9 entry daha
  • istanbul'da en sevdiğim kiliselerden biri. "istanbul'da kaç kiliseye girdin?" derseniz, muhtemelen bir elin parmaklarını geçmez ama böyle bir kıyasta birinci sıraya oturuyor. gözlerden uzak olması, çok basamaklı merdivenli girişi, avlusunun huzur veren sükuneti, altın rengiyle merdivenlerin hemen üstünde gözleri kendine çeken meryem tasviri, bilindik kiliselere kıyasla mütevazi cephesi, ölçek olarak değerlendirdiğimizde de yine bilindik kiliselere kıyasla neredeyse tüm yapı elemanlarının hayli küçük ölçekli olması, içeride dökülmüş sıvalar, solmuş freskler, zengin sanat eseri koleksiyonu, çok renkli dekoratif elemanlar, apsisteki haç vitrayı... sabaha kadar överim de, uzatmayayım. özellikle -turistik açıdan- doğal rakibi sent antuan kilisesi ile kıyaslarsam, santa maria draperis benim için katbekat daha güzel bir kilise. kilisenin güzelliği de ne demekse...

    dün tek başıma istiklal caddesi'ne gittim. aslında bir ay öncesine kadar çok güzel bir yalnız gezme ritmi yakalamıştım ama beklenmedik cilt hastalığı dolayısıyla doktorun terlemeyi yasaklaması, gezilerime feci ket vurdu. biraz dönüp dolaştıktan sonra girdim mevzubahis kilisede oturdum biraz. yarım saat kadar. kime hitap ettiğimi bilmeden, daha doğrusu düşünmeden, gözlerimi kapattım, anlattım da anlattım. "şöyle oldu, böyle oldu, bu da işte böyle" derken yarım saati geçmiş. dertleştim, kimle konuştuğumu düşünmeden.

    insan çaresiz kalınca metafizik olgulara, doğa üstü kavramlara ya da bilinçaltı/üstü/dışına daha çok sarılıyor. ya da başka bir deyişle, belirli olay ya da durumlara, normalde aklına bile gelmeyecek anlamlar yüklüyor. "şu olursa kesin çok güzel bir şey olacak" gibi bir şey kastettiğim yahut rüyalara aşırı anlam yüklemek gibi. son birkaç ayda bu minvalde çok şey oldu ama sonucunda da hiçbir şey olmadı. yer yer bilinçaltım benimle öyle alay etti ki, gerçeklik algım bile yer yer kırıldı. ben de zaman içinde böyle şeylere çok anlam yüklememeyi öğrendim. zaten önceleri hiç anlam yüklemezdim de, işte insan çaresiz kalınca mecburen gerçekliğin üstünde ya da dışında bir çare arıyor.

    veda etmeden hemen önce parlak cilalı ahşap sıranın tam önüme denk gelen kısmına kapandım, kollarımı sıraya, başımı da kollarıma koydum. "bana" dedim "bir işaret gerekiyor, ne olursa."

    kalktım, kapıdan çıktım. merdivende bir genç kadın ve genç erkek fotoğraf çekilmeye çalışıyordu. kadrajda beni görünce arkalarını dönüp beklemeye başladılar. kenara çekildim, göğe baktım. bulutların arasında samimi bir mavilik görünüyordu. tekrar merdivenlerin hizasına geldim, istiklal'den bir yere yetişircesine akan insanlara baktım ta aşağıdan. ellerim ceplerimde, ağır ağır çıktım merdivenleri. sol kapıya yöneldim, beyaz mermer eşiğin üzerinde, boş gözlerle etrafı izlerken ve nereye gideceğimi düşünürken telefonum kısacık titredi.

    hayatın, dahil olanların bile müdahil olamadığı bir hesabı var muhakkak.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap