6 entry daha
  • bu, beyaz güle yazılmış bir geceyarısı güzellemesi olacak.

    günlerdir apartmana girerken bünyemi bir mutluluk dalgası sarıyor. eve girince yapacaklarımı, o gün olmuş şeyleri düşünmekten, hele apartman kapısı önünde çantada anahtar arama programının çok fazla ram yemesinden herhalde, günlerdir yaşadığım bu anlamsız mutluluk hissine hiç kafa yormamıştım. tek hatırladığım, her giriş çıkışımda bostancı ne güzel semt yaa, mayıs ne güzel ay yaa diye sayısız iç geçirmelerimdi. apartmandan çıkıyorsam uzaklaşıp gitmek istememe hali, giriyorsam biraz daha sokakta kalma isteği, böyle tanıdıklığın verdiği bir huzur, bir hoplayıp zıplayacak kadar özgür ama sıkı sıkı sarınıp sarmalanmış gibi güvende olma hissiydi. ama dedim ya, hiç üstünde durup düşünmemiştim. bu geceye kadar...

    az önce geldim. herkes evlerine girmiş, sokakta bir insan yok ama ay ışığından her yer gündüz gibi aydınlık. uzaktaki caddeden geçen arabaların sesiyle lunaparktan belli belirsiz gelen hafif çığlık sesleri var sadece... aslında ürkütücü bir ıssızlık ama hiç ürkütmüyor. sokak o kadar evim, o kadar güzel beni sarıp sarmalamış ki, parketmiş arabanın üstünde kıvrılmış uyuyan kedi ya da hışırdayan ağacın dalındaki bir erik tanesi olabilirim. neredeyse gece yarısı olmuş, ben apartmanın önünde tek başıma kaldırıma oturmuş, hipnotize olmuş gibi kalkıp eve giremiyorum. öyle gerçek üstü bir mutluluk hissi ki, kollarımı çırparak uçabilsem, ya da dipsiz bir kuyuda sonsuza kadar düşsem ancak bu kadar kaygısız, bu kadar hafif olabilirim...

    ya gece gece ağlak melankolik şeyler yazmak istemiyorum ama bir monet görsün resmetsin isterdim o sahneyi, ne biliyim bir balzac yazsın da siz de hissedin. çünkü cennet bu gece evimin kapısının önüydü sözlük. ve tek mimarı, apartmanın bahçesine diktikleri üç tane beyaz gülün kokusuydu.
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap