109 entry daha
  • - “allah’ım, beni daha iyi bir hapishaneye yolla.”
    - "beni de allah'ım"

    yılmaz güney, insanın yerine mıh gibi çakılıp kalmasını sağladığı bir film olan duvar ile hapishane yaşamının bütün acımasızlığını, bütün çıplaklığıyla anlatıyor..

    yılmaz güney’in anlatımıyla "duvar"ın çekim öyküsü

    hapishaneyi anlatmak filme türkiye’yi koymak demekti.

    “arkadaş” filminden beri tamamen benim yaptığım ilk film bu. kelimenin dar anlamıyla politik bir film yapmak istemiyordum; propaganda yapmak, sloganlar haykırmak istemiyordum. istediğim; konunun, günümüz türkiye’si olmasi ve orda kalmasıydı. 1980 darbesinden beri 40 kadar ölüm cezası infaz edildi, binlerce kişi hala hapiste. o halde hapishaneyi anlatmak bir yerde türkiye’yi anlatmak demekti, filme türkiye’yi koymak demekti.

    bugünün türkiye’sinin hapishane gerçeğini iyi bilen biri olarak, kendime başka bir soru yönelttim: olayları olduğu gibi mi yoksa dolaylı bir yoldan mı anlatmalıydım? ikinci çözümü benimsedim. filmin can alıcı noktasına, başta çocuklar olmak üzere yetişkinleri de koydum; hapishane gerçeğine onların gözünden bakabilmek için birinci yol yani olayları bütün çıplaklığıyla anlatmak yolu gerçeğe ne kadar yakın olursa o kadar inanılmaz görülecekti. zira bu gün türk hapishanelerinde inanılması güç olaylar cereyan ediyor. diğer bir daha vardı: türkiye’den uzak kaldığım sürede, hayatımın politik tarafı, politik kişiliğim oldukça önem kazandı ve bunun filmimi gölgelemesini istemiyordum; çünkü hangi gerekçeyle olursa olsun bu filmin salt bir propaganda aracı olarak değerlendirilmesini istemiyordum. sanatsal bi anlatım bulmam, anlatım dilini bahsetmek istediğim gerçekliği taşıması ve anlatması, en azından hissettirmesi gerekiyordu.

    duvarda iki metodun karışımını kullandım.
    gerçekte senaryo yazmayı hapishanede öğrendim ben. önceki filmlerimi hikayenin zaman sırasına göre çekerdim ve senaryo olarak elimde sadece bir kaç sayfa yazı olurdu. daha sonra, yani sırasında gerek senaryonun, gerekse mizansenin ayrıntılarını ayaküstü hazırlardım. fakat hapishanedeyken, beton gibi sağlam senaryolara ihtiyacım vardı; bitmiş, her şeyin inceden inceye planlandığı senaryolara. duvar için - ki, dokuz yıldan bu yana baştan sona yönettiğim ilk filmim - , bir yerde, yukarda sözünü ettiğim iki metodun karışımını kullandım. çok ayrıntılı, iyi planlanmış bir senaryom vardı, fakat yine de bu senaryonun esiri olmamaya çalıştım. değiştirdim, sahneler çıkardım, yeni sahneler ekledim… özetle “duvar”, miksaj aşamasına kadar bir anlamda kendi hayatını yaşadı.

    bir hapishanedeydik ve şef gardiyan bendim.
236 entry daha
hesabın var mı? giriş yap