403 entry daha
  • öncelikle god save the queen efendim.
    kendisi sakıp ağa'nın omuzunda ağlayan bir cumartesi annesidir! hayır anne değil, kraliçedir. cumartesi kraliçesi.
    ingiliz değiliz ama bizim de bir kraliçemiz var. mecazen değil, hakiki manasıyla. çünkü eleştirilemezliğini, onu eleştirenin bu piyasada barınamadığını, iktidarını, dokunulmazlığını ve türkiye'nin en sağlam tabularından biri oldugunu düşünürsek gerçekten kraliçedir diyebiliriz.
    ben kendisini hiç sevmem. leo busgalia tarzı sevgi kelebekliği yapan ve öğüt veren sevgi aşıcılarından hiç hazetmediğim için. sevdiğim şarkıları da ya murathan mungan ya aysel gürel imazlıdır. herkesin sevgilisi olan bir sevgi kelebeği yerine ağzıma demirden leblebi tıkıp beni dumura uğratan bir hayat arsızını bin sezen aksu'ya tercih ederim. sezen aksu'da "ekmek çaldım fırından, gittim yattım biriylen" diyecek cesaret de, "ben sokak kızıyım, başöğretmenin olmadı hiç" diyecek yürek de yok. o sadece "mış gibi" yapıp tribünlere oynar.
    sezen aksu herkesin sevgilisi ve herkes tarafından seviliyor. işte benim onu sevmememin en büyük nedeni de bu! bir insan nasıl 25 yıl boyunca hıncal uluç'la can dostu olup, kendi aleyhinde birşey söyleyene kadar canciğer kuzu sarması olur ve ancak aleyhinde birşey söylediği zaman -ancak o zaman- ona "zalim"liği yakıştırır ve 25 yıl boyunca bu zalimliğe ortak olur? 25 yıl boyunca hıncal uluç sezen aksu'nun şakşakçılığını yapıp ne kadar mükemmel bir kadın oldugundan dem vurdu. hıncal o zamanlar alimdi. ne zaman sezen'in egosuna iğnesinin ucuyla dokundu o zaman "zalim" oldu. 25 yıl kendi şakşakçılığını yapan bir zalimle dostluk edip, zalimi ancak işine gelmeyince ifşa etmek de pek onurlu ve alimliğe yakışan bir hareket değil herhalde? ertuğrul özkök ve sakıp sabancı'nın, onu taparcasına sevdiklerini de dipnot olarak düşmezsek olmaz.

    yıllar önce bir dergi "şeytan mı melek mi" diye bir dosya hazırlamıştı. sezen aksu'yla ana oğul/kız gibi olanların nasıl olup da birden bire ondan kaçarcasına uzaklaştığını ya da küstüğünü merak etmişti. bir zamanlar sezen aksu'ya toz kondurmayan çocukları "polemiğe girmek istemiyorum bu konuyu bana sormayın" diye kapatmışlardı konuyu. sonra harun kolçak, sezen aksu'dan kaçan 2 genç müzisyenin ona sığındığını anlatmıştı. ana kraliçe sezen,bu iki yetenekli genci onlara kaset yapmak vaadi ile cemaatine katmış sonra çocukları yıllarca beleş beleş sömürmüş. çocuklar dayanamayıp ayrılmak istediklerini söyleyince de "benden ayrılırsanız sizi bu piyasada barındırmam" karşılığını almışlar. zavallılar korkudan soluğu, bir zamanlar sezen'in cemaatinden olan harun kolçak'ın yanında almışlar ve ona sığınmışlar.
    eğer sezen aksu'nun gülben ergen'den, adını bilmediğimiz yeni şarkıcılara kadar herkese beste vermesinin nedenini üretkenliği ve paylaşımcılığı olarak açıklarsanız ancak çok iyi niyetli oldugunuzu söyleyebilirim. bu kadının tek yaptığı piyasayı domine etmek ve alien gibi yayılmak. gülben ergen gibi birine bile beste veriyor ki gülben gidip ahmet'ten mehmet'ten beste almasın. alırsa ahmet ve mehmet in de ne kadar iyi beste yapabildikleri ortaya çıkar ve herkes sezen aksu şarkısı söylemez de ondan! ve sezen piyasayı domine edemez ! kendisine sorulduğunda bu yeteneğin kendisinin değil allah'ın oldugunu ve ona verilen bir şeyi insanlardan esirgemenin ne kadar tasavvufa ve zen'e aykırı hareketler oldugunu duyarsınız. peki bu allah vergilerinin teki kaç bin dolar? niçin bedava ya da biraz daha uygun bir fiyata değil de binlerce dolara satıyor bu vergileri? ben bilmiyorum ama tasavvufta, ya da sezen aksu ahlakında bir sebebi vardır herhalde. bir tarikat şeyhi gibi kendine biat etmeyenleri piyasada barındırmamasının da insan ı kamil katında bir karşılığı olmalı.
    birkaç yıl önce diyarbakır'a newroz'da konser vermeye geldi, diyarbakırlılara kemal burkay'dan "gülümse" dedi. yıldırım türker kendisi için "cesur bir kız çocuğu" diye bir yazı kaleme aldı. ama o cesur kız çocuğu 20 yıl boyunca ankara'dan doğuya serçe parmağını bile uzatmamıştı.ne ordaki savaş hakkında tek söz edip dikkatleri oraya çekmiş ne de "kürt" diye bir yaratıktan bahsetmişti. ancak ohal kaldırıldığı zaman, başbakanın bile newrozu kutlamaya başladığı bir dönem, ortalık süt liman olunca ve kürt demenin lanet yerine "rant" getirmeye başladığı bir dönemde gitmişti. bu kadar cesurduysa ohal zamanında gelseydi mesela. hadi gelmesinden geçtim, serçe parmağını gösterseydi mesela. ama o bunun için öyle bir dönem seçti ki, gelince "taraf" olmayacaktı. ne "resmi" tarafın sevgisinden mahrum kalacaktı ne de "sivil" tarafın. "tarafsız"lığını ispatlamak için hemen ardından ulus'taki villasını mehmetçik vakfı'na bağışladı ve sonra dedi ki "analar oğullarını veriyorlar, ben villamı vermişim çok mu". çok değil az bile. ne şiş yansın ne kebap.. iki tarafın da gönlü olsun !!
    sonra cumartesi anneleri için aktüel dergisine bir kaset yaptı. ali kırca'nın ana haberlerinde utanmadan "ben de bir cumartesi annesiyim" dedi. nerdeyse her hafta galatasaray meydanında olan ben, sezen aksu'nun saç telini dahi bir kere bile orda görmediğimi söyleyebilirim. serap aksoy, müjde ar ve lale mansur'u kesin bir eminlikle hatırlıyorum ama sezen'in serçe parmağını dahi görmedim. peki nasıl oluyor da cumartesi anası olabilmeyi utanmadan kendine biçiyordu? ben söyleyeyim : "herkesin sevgilisi" olabilmek için. cumartesi analarının ideolojik kısmını ve bu ideolojinin nufus payını düşünürseniz bulabilirsiniz belki.
    tam emin değilim ama bundan bir zaman sonra (ya da önce) ibo show'da sakıp sabancı'yla birlikte arz-ı endam ediyordu. sakıp ağayla kol kola omuz omuzalardı. sakıp ağanın omuzuna başını yasladığını bile hatırlıyorum. herhalde cumartesi günleri biriktirdiği acıyı sakıp ağayla deşarj ediyordu. sakıp ağanın omuzundaki cumartesi annesi.. çok dokunaklı değil mi!!
    kendisine sorarsanız o çoktan egosunu yenmiştir bile. bir kaç sene önce neşe düzel'e verdiği roportajda kendisini tasavvufa verdiğini, egosuyla savaştığını ve artık "ben"i kullanıp kendisinden bahsetmekten vazgeçtiğini anlatıyordu. ama bunu söylemek için 6 yazı dizilik bir roportaj vermesi de çok ironikti! artık kendimden bahsetmeyeceğim diyen ve 6 yazı dizisi bundan bahseden bir insan ı kamil. ben buna kıçımla gülmüştüm ama bu sefer hangi nufusa oynadığı ve kimlerin sevgilisi olma yolunda adımlar attığını bulamamıştım.
    sezen aksu kraliçedir. kraliçelerin sevenleri kadar düşmanları da olur. bizim kraliçenin sorunu ise herkes tarafından sevilmesidir. bir insan aynı anda nasıl hem ertuğrul özkök'ün en sevdiği kadın hem de yıldırım türker'in dostu olabilir bilemiyorum.
    bir yazarın da dediği gibi; insan, insan kalacaksa taraf olmak zorundadır. olmayanlar sezen aksu olur ve herkesin sevgilisi olarak ölür. bence insanın tarihine yazılan en büyük kara leke de budur.
4268 entry daha
hesabın var mı? giriş yap