1914 entry daha
  • ben bu filmi iç anadolu'nun ücra bir ilçesinde 1,5 yıl mecburi hizmetini yapmış bir hekim olarak izledim. sahnelerin görsel açıdan çarpıcılığının yanında beni hayrete düşüren, çıkarcı köy muhtarından zevzek jandarmasına, uzak bir köydeki hayattan küçük ilçenin oraya ait olmayan insanı boğan sıklatına kadar her detayın nasıl bu kadar gerçekçi yansıtılabildiği oldu. öyle ki, filmi izlerken birileri çalıştığım yerdeki hayatı gizlice izlemiş de filme dönüştürmüş hissine kapıldım.

    ölü muayenesine giderken aldıkları yolları gülümsemeyle karışık bir özlemle izledim. hekimliğe başlayışımın 2. gününde, evde sağlık hizmeti için hastanenin hizmet aracı olan doblo ile ilçeden 30 km uzaktaki bir köye yüksek tepeleri aşan stabilize yollarda gidişim, arkada çalan trt türkü radyosu (ki böyle yerlerde çeken tek radyolar trt fm ile trt türkü'dür zaten), arabanın içinde oranın yerlisi şoför, hemşire ve arka koltukta onlardan ayrı, yabancı ve çevresini yadırgamış bir eda ile oturan ben, hoparlörlerden zaten yaşadığım ev özlemini deşmek istercesine son ses çalan ah bir ataş ver türküsü, sonbaharda bozkırın muhteşem manzarası eşliğinde içinde bulunduğum durumu ve hayatı sorgulayışım... filmi izlerken istemsizce kendimi doktor cemal ile özdeşleştirdim.

    öyle sanıyorum ki bu küçük ilçe merkezleri türkiye genelinde aynı şekilde inşa edilmiş (aslında şekillenmiş demek daha doğru olur). film akarken, cemal sıkıntı ile kasabanın içinde yürürken kendi çalıştığım ilçede yürüyorum zannettim. tepelere kurulmuş derme çatma evler, herkesin birbirini tanıdığı, dar ve bozuk asfaltlı ana caddesinde (zaten tek caddesinde) 5 dakika yürümekle kasabanın sonuna geldiğiniz, bir ptt bir kaymakamlık, birkaç yerel market, eski püskü dükkanlar ve şehirde büyümüş bir insan olarak orada neden ve nasıl yaşadığına anlam veremediğim birkaç bin insandan müteşekkil kasabanın içinde yaşanılan terk edilmişlik, unutulmuşluk ve "buraya ait değilim" hissi... bozkıra bakarken geçen mevsimlerin içinde hayatın harcandığı düşüncesi... cemal yürürken düşüncelerimizin ortak olduğunu hissettim, bunun yanında doktor cemal'in de tıpkı benim gibi, oraya "aitleşmemek" üzerine bir çaba gösterdiğini gördüm. kaldığı odanın duvarına bir beyoğlu haritası asması, yaşadığı tuhaf gecenin ardından eski, "şehirli" hayatına ait fotoğraflarla geçmişi yad etmesi bana göre bu yüzdendir.

    gecenin bir körü gidilen ölü muayenesi, iş bilmezliğine rağmen küçük yerde eş dost akraba vasıtası ile bir şekilde iş bulmuş vasıfsız yöre insanı, jandarmanın üstüne iş kalmaması için devamlı mücavir alandan bahsedip durması, muhtarlığın küçük yerlerdeki saygınlık algısı, kronik hastalığı/engeli olan çocuğun tüm bakımını anneye yıkarak evden uzaklaşan babalar, köyde doğmamış olsa acaba nasıl parlak bir geleceği olabilirdi diye düşündüren güzeller güzeli çocuklar... diyeceğim o ki, böyle yerlerde insan hayatı ile yakın temas içinde olan herhangi bir mesleği yapmış olup şunlara şahit olmadım diyecek bir insan yoktur herhalde.

    filme dair pek çok güzel analiz zaten yazılmış, detaylardaki üst düzey gerçekçiliği ile gözlem yeteneğine hayran bırakan, siyah beyazın olmadığı, her olayın önü ve arkasının gözümüze sokulmadığı, aksine kapalı anlatım yolu ile seyirciye aktarıldığı bu başyapıta ben de kendi penceremden teşekkür etmek isterim.
108 entry daha
hesabın var mı? giriş yap