kabulü olanaksız olan bu durumu atlatmanın tek yolu ikinci deniz gücü (yani abd) ile durumun eşit olacağını kabul etmek ve üçüncüyü (yani japonya'yı) kontrol altında tutmak olarak bulundu. savaş ve izleyen kaos yıllarından ürkmüş, dünya politikasına bulaşmak konusunda isteksiz olan abd hükümeti ile temasa geçen ingiltere'nin önerisi sıcak karşılandı ve başkan harding'in çağrısı üstüne ingiltere, fransa, italya ve japonya'nın delegeleri 1921 yılının kasım ayında washington dc'de bir araya geldiler. şubat 1922'ye dek süren çetin pazarlıklar sonucunda abd ve ingiltere'nin 8'er, japonya'nın 6, fransa ve italya'nın ise 3'er adet dretnot sahibi olmasına karar verildi. bir yandan da gemi tiplerinin netlikle belirlenmesi için bir skala oluşturuldu. sözkonusu skala şu şekildeydi:

    10.000 ton'un üstünde ve 20.3 cm'den ağır silahlı tüm gemiler dretnot,
    10.000 ton altı, 15 ile 20.3 cm çapları arasında silahlara sahip gemiler ağır kruvazör,
    10.5 ile 15 cm çapları arasında topları olan gemiler ise hafif kruvazör olarak sınıflandırıldı.

    anlaşma 10 yıl geçerli olacaktı. yine maddeler uyarınca, bir muharebe gemisi ancak 20 yaşına gelince yenilenebilecekti.

    burada dikkate çarpan husus ikinci dünya savaşında asıl başrol oyuncusu olan uçak gemisine bir özel vurgu olmamasıdır. uçak gemilerinin 10.000 tondan yukarı olabileceği ancak en fazla 20.3 cm çapında silah taşıyabilecekleri belirtilmiş ve geleceğe yönelik olmaktan ziyade katılımcı devletlerin tersanelerinde an itibarıyla yapımı sürmekte olan mevcut gemileri temel alan bir baştan savma kota koyulmuştu. bu geniş tavır her halde henüz emekleme devresinde olan havacılık teknolojisine deniz stratejisinde bir önem atfedilmemesinden kaynaklanmaktaydı.

    ingiliz-amerikan eşitliği üstünde hemen uzlaşıya varıldı ancak kotası düşük tutulan japonya'yı ikna etmek hiç kolay olmadı. japonlar bu durumu, hele de en eski müttefikleri olan ingilizlerin tutumunu tam bir ihanet olarak gördüler ve asla affetmediler. 1895 yılından beri sürekli savaşarak bir dünya gücü olmuşlardı ancak batılılar tarafından hep masa başında çelme yemiş ve kazanımlarını sağlamlaştırmalarına engel olmak için her numara denenmişti. ancak sürekli savaşla geçen 20 yılın ardından japonya'nın iç istikrarı da ekonomisi de çok yıpranmıştı ve hali hazırda bir dış krizi, hele de dünyanın en büyük iki deniz gücüyle yaşanacak bir krizi ülkenin kaldırabileceği şüpheliydi. neticede japon hükümeti iç vaziyeti düzeltmek için zaman kazanmanın gerekli olduğuna karar getirerek anlaşmayı imzalamayı kabul etti. ne var ki, an itibarıyla en doğru yol gibi gözüken bu seçimin hiç beklenmeyen bir dramatik sonucu oldu: ordu ve donanma içindeki aşırı fanatik genç subay klikleri anglo-amerikan gücünden daha aşağı bir seviyeyi kabul eden sivil politikacılardan tamamıyla ümitlerini keserek gizli darbeci hücreler halinde örgütlenmeye başladılar. özellikle büyük buhran sırasında aktifleşen bu çok sayıdaki klik'in yirmili yılların sonları ve otuzların başlarında gerçekleştirdiği bir çok siyasi cinayet ile darbe teşebbüsü ılımlı politikacıları siyaset arenasından iterek aşırıların iktidarı almasına ve pasifik savaşına giden yola dönülmez biçimde girilmesine neden oldu.

    konferansın katılımcılarından italya ise o sırada bir politik devrim yaşamış, mussolini yeni iktidara gelmişti. ancak halen kargaşa içindeki italya'da konumu sağlam olmaktan uzaktı ve gücünü pekiştirene dek iktidarını sarsacak bir dış kriz istediği en son şey idi. bu yüzden italya da fransa ile akdeniz'de olan rekabetini askıya almayı kabul ederek anlaşmayı imzaladı. toprakları yanıp yıkılmış, nüfusu ve eknomisi tarumar olan fransa'nın zaten bir şeye itiraz edecek hali yoktu, o da imzasını koydu.

    anlaşma katılımcıları arasında almanya ile sovyetler birliğinin olmayışı son derece çarpıcıdır. versailles antlaşması ile alman donanması lağvedilerek bir kıyı gücüne indirgenmişti ve ne ingilizlerin ne de fransızların bu durumu değiştirmeye en ufak bir niyetleri vardı. 1921 yılının sovyetler birliği ise tüm dünya tarafından lanetlenip uluslararası toplumun dışına sürülmüş bir parya ülke konumundaydı. ülkeye halen kargaşa hakimdi ve bolşevik iktidarının her an çökmesi bekleniyordu; bu sebepten yarı illegal görülen sovyet hükümeti de uluslararası konferansın kapsamı dışında tutulmuştu.

    washington'da kağıda dökülen mutabakatların bir çok açığı vardı; kruvazör ve denizaltılara bir kota koyulmadığı için bu defa da mevzubahis gemi tiplerinde bir "mini silah yarışı" yaşandı. washington anlaşmasının yenilenmesi için 1934 yılında londra'da toplanan ikinci konferans'ta daha ayrıntılı kotalar konuldu. ne var ki italya ve japonya'da meydana gelen siyasal değişimler sonucunda londra mutabakatları kısa sürede kadük kaldılar. tüm bu eksiklere rağmen washington silahsızlanma konferansları bir önceki 20 yılda savaş gerilimini o kadar tırmandıran silahlanma yarışlarını etkin biçimde kontrol altına almayı ve de büyük buhran'ın acı yıllarında devlet bütçelerinde dev yüklere neden olan silah harcamalarını etkin biçimde kısmayı başardı. bu sebepledir ki günümüz siyaset biliminde washington konferansları silahsızlanma anlaşmalarının ilk ve en başarılı örnekleri olarak kabul görmekte, model alınmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap