66 entry daha
  • hulefa-i raşidin döneminden sonra (632-661) suriye'nin merkezi dımışk yani şam'da kurulan islam tarihinin ilk hanedan devletidir.

    adını kurucusu muaviye b. ebu süfyan'ın mensup olduğu beni ümeyye (ümeyye oğulları, emeviler) kabilesinden almıştır.

    muaviye b. ebi süfyan b. harb b. ümeyye hicretten 15 sene önce mekke'de doğdu. mekke'nin fethedildiği gün 23 yaşında müslüman oldu. bir süre hz. peygamber'in vahiy kâtipliğini yaptı. hz. ebu bekir zamanında kardeşi yezid ile suriye'ye geldi ve burada fetih faaliyetlerine katıldı. yezid'in vefatı üzerine suriye valisi oldu. 656 yılında hz. osman'ın şehit edilmesine kadar da suriye valiliğini yürüttü.

    orta çağda emeviler bizans ile her anlamda ilişki kurmuşlardır. bu yazı emevi bizans ilişkilerini anlatmaktadır.

    emevilerin fetih arzusu imparatorluklarının idari merkezini halep olarak seçip bizans kültürü, mimarisi, para sistemi, kurumları ve idaresi etkisinde bir çevrede yaşamaya başladıklarında tekrar canlandı. idari dil yunancaydı, kurumsal daireler değişmedi, paraların üstündeki haç kalksa da paralar yunanca kaldı ve şehirlere ve kültüre yunanlı şehirliler tarafından yön verildi.

    muaviye kendi zamanında bizans imparatorluğu saray teşkilatını örnek alarak oluşturmaya çalıştığı hükümdarlık ve protokol merasim işlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte bu işle meşgul olan hatiplik görevi ihdas edilmişti. sarayda çok önemli bir yere sahip olan hâcibin vazifesi, halifenin güvenliğini sağlamak, halk tarafından meşgul edilmesini önlemek ve içeriden ve dışarıdan gelen elçilerle yapacağı görüşmeleri düzenlemekti.

    devletini bazı bizans müesseselerinden faydalanarak kuran ve istikrarlı bir duruma getiren muaviye gayrimüslimlere karşı çok iyi davranarak gönüllerini kazanmış, bunların bazılarını da sarayında görevlendirmiştir. mesela müşavirlerinden sercun b. mansur bir hristiyandı.

    muaviye ülkede istikrarı sağladıktan sonra uzun süreden beri durmuş olan fetihleri yeniden başlattı. 632’den peygamber’in ölümüne kadar bizans imparatorluğu bugünkü tunus’tan libya, mısır, filistin, suriye, küçük asya, balkanlar ve yunanistan’ı da içine alarak italya’nın güney doğusuna kadar doğu akdeniz’i elinde tutuyordu. bu büyük güç esasen batı kısmı istilacıların kurduğu krallıklarla bölünerek kaybolmuş ancak doğu kısmı akınlara direnmiş roma imparatorluğu’nun doğu kısmıydı. bizim bizanslı olarak adlandırdığımız kişiler bu yüzden kendilerini romalı olarak addediyorlar ve araplar da onları rum olarak adlandırıyorlardı.

    655’ten sonra bizans donanması zatü's savari savaşında arap donanmasına yenildi ve bundan sonra bizans imparatorluğu’nun fethi, kurucusu muaviye’nin saltanatından itibaren emevi halifeliğinin programında yer aldı. herkes imparatorluğun fethinin başkent konstantinopolis’i almaktan geçtiğini biliyordu ve 668’den sonra ve 674 ile 678 arası her sene kyzikos/erdek’te kışlayan arap donanması şehre karşı denizden seferler düzenledi.

    müslüman fatihler suriye ve mezopotamya topraklarında hızla ilerleyip bölgede yaşayan aramilerin hızla araplaşmasını sağlamakla birlikte aynı faaliyeti anadolu’da gerçekleştirmemişler, burada adım adım kendi bölgelerini genişletmeye, bizans’a tabi olan araziyi de küçültmeye çalışmamışlardır. hatta zapt ettikleri büyük şehirlerde tutunmak için de büyük gayret sarf etmemişler, sadece mutad olarak her yaz mevsiminde amanos ve toros silsileleri yoluyla anadolu içlerine akınlar yapmışlar, bol esir ve ganimet aldıktan sonra geri dönmüşlerdir.

    ii.konstantin batıda iken muaviye tahtı ele geçirdikten sonra bizans'a karşı mücadeleyi yeniden ele aldı. bu sırada araplar kadıköy'e kadar ilerlediler.
    basra valisi busr b. ebi ertat anadolu içlerine doğru 664 yılında sefer düzenlemiş ve üsküdar'a kadar ulaşmıştır. daha sonra abdurrahman b. halid b. velid, kolonia'ya (aksaray) kadar ilerlemiş ve orada kışlamıştır.

    süfyan b. avf kumandasında büyük bir ordu hazırlatan muaviye daha önceden istanbul üzerine sefer tertip edildiğini ilan etmiş ve bu sefere ashaptan abdullah b. abbas, abdullah b. zübeyr ve ebu eyyûb el-ensâri ile muaviye'nin oğlu yezid de katılmıştır.

    arap donanması marmara’ya gelerek kapıdağ (kyzikos) yarımadasına yerleşmişti. müslümanlar bu adayı sonraki istanbul seferleri için emniyetli bir üs olarak kullandılar. kara seferlerinin yanında denizde de önemli başarılar elde edildi. akdeniz’deki şam sahillerinden hareket eden bir müslüman donanması buradan ege’ye açılarak istanbul rotası üzerinde bulunan izmir’i (smiyra) 672 yılında ele geçirdi. bu fetihle birlikte araplar akdeniz’deki varlıklarını daha da güçlü hale getirerek yeni bir istanbul seferi hazırlıklarını tamamlamış oldular.

    670 yılında ebu eyüb el ensari sefer esnasında şehit olmuş ve sur dışında bugünkü eyüp semtine gömülmüştür. tarihçiler ebû eyyûb’un istanbul’da ölümü ve buraya defnini şu şekilde aktarırlar: ebû eyyûb sefer esnasında rahatsızlanınca ordunun komutanı yezid’e şayet burada ölürse kendisinin düşman arazisinin en uç bölgesine defnedilmesini vasiyet etti. onun bu görüşmeden kısa süre sonra vefat etmesi üzerine istanbul’un surlarının kıyısına defnedildi. bizans kralı müslümanlar gittikten sonra hakaret amacıyla mezarı açtırarak cesedi yerinden çıkaracaklarını ilân etti. ancak yezid’in şayet böyle yaparlarsa arap yurdunda yaşayan bütün hıristiyanları öldüreceği tehdidinde bulunması üzerine bizanslılar ebû eyyûb’un kabrine dokunmadıkları gibi, türbesine saygılı davranacaklarına dair söz verdiler. nitekim daha sonraki dönemlerde onun kabri hıristiyanlar tarafından bir aziz mezarı gibi kabul edilmiş ve kuraklık zamanlarında yağmur talebi için bir ziyaret mahalli haline getirilmiştir.

    hicretin 53. (m.673) yılında abdurrahman b. ümmü hakem rum topraklarına sefere çıktı. aynı yıl içinde cünâde b. ebî ümmeyye komutasındaki donanma ise rodos’u kontrol altına aldı. kıbrıs, rodos, kos ve sakız adalarının tamamı müslümanlar için güvenli hale getirildikten sonra hicretin 54.(m.674) yılı baharında arap donanması çanakkale boğazını alarak muaviye döneminin ikinci büyük istanbul muhasarasını başlattı. gemiler haliç yakınlarına kadar yaklaşıp karaya asker çıkardılar. burada sonbahara kadar çarpışmalar devam etti. kış yaklaşınca araplar daha önce ele geçirmiş oldukları kapıdağ’a çekildiler. bu tarihten sonra hem karadan hem de denizden gerçekleşen saldırılar aralıklarla devam etti. başlangıçta kısmî başarılar elde edilerek rumlara kayıplar verdirildi. bizanslılar tarafından 674 yılında islam ordularına karşı ilk kez rum ateşi kullanılmış ve islam donanmasına karşı çok başarılı olmuştur. hicretin 58. (m.678) yılında cünâde b. ebû ümeyye kumandasındaki donanma son kez istanbul önlerine geldi. mâlik b. abdullah da karadan bu donanmaya destek verdi. rum ateşi karşısında müslümanlar yine başarı gösteremediler. üstelik komutanlardan yezid b. şecerre’nin çarpışmalar esnasında ölmesi, ordunun düzeninin bozulmasına ve ardından ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmasına sebep oldu. bu seferden de her hangi bir sonuç alınamadığından geri dönülmüştür. dolayısıyla bizans başkentinin bu silah sayesinde arapların ve diğer kuşatmacı milletlerin eline geçmekten kurtulduğunu söylemek mümkündür.
    685 yılında hilafete geçen abdülmelik bin mervan başlangıçta saldırılarını durdurması için bizans'a ağır bir vergi vermeyi kabul etti. otuz yıl sürmesi kararlaştırılan anlaşmaya göre müslümanlar yıllık olarak 3.000 dinar, 50 savaş esiri ve 50 arap atı vermeyi taahhüt ettiler.

    içeride sükuneti sağladıktan sonra ordularını bizans hâkimiyetindeki anadolu üzerine göndermeye başladı. bu ordular kaybedilen bazı yerleşim merkezlerini de fethederek bizans için tehlikeli bir hale geldiler. bu başarılar velid zamanında gerçekleştirilecek fetihler için bir zemin teşkil etmiştir. kuzey afrika'da bizans'ın desteklediği berberi isyanlarını da bastıran ve endülüs'ün fethine başlangıç olmak üzere bölgeyi tahkim eden abdülmelik ülkede otoritesini bütünüyle kurdu ve emevi saltanatının temellerini yeniden sağlamlaştırdı.

    muaviye’den sonra emevîler devletinde ikinci defa dâhilî istikrarı temin eden abdülmelik b. mervan hicretin 73. (m.692-693) yılında bizans’a karşı harekete geçmeye karar verdi. bu amaçla el-cezîre valisi olan kardeşi muhammed b. mervan’ı suriye’den bizans üzerine düzenlenecek seferlere başkomutan tayin etti. bu adımla birlikte anadolu’yu kontrol merkezli arap-bizans mücadelesi yeniden başlamış oldu.
    ermeniye’nin kontrol altına alınması esnasında bizans’la işbirliği yapan ve onları sürekli olarak müslümanlara saldırmaya teşvik eden bazı ermeni ileri gelenleri suriye’ye getirilerek hapsedilmişti. bir süre sonra hapisten kaçan ermeni liderlerinden biri ülkesine dönerek tekrar isyan başlattı. eski müttefikleri bizans’ın da bu harekete destek vermesiyle müslümanlar ermenistan’dan uzaklaştırıldılar. bu gelişmeler üzerine emevî devleti bizans ile vergi karşılığında anlaşma yapmak zorunda kaldı. abdülmelik, anlaşma gereği bizans’a taahhüt edilen vergiyi rum parasıyla değil kendi bastırdığı altın sikkelerle ödemek istemesi, bizans’ın da bunu kabul etmemesi sebebiyle savaş tekrar gündeme geldi. (h.79/m.698-699) yılında suriye’de görülen veba salgını sebebiyle bölgede arap hâkimiyetinin zaafa uğramasından istifade eden bizanslılar antakya’yı işgal ettiler. buna karşılık abdülmelik bir yıl sonra (h.80/m.700) oğulları velid ve abdullah’ı anadolu üzerine gönderdi. bu ikinci sefer sonucunda arap orduları erzurum’u ele geçirdiler(h.81/m.700). iki yıl sonra (h.83/m.702) dârende yine abdullah b. abdülmelik tarafından fethedildi. halife 84 (703) yılında abdullah b. abdülmelik’i rum seferine çıkardı. abdullah antakya’yı aştıktan sonra günümüzde tarsus şehri sınırları içinde yer alan massîsa denilen bölgeye ulaştı.

    abdülmelik b. mervan zamanında bizans topraklarına karşı gerçekleştirilen seferler muaviye dönemiyle karşılaştırıldığında daha az etkilidir. bu süreçte arap orduları bizans ile genelde sınır boylarında mücadele etmişler ve seferlerini kısa sürede tamamlayıp geri dönmüşlerdir. hücumların daha etkisiz olmasında halifenin iç problemlere ağırlık vermek zorunda kalmasının etkisi büyüktür. ancak yine de abdülmelik’in devlet başkanlığı zamanında gerçekleşen askerî faaliyetlerin, kendisinin ardından oğlu velid ve daha sonraki dönemlerde düzenlenecek anadolu seferleri için önemli bir hazırlık sürecini teşkil ettiği de unutulmamalıdır.
    abdülmelik dönemi öncesinde ülkede basılan fakat düzgün olmayan dinar ve dirhemler ile bizans sikkeleri kullanılıyordu. yüzyılın sonunda halife abdülmelik (685-705) bu bizans etkisini; idareyi araplaştırarak, yeni bir para yaratarak ve 691 yılında kudüs’te yerli yunan zanaatkârlara peygamber’in geceleyin bir kayanın etrafında yürümesi ve miraç mucizesi (kuran, isra suresi 17, 1) ile ilişkilendirilecek olan martyrium formunda bir bina inşa ettirerek kesmiştir.

    devletin siyasi ve iktisadi bünyesini dikkate alarak devlet teşkilatında da düzenlemeler yapan abdülmelik 705 yılında öldüğü zaman oğlu velid'e, atlas okyanusu'ndan ceyhun nehri'ne kadar uzanan geniş topraklara hâkim, siyasi, iktisadi ve idari bakımdan sağlam bir devlet bırakmıştı.

    velid b. abdülmelik’in halifeliğinde araplar ile bizans arasındaki ilişkiler genelde askerî faaliyetler olarak gerçekleşirken iki devlet arasında istisnaî bir şekilde işbirliği faaliyetlerine de şahit olunmuştur. esasında bir uluslararası ilişkiler kuralı olarak resmî savaş halleri bütün ticarî faaliyetleri ve saygıya dayalı ilişkilerin durdurulmasını gerektirmez. bu iki büyük devlet de savaş halinde olsalar bile karşılıklı olarak ticarî ilişkilerin sürmesine izin vermişlerdir. savaş harici münasebetlerin resmî düzeyde gerçekleştiğini gösteren işaretlerden en önemlisi ise; gerek medine’deki hz. peygamberin mescidinin yenilenmesinde, gerekse şam emevi camii’nin inşa edilmesinde halife velid b. abdülmelik’in bizans imparatoru’ndan usta ve inşaat malzemesi talep etmesi, bu isteğinin de muhatabı tarafından kabul edilip bizanslı mozaik ustalarının emevî başkentine gönderilmesidir. konuyla ilgili rivayetler bazı farklılıklar arz etmekle birlikte, ortak nokta velid b. abdülmelik’in bizans imparatoru ii.iustinianos’a mektup yazıp emevi camii ve mescid-i nebevi’yi genişletme çalışmaları için yardım istemesi ve ondan müspet cevap almış olmasıdır.

    kıyamet kilisesi’nin yanında ve daha önce tapınağın bulunduğu terasta bulunan kubbetü’s sahra yeni dinin kudüs’teki üstünlüğünü açığa vuruyordu. her bizans yapısında olduğu gibi bunun da alt duvarları mermer levhalarla duvarların üstü ise mozaiklerle süslenmiştir.

    velid b. abdulmelik adına doğuda ve batıda fetihler yapılırken kendisi de imar faaliyetlerine girişmiştir. önce cami-i ümeyye adıyla anılan yerinde aziz yuhanna adına bir kilise harabesi bulunan yeri satın alarak cami yaptırmıştır.
    7. yüzyılın sonu ve 8. yüzyılın başında, arap donanmasının ve ordusunun saldırılarına maruz kalan bizans imparatorluğu ve başkent yok olmak üzereydi. ancak başkentin kozları ve öncelikle surları vardı.

    babasından her bakımdan güçlü bir devlet devralan velid, başta ırak umumi valisi haccac olmak üzere bu başarıda payları olan valileri görevlerinde bıraktı. onların tecrübelerinden faydalandı ve islam tarihinin ikinci büyük fetih harekâtını başlattı. onun zamanı maveraünnehir fatihi kuteybe b. müslim, sind ve civarının fatihi muhammed b. kasım es-sekâfi, anadolu gazalarının meşhur ismi kardeşi mesleme b. abdulmelik, ispanya fatihleri târik b. ziyad ve mûsa b. nusayr gibi islam tarihinin en ünlü kumandanlarının fetihleriyle dopdolu olarak geçti.

    velid b. abdulmelik zamanında anadolu'da bazı yerler kuşatmalardan sonra arapların eline geçti. mesleme b. abdulmelik anadolu'da herakleia (ereğli) ile amoria (ammuriye)'yi zapt etti, fakat istanbul üzerindeki emellerini gerçekleştiremedi. babasının vasiyeti üzerine yerine kardeşi süleyman'ı veliaht olarak atadı.
    süleyman zamanında gerçekleştirilen en önemli askeri harekât, hazırlıkları kardeşi velid zamanında tamamlanan ordunun mesleme b. abdülmelik kumandasında 717 yılında istanbul'u kuşatmasıdır. 11. yüzyıla ait kitabü’l-uyun’da belirtildiğine göre halifenin bu kararı konstantinopolis’in kuran’da adı geçen bir peygamber, yani süleyman tarafından ele geçirileceğine dair bir hadisten bahsettiklerini duyduktan sonra verdiğini bildirmektedir.

    717 yılının ilkbaharında abydos’tan çanakkale boğazı’nı geçti, trakya’yı talan etti ve yazın kara surlarını kuşattı: “kara surlarını büyük bir hendek açıp ve üzerine göğüs yüksekliğinde barbata inşa ederek kuşattılar.” (teofanes) 1 eylül 717 de savaş gemilerinden (dromones) oluşan arap donanması geldi ve teofanes’e göre 1800 kişi taşıyordu ve hebdomon yani bakırköy’e demir attılar. istanbul muhasarasında ordunun başkomutanı mesleme b. abdülmelik kuşatmanın kaldırılması halinde kişi başına bir dinar ödenmeyi taahhüt eden bizans kralı iii.theodosios’un barış teklifini geri çevirdi. iki gün sonra akıntıya karşı çıkabilmek için güney rüzgârından yararlandılar. gemiler boğaza girdiler ve ertesi gece şehre saldırmak maksadıyla bazıları asya kıyısına bazıları ise avrupa kıyısına yanaştılar. ancak arkadaki ağır gemiler şehir hizasına geldiklerinde rüzgâr değişti ve gemiler akıntı tarafından sürüklenerek yönlerini değiştirdiler. iii.leon gemileri ateşe veren ve bazılarının alevler içinde prens adalarına kadar sürüklenmesine sebep olan siphonophores gemilerini yollamak için bu anı seçti. bu olay kuşatma altındakilerin moralini düzeltti. bir gece sonra ııı. leon haliç’i kapayan zinciri çözdü ancak araplar bir tuzak ihtimalinden korkarak haliç’e girmeye cesaret edemediler.

    rum ateşi göründüğü kadarıyla oldukları yerde kışı geçiren kuşatmacıları durdurdu. üç ayı karla geçen yoğun soğuk nedeniyle kış çok zor geçti. hayvanlar ve insanlar açlık çektiler. biri mısır, diğeri ise bugünkü tunus’ta yapılmış iki donanmalık destek 718 yılının ilkbaharında geldi. rum ateşinden haberdar olan iki donanma şehrin uzağına demir attılar, mısır donanması tuzla civarına, tunus donanması kartal ile maltepe arasına yerleşti. ancak iki donanmanın mısırlı tayfaları, iii.leon’un demirledikleri yeri öğrenip onları batırmaları için siphonophores gemileri yollaması ile gemilerdeki kayıkları ele geçirip donanmayı terk ettiler. bu esnada iii.leon tarafından yardıma çağrılan bulgarlar karadaki orduya saldırıp birçok kayba yol açarak seferi bir felakete dönüştürdüler. ordu açlıktan o derece kırılıyordu ki insanlar ölüleri ve kendi dışkılarını yemeye başladılar ve tifüs hastalığı etrafı kasıp kavurdu. artık çekilmek dışında bir seçenek kalmamıştı ve 718 ağustosunda çekildiler. dönüş yolunda çıkan bir fırtına da kalan donanmayı batırmıştır.

    bizans tahtı islam ordusu taarruzuna karşı son engeldi. bizans sadece bizans devletini değil aynı zamanda avrupa’yı da savunuyordu. islam donanması istanbul kuşatması sırasında tam bir felaket yaşadı. islam donanması bu kuşatmada bütün gemilerini kaybetti.

    kuşatmanın kalkması ve müslüman birliklerinin yenilgisi büyük yankı uyandırdı. ilk defa yenilmez görünen ve ispanya’dan iran’a orduları yenen fatihler yenilmişti. fethin bu ilk duraksaması bizanslılar için olduğu kadar araplar için de olağandışı bir olaydı. bizans açısından iii.leon’un zafer haberi çin’e kadar ulaştı ve bu zafer ayasofya’nın yortu takviminde 16 ağustos’ta kutlanmak üzere yerini aldı.

    süleyman b. abdülmelik dönemindeki istanbul muhasarası esnasında mesleme b. abdülmelik tarafından burada bir cami yaptırıldığı tarih kaynaklarında yer almaktadır. bu konuda ilk bilgi veren müellif ünlü coğrafya bilgini mukaddesi’dir. ona göre arap komutanın talebiyle bizans imparatoru elindeki arap esirlerinin ibadet etmeleri için sarayın karşısında bir bina inşa ettirmiştir. mesleme camii olarak isimlendirilen bu mekanın varlığını sadece müslüman alimler değil, bizanslı tarihçiler tarafından da tescil edilmiştir. nitekim konstantinos porfirogennetos istanbul’daki müslümanlara ait olan bu mescidin mesleme’nin talebi üzerine praetorium’da yapıldığını zikreder.

    bir yıl süren bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlanmış, önemli kayıplar veren islam ordusu süleyman'ın yerine geçen ömer b. abdülaziz'in emriyle geri çekilmiştir. bundan sonra da emeviler zamanında bir daha istanbul kuşatması olmamıştır.
    halifeliğin ilk günlerinden itibaren iç meselelerle uğraşmayı gerekli gören ömer b. abdülaziz'in ilk icraatlarından biri, devam etmekte olan istanbul kuşatmasını kaldırmak ve anadolu içlerinde müstahkem bir mevki olan tuvana'yı boşaltmak olmuştur.

    kuşatmanın başarısızlığı konstantinopolis’e karşı yapılan arap akınlarına son verdiyse de bizanslılar ve araplar arasındaki savaş sona ermedi. büyük bir arap ordusu on yıl sonra 727’de nikaea’yı (iznik) kuşattı ancak iii.leon şehri başarıyla savundu.

    bizans ile yapılan savaşlarda müslümanlar genelde taarruz eden, bizanslılar ise savunmaya çekilen taraf konumunda olmuşlardır. ancak bununla birlikte her iki devlet için de tam bir üstünlük gerçekleşmemiştir. gerek arapların gerekse bizans’ın zaman zaman rakibine üstünlük sağladığı dönemler olmuş, ancak bu durum uzun süre devam etmemiştir. bunda her iki tarafın da kendi iç problemleri ve saltanat mücadeleleriyle baş etmek durumunda kalmalarının etkisi büyüktür. bu gibi hallerde zor durumda kalan taraf belli miktar mal ve para karşılığında diğeriyle anlaşmaya çalışmış, durumu düzeldikten sonra çeşitli bahanelerle anlaşmalar bozularak tekrar savaş haline dönülmüştür. bununla birlikte gerçekleştirilen savaşlar bir hâkimiyet mücadelesinden çok prestij sağlama ve kendi asıl bölgelerini koruma düşüncesiyle cereyan etmiştir. bizans için öncelikli koruma alanı istanbul, emevîler için ise şam toprakları olmuştur.

    bizans devleti emevîler döneminde meydana gelen iç karışıklıklardan sürekli olarak istifade etmeyi geleneksel politika haline getirmiştir. nitekim rumlar, hz. ali ile mücadelesi esnasında muaviye’yi ağır şartlarda anlaşma yapmaya zorlamışlardır. benzer şekilde abdülmelik’in halifeliğinde de iç problemleri fırsat bilerek emevîler devletini kendilerine vergi vermek durumunda bırakmışlardır. ayrıca müslümanlar ile bizans arasındaki tampon bölgede yaşayan hıristiyan merdâîler (cerâcime) bizans’tan aldıkları desteklerle müslümanlar aleyhine sürekli olarak sınır ihlalleri gerçekleştirmişlerdir. o kadar ki, halife abdülmelik ülke topraklarına saldıran merdâîler sebebiyle bizans’la anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. bütün bu nedenler bizans meselesini emevîler için en önemli dış politika konusu haline getirmiştir.

    kaynaklar:
    1) yaşar bedirhan, orta çağ tarihi, nobel yayınları, 1.basım şubat 2012
    2) yrd. doç. dr. gürhan bahadır, ortaçağ anadolu’sunda türk-islam medeniyetinin oluşması, mustafa kemal üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü dergisi, 8.cilt 16.sayı sayfa 113-126 yıl 2011
    3) marie-france auzép, konstantinopolis ve araplar; 7.-9. yüzyıllar, sayfa 266-284, 28 şubat 2007 tarihli konferans
    4) doç. dr. adem apak, emevîler döneminde anadolu’da arap-bizans mücadelesi, uludağ üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 18.cilt 2.sayı sayfa 95-122 yıl 2009
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap