1 entry daha
  • kitap, henüz "tarih" bile olamamış 12 eylül'ün üstüne neden bu kadar az roman var sorusunu tam da kitabın konu edindiği ve epey bir muzdarip olduğumuz bellek, hatırlama, hafıza üzerinden anlama, betimleme çabası.
    ayrıca modern türkiye'de siyasi düşünce'nin sol sayısında, ömer türkeş'in romanı bir hayli beğendiğine dair ifadeleri olduğunu da belirtelim.

    ilki zikredilen romandan ikincisi başka bir romandan birbirini besleyen iki alıntıyı da buraya koyalım bellek, unutma, hatırlama, zaman , zaman algısı ve pek çok şeyle ilgili:

    " yaz bitmek üzereydi,sonbahar, içinde kışı, ilkbaharı, yazı saklayarak hüküm sürüyordu şimdi. sonra, kış içinde yeni yazları yeni baharları barındırarak başlayacaktı. her yeni mevsim, diğerlerini... her ay, her gün yeni günleri, her saat yeni saatleri...
    'gerçek zaman, bölünme nedir bilmez' diye okumuştu. bir alman yazar söylemişti bunu. ismini şimdi anımsamıyordu. gazetede, adamın ünlü bir romanından alıntı yapmışlardı.
    doğruydu bu sözler; zamanı aylara, yıllara, günlere bölen, beklemelere, hasretlere, ölümlere, yaşlılıklara bölen kendileriydi.
    'zaman değişti' diyen, 'zaman bölündü, zaman parçalandı' diyen kendileriydi.
    ...
    zaman...zaman anlamak, diye düşündü gülay, bu yabancı bu zalim zamanı anlamak; kederle başedebilmenin tek yolu belki. bu düşüncenin üztünde zihni halsizce oyalandı. sonra kalktı, belli belirsiz bir umutla gözlerini parkta dolaştırdı. orada olamayacak olanı yeniden bilinçsizce aradı. yoktu... biraz ötesinde, kendinden bir iki yaş küçük bir oğlanla oynayan çocuğu gördü. devrim! diye seslendi...birden, ilk kez bu kadar yüksek sesle çocuğunun adını söylediğini ayrımsadı. isim, kaçak bir mahkum gibi fırlayıvermişti ağzından. gayriihtiyari çevresine bakındı. sonra, bir kez daha yeni, değişik, alışılmadık tuhaf bir şey yapıyormuş gibi, söyleyip söyleyemeyeceğinden emin olmadan, bir kez daha bağırıd. kimse ilgilenmiyordu. kimse onlara bakmıyordu. duymamışlardı bile...gülay bunca zaman ağızlarından çıkmamış bu ismi, meydan okur gibi hastalıklı bir çabayla inatla tekrarladı bu kez. çınarın altında yün ören kadınlar, birbirlerine bir şeyler söyleyip kahkahayla güldüler..."

    "tarihin henüz ağır ağır yol aldığı çağlarda, az sayıdaki olaylar rahatça yer ediyor ve önünde özel yaşamın çekici serüvenlerinin izlendiği bir arka fon perdesi oluşturuyordu. günümüzde zaman büyük adımlarla ilerliyor. tarihi olaylar bir gecede unutuluveriyor, hemen ertesi sabah, bir yenisinin çiğ damlacıkları parıldamaya başlıyor ve artık öykücünün anlattıklarına bir fon perdesi oluşturmaktan çıkıp, özel yaşamın o tekdüze bayalığılıklarının arka planda yeraldığı bir perdede oynanan çok şaşırtıcı bir serüvene dönüşüyor.
    ...
    eğer bu yetenekli ve ödünsüz insanlar kuşağı üzerine bir roman yazsaydım, başlığını yitirilen eylemin arkasından koşanlar koyardım."` : milan kundera, gülüşün ve unutuşun kitabı`
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap