11865 entry daha
  • dinamizmini yitiren, bölünmüş, ölen bir ülke olarak gözükmektedir.

    ray dalio'nun en son küresel sistemlerde hegemonik sistemlerin yükselişi, piki ve çöküşü üzerine yaptığı videoyu izledim (yani aslında kitap yazmış, onu videolaştırmış).

    - ilgilenenler için: https://www.youtube.com/watch?v=xguam0tkmw8

    bu çalışma tarihe, imparatorluklara ve sistemlere bakışı biraz sığ olsa da genel-geçer bir yaklaşım edinmek için güzel bir altyapı sunuyor diyebilirim. yani popülerin sistemler tarihçiliği gibi biraz. en azından perspektif getirmesi itibarıyla değerli.
    adamın anlattığı ve tarihe uyarladığı "model" nihai, kesin gerçek olmasa bile ele aldığı parametreler herkesin akıl edebileceği farklı önemli değişkenleri güzel bir biçimde tutarlı bir hikayeye oturtmuş.

    videoyu izlerken bir şeyi daha net fark ettim. elbette türkiye küresel sistemin hegemonu değil, bir daha da olması çok zor (sistemin içinde önemli bir aktör olabilir tabi ama sistem dikte edemez- bu sebeple türkiye'nin rus-çin bloğu değil batı ile olması batı düzeni için uzun vadede önemli).
    önümüzdeki yüzyıllarda zaten bu coğrafyadan bir daha roma, osmanlı gibi bir hegemon çıkacaksa o zaman mevcut ulus devletler aynen bu şekilde var olmuyor bile olabilir. o yüzden türkiye'nin potansiyel bir hegemonik yükselişini projekte etmeye bile değmez.

    lakin bu ülkeye kendi içerisinde bir sistem olarak bakarsak tam anlamıyla bir çöküş görüntüsü var. bu çöküşün kolay kolay değişeceğini düşünmemiz için de pek bir sebep yok. siyasal kültürün yeni nesillerle birlikte tamamen değişmesi lazım ama hala daha eski boğucu tartışmalar yeni formlar alarak geleceğe evriliyor. yani kötü bagajlarımızı atmak bir yana geleceğe daha çok yük ile aktaran bir sistem var.

    türkiye'yi son 20 yılda yola sokan en önemli faktör batı'nın küresel sistemi tartışmasız domine etmesi diye düşünüyorum. burada abd-ab ittifakı olarak devlet-merkezli sistemin dayatması diye de bakabilirsiniz, benim gibi daha ziyade liberal ideolojinin gücünü öne alan devletler-ötesi bir görüşün etkisi olduğu iddiasını da benimseyebilirsiniz.
    zaten türkiye'nin bu sistem içindeki yerine bakınca sonuç çok değişmiyor.

    bence türkiye son 20 yıldaki parlamasını batı'nın muazzam gücüne coğrafi olarak en yakın, kültürel olarak da en hızlı emme kapasitesi olan ülkelerden birisi olmasına borçluydu. emme kapasitesi de doğal olarak tarihsel anlamda coğrafi ve kültürel olarak avrupa'ya öyle ya da böyle daha yakın olmamız: osmanlı geç dönemi reformları, azınlıkların etkisi ve cumhuriyet elitinin stratejisi sayesinde oluşan batı ile iltisaklı formal ve informal "kurumlar".

    osmanlı tamamen çürüyen, ölen bir sistemdi. yüzyıllar boyunca artık çürümüş, kendi içine birbirini yiyen, evrilemeyen, adapte olamayan, hantal, arkaik bir yapıydı. kanlı bir süreçten sonra yeni cumhuriyeti kuran elit ve güçlü bir lider ülkede çok köklü reformlar yaparak yeni kurulan ulus devlete ciddi anlamda dinamizm kattı. ama türkiye bu inovatif döngüyü sürdüremedi. reform süreci ülkeyi atılan bir ülke yapmak yerine sadece asgari modern koşullara başarılı bir entegrasyon olarak kaldı.

    neden böyle kaldı? - nedeni bence şu: ülkenin kuruluş felsefesindeki sorunlar ve zihniyetindeki bazı tabular (aşırı milliyetçilik gibi) sistemi baştan sakat doğurttu. bu sistem açık, inovatif, dünyayı okuyup adapte olabilen, yeni sistemler adapte edebilen bir elit yetiştiremedi. çünkü kendi içerisini dinamik ve toleranslı şekilde evirebilen bir toplum yerine, otoriter, emir-eri, devlettaparbir kültür oluştu. sistemin eliti çok dar yapılara sıkıştıkça kendi konumunu korumak ve varoluşunu garantilemek için toplumun daha da vasıfsızlaşmasına sebep olacak aksiyonlar aldı (devletçi, milliyetçi, ezberci eğitim sistemi en basit örneği ki eğitim sistemi kalitesi sürekli yükselecek bir sistem için elzemdir- eğitim tüekiye'de daima tutucuve ideolojik olmuş, devlet eliyle kontrol edilebilir makul vatandaş yaratmak üzerine oldu- çünkü aksi bölünme parçalanma tehlikesi olarak görüldü). böylece toplum içinden de geleceği getirecek bir elit çıkmadı.

    bu eliti yetiştiremedikçe kaliteli bir lider havuzu oluşmadı. ülke çok kısa süre içerisinde sistem içi krizlerle boğuşmaya başladı. atatürk'ün ölümü ile birlikte sistemin yetersizlikleri anında etkisin gösterdi (hatta daha hayattayken başladı bu sorunlar). toprak ağaları populizmi, militarizm, asker elitizmi ve otoriteryanizm, her şeyin en iyisini "devlet adamı bilir" zihniyeti anında kendi kendini yiyecek bir toplumun temelini attı.

    burada elbette tek suçu sistemin içinde arayamayız, bazen de tarih, yani bu bakış açısından ele alırsak dışsal faktörler denk gelmiyor. sen 2.dünya savaşı ve soğuk savaşta iki dünyanın arasında kalmış bir ülke olarak dış savrulmaların da şamarını içeride yiyorsun sonuçta.

    e noldu? zaman zaman zıplamalar, zaman zaman çöküşler yapan, genel anlamda averajın üstüne çıkamayan bir ülke olarak türkiye yuvarlanmaya devam ediyor. sistem içi krizler onlarca yıldır çok üst seviyede, ülke sürekli varoluş korkusu yaşayan farklı kesimlerin kavgası içinde savruluyor.

    ne kurumlara, ne hukuka, ne toplumun farklı kesimlerine saygı var. inovasyon yok. bunu da islamcı, akp tabanı için söylemiyorum. kemalist kesim de böyle, milliyetçi kesimler zaten böyle. hiçbir kesim de sivil, demokratik, açık fikirli, tolerant ve dinamik bir yaşam inşa edecek siyasal kültüre sahip olmadı. bu sebeple ülke on yıllarca bu tabuların savaşı içinde savruldu. öyle ki bu tartışmaların ötesinde bir ülke hayal edemiyoruz, sistem ile o kadar içsel bir ilişkisi var artık bu kavgaların.

    yalnızca batı soğuk savaş sonrası nihai zaferini ilan edip sarsılmaz bir hegemonya kurduğu 2000'li yıllarda türkiye bu coğrafyaya yakınlığından dolayı averajın üzerinde bir performans sergiledi. ama iç kavgalar asla sona ermedi. çünkü tabular sivil, birbiri ile samimi, hakikat arayan şekilde, çözüm odaklı iletişim kurabilen bir toplum oluşmasına izin vermedi. kamulsal alanda sivil şekilde iletişim kurabilen, özgün ve eleştirel düşünebilen, o veya bu figüre tapmadan yol çizebilen nesiller asla yetişmedi.

    sürekli yükselen bir sistemde kaliteli eğitim olur, toplum sürekli inovatif ve açık fikirli bireyler yetiştirir, dünyadaki farklı iyi uygulamaları adapte eder. bu ülkede ise yönetim ve idari mekanizmayı eleştirmek vatan hainliği. atıyorum ben desem ki şöyle otonom özerk sistemli bölgeler abd'deki veya almanya'daki gibi öok daha verimli bir idari sistem olur ve sorunları çözer. ***anayasanın ilk 734747474747 maddesi değiştirilemez değiştirmeyi teklif eden hain pegagalı batı ajanıdır*** diye tepki görürüm. sivil bir iletişim ile karşılaşmam.

    kaliteli sistemden kaliteli elitler çıkar, kaliteli elitler ise herkesin inandığı, saydığı kurumlar ve değerler oluşturur. daha da önemlisi, lider olan kendinden sonrasına güvenli, huzurlu geçişi sağlayan bir sistem kurar.

    mesela erdoğan'ı ele alalım. iyi, reformist bir lider olarak bakalım. 2000'lerde erdoğan bu anlamda bu ülkeyi sürdürülebilir şekilde ileri taşıdı. peki sonra ne oldu? güvenli geçişi sağlayacak bir sistem kurmak yerine kendi iktidarı ve zihniyetini daimi kılmaya çalıştı, böylece sistemle birlikte evrilip yeni kaliteli liderlere ön açacağına ülkeyi sıkıştırdı ve yıllardır boğuyor. yani erdoğan yeterli reform yapmadı. çünkü devrimci, iyi bir lider kendinden sonra sistemin sürdürülebilir ve huzurlu şekilde devam ettiği bir yapıyı inşa eder. erdoğan bize soğuk savaştan sonra ilk kez birbirinin gırtlağına bu derece yapışmış bir toplum bırakıyor. ama erdoğan'dan önce de zaten sürdürülebilir bir kurumlar silsilesi yoktu. burada anlatmak istediğim ülkeyi sürdürebilen yola sokacak gibi gözüken güçlü bir, sayıyla “bir” liderin ne kadar yetmediği. yani erdoğan kendi ömrünü bile sürdürülebilir ülke kurmaya devam ederek devam ettirememişken bize arka arkaya 3-4 tane demokratik değerlere saygılı, herkes tarafından sevilen ve toplumu dönüştürebilen lider lazım.

    geldiğimiz noktada artık ülkenin içerisindeki anlaşmazlık ülkenin ilerleme kapasitesini geçtim, ülkeyi boğan bir hale geldi. sistem tamamen çöküş halinde. bu mesele de akp gittikten sonra falan biter gibi durmuyor. artık sistemin içinde birbiri ile yanyana gelmesi mümkün olmayan bir sürü yeni siyasal kültler ve tabular var. daha şimdiden muhalif bile olsa aşırı otoriter-milliyetçi-populist söylemlere sahip kesimler baş gösteriyor, akp biterse milyonlarca insan ve bunların güç odakları yeni yapılarda konumlarını alıp zehirli sistemi sürdürecekler zaten. bu ülkede iç kavganın önümüzdeki yıllarda biteceğini gösteren bir gelişme yok. hukuka saygı ve inanç yok, sisteme inanacak nesillerin yetişeceği bir ortam yok. ülkedeki kürt meselesi gibi temel sorunların inovatif, demokratik yollarla çözüleceğine dair adım atacak ve siyasal destek tabanını sürdürebilecek yapılar yok (mesela istisna burada erdoğan olmuştu, ülkeyi hem kürt sorunu çözümüne ikna etti, tabanını dönüştürdü, sonra gitti suriye'ye savaşa girmeye ikna etti ve neredeyse 1990'ları aratmayan kürt politikalarına döndürdü).

    herkesi arkasına toplayabilen çok istisnai bir liderin gelmesi lazım ve ülkenin eğitim sistemi başta olmak üzere bütün kurumlarını elden geçirmesi lazım. bu da çok zor. bu kurumları tek tek reforme etmek, bir sürü kazanan-kaybeden yaratmak, güç dengelerini yeniden kurmak çok fazla yıl alır. muhtemelen ömür yetmez. malum sistemin standardı haline gelmiş tabu ve kavgalar da her lideri boğar.

    eee ne demiştik? sistem hala kaliteli bir elit üretemiyor. hadi iyi bir lider geldi ve geçici bir toparlanma sağladı, kurumlar (formal ve informal) nasıl dönüşecek ve sürdürülebilir şekilde kaliteli lider figürler üretecek? daha şimdiden eğitim kurumları çöp, yeni gelen nesiller zaten feci durumda. batı'da gerilediği için batı'nın hegemonyasının getirdiği reforme edici güç de azaldı. bir ihtimal çok fazla insan batı'ya gittiği için bunların döndüğü bir ortamda aldıkları eğitim ile yeni kaliteli elitler üretebiliriz ama bu da çok zor.

    o zaman ne kalıyor?

    açıkçası bu ülkenin akp iktidarı resmi olarak bitse bile sürdürülebilir şekilde kalkınan, işleyen bir yola gireceğini düşünmüyorum. türkiye daha uzun yıllar insanı yoran, bir ileri bir geri giden, sonuçta dünya ile birlikte averaj büyüyüp-küçülen bir ülke olmaya devam edecek gibi bir görüntü çiziyor. ya arka arkaya çok iyi 2-3 liderin gelip ülkeyi düzenli reforme edip adaptasyon kapasitesini artırması lazım, ya da sistem içi devrimsel bir dönüşüm olması lazım. bir diğer alternatif ise batı'nın yeniden güçlü bir hegemonya kurup ülkedeki sınırlı elit kapasitesini daha verimli kullandırabilmesi. ancak malum sistemik sorun zaten bugün batı hegemonyası içinde yaşanıyor..bize gelene kadar sıkıntı orada derinleşiyor.
3087 entry daha
hesabın var mı? giriş yap