5 entry daha
  • suç ve ceza anlayışımızın önemli bir kısmı, insanı ne derece yekpare yahut ne derece eklektik olarak telakki edişimize göre şekilleniyor.

    'akli dengesi bozuk' insanların topluma zararlı hareketleri birçok toplumda cezalandırılmıyor örneğin. ya da akli dengesi yerinde olsa bile, kişinin suç sayılan bir eylemi gerçekleştirirme esnasında şuurunun açık olmaması da benzer bir şekilde cezai indirime sebebiyet verebiliyor. insan garip bir varlık hakikaten; bilinci olmadığı haldeyken bile bir eylemi gerçekleştirmeye muktedir olabilmesi, insanın çoğul yapısına dair bariz bir kanıt sağlıyor.

    'nefsi müdafaa' da ilginç bir konu. fiziksel bütünlüğe zarar verme tehdidi, tehdit edenin fiziksel bütünlüğünü bozarak bertaraf ediliyor. mücadele en temel seviye olan biyolojik düzey üzerinden yürütülüyor. insanın diğer veçheleri olan sosyolojik ve psikolojik düzeyler burada önemini yitiriyor; çünkü biliniyor ki, biyolojik düzey korunmadan diğerlerinin yaşaması mümkün değil.

    refleksif tepkilere karşı cezalandırmada da pozitif ayrımcılık yapılıyor. yola çıkan bir çocuğa çarpmamak için direksiyonu kırarak beş kişinin ölümüne sebebiyet veren kişi, eyleminde refleksif bileşenler olduğu için bir mertebeye kadar makul görülüyor. yani bu şu mu demek: içimizde, gerektiğinde devreye giren biri daha mı yaşıyor?

    düşünce suçları, ha ha ha! bazı ülkelerde, eyleme dökmediğiniz düşüncelerden dolayı cezalandırılabilliyorsunuz. insanın düşünsel/psikolojik boyutunu aynı boyuttan saldırılarla baskılamak çok zor ve pahalıya patladığı için (propaganda, beyin yıkama-yağlama vs.) en kolay çare, bu düşünsel boyutun üzerinde yaşadığı zemini, yani biyolojik varlığı kontrol etmek oluyor. düşünceler, fiziksel varlığa, yani donanıma saldırılarak değiştirilmeye çalışılıyor. bu şekilde iki kere ikinin beş ettiğini göstermek bile mümkün. (bkz: #12102211)

    ben bilmem, anlamam; michel foucault gelse de anlatsa.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap