6 entry daha
  • ev arkadaşınıza aitse ve aylarca turp gibi yaşayan hayvancık şahane bir zamanlamayla arkadaşınızın 1 günlüğüne şehir dışına gittiği gün ölürse vicdan azabının kralını yaşarsınız. hikaye şöyle gelişir. ev arkadaşı şehir dışına gitmeden birkaç gün önce balık hastalanır, kabında hareketsiz bir şekilde durmaya, kıpırdamamaya başlar, hatta zaman zaman yan yatıp allah bu sefer gitti paniklerine sebep olur. alınan yere sorulur, suyunu temizlemek için ilaç alınır, atılır filan. sonrasında her sabah evde ilk uyanan balığı kontrol etmeye, canlı olup olmadığını anlamaya ve hatta canlansın, kendine gelsin diye elleriyle balığa enerji vermeye bile kalkışır. sahibinin şehir dışına gidişiyle azcık kendine geldi gibi görünen balıkla başbaşa kalırız. daha sahibinin gittiği sabah ilk iş bulunduğu salona doğru dualarla depar atan ben turuncu japon balığını mortu çekmiş, sırt üstü yayılmış vaziyette bulurum. o an itibariyle de çokça balık beslediğim çocukluğumdan kalma en büyük korkumla tekrar yüzleşirim. çıkarıp atmayı bırak ölü balığa göz ucuyla bile bakamamaktayımdır. bir yandan ulan bir gün yalnız bıraktı balığını öldürdük resmen kızın iyi mi şeklindeki vicdan azabı, bir yandan ulan kaç yaşındayım korktuğum şeye bak deyip arkadaşın telefonda dediği gibi balığı kabından çıkarıp atmaya çalışır, her seferinde ufak çığlıklar eşliğinde geri koyarım olduğu yere. sonunda kadersiz ev arkadaşını arayıp ben bunu atamıyorum, içim bir fena oluyor, odana olduğu gibi bıraktım kabıyla, sen yarın gelince halledersin deyip ev arkadaşının odasının kapısı sıkı sıkıya kapatılıp olay hiç yaşanmamış farz edilmeye çalışılır.

    balık ölüsünden korkan tek ben miyim bilemiyorum ama balık beslemenin bana göre en kötü tarafı ölüsüyle yüzleşmektir.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap