942 entry daha
  • şimdi paralı gün diye bir aktivite vardır. ya da altın günü vb. olarak da geçer. neyse, vakti zamanında, 93 yılıydı sanırım, bu paralı gün organizasyonunda sıra anneme gelmiş, o lanet cumartesi günü, annemin öğretmen arkadaşları bize geleceklerdi. pastalar, börekler hazırlanmış, ev köşe bucak temizlenmiş, bir hareket, bir organizasyon almış başını gidiyor. benim için ise sıradan bir kış günüydü. hava kötü olduğu için evde oturup çizgi film izleyip, oyun oynarım diye kendi kendime planlar yapıyordum.

    bu arada, biz o sene oturduğumuz evi yeni almışız ve evi alalı 2 - 3 ay olmuş ya da olmamış. dolayısıyla öğretmenlerin birçoğu da hayırlı olsuna geliyorlar. gelecek bütün öğretmenleri tanıyorum çünkü ben de o dönemde annemin öğretmen olduğu okulda farklı bir sınıfta öğrenciyim..

    neyse, zaten gelecek insanların hepsi öğretmen ve ben çoğuna gıcık olduğumdan, bir yandan da bu hoşgeldiniz, beşgittiniz olaylarını sevmediğimden anneme; "ben odamda olacağım, hiç kimseye hoş geldiniz de demem, sen beni sakın çağırma evde değilmiş gibi davran" dedim. o da tamam falan dedi ama kadıncağız zaten o sırada 100 farklı şeyle meşgul olduğundan beni biraz geçiştirdi.

    saat 1 sularında annemin arkadaşları yavaştan bize gelmeye başladılar. 5 dakikaya bir zil çalıyor ve yeni bir öğretmen geliyordu. saat 2 gibi sanırım 15 kişi falan oldular.bunlar salonda sürekli muhabbet, dedikodu vs. yapar iken, ben de kendi kendime odamda oyun oynuyorum. kapımı da kapattım kendi halimde takılıyorum yani..

    sonra aradan bir süre geçti. evimiz yeni olduğundan dolayı gelen kişiler evi merak ettiklerini söylediler. (sanki birşey var arkadaş. normal ev işte..) "bir gezelim bakalım evi nasılmış" diye kulağıma gelen seslerle; "napıcam lan ben, kimseye de hoşgeldiniz demedik tüh ayıp olacak" diye aklımdan bin türlü şey geçirmem bir oldu. o sırada ayak sesleri yavaş yavaş benim olduğum tarafa doğru gelmeye başlamıştı bile. bir tarafta "işte burası da böyle böyle" diye anlatan annemin sesi, diğer tarafta 3-5 tane kadının yorumları. bu tarafta da bütün ihtimalleri gözden geçiren ben... hemen yapacak birşey bulmalıydım çünkü artık kapıma çok yaklaşmışlardı... odadan çıkamıyordum, çıkarsam göreceklerdi, diğer yandan odada kalırsam ne yapacaktım. hoşgeldiniz demek zorunda kalacaktım. iğrenç muhabbetlerine katlanacaktım, başka birşey bulmalıydım...ve sonunda filmlerden görme bir hareketle dolaba saklanma kararı aldım. içimden düşünüyordum; "nasıl olsa odaya bakıp gideceklerdi, kim bakabilirdi ki dolaba....". böylece ben de yırtacaktım. ne şiş yanacaktı ne de kebap. fakat herşey istediğim gibi olmadı ve hesaba katmadığım bir şey vardı...

    o zamanlar genius babam, ablamla bana ayrı oda yapmak için (sürekli kavga ederdik klasik olarak), garip bir dolap mucizesi yaratıp, bir büyük odadan iki küçük oda yaratmıştı. sistem de şu şekildeydi: odanın tam ortasında boylu boyunca çift taraflı dolap vardı. bu dolapların bir kısmında aynı zamanda açılıp - kapanabilen masa da mevcuttu. bu dolap - masa kombinasyonu tabandan tavana kadar sürekli bir yapı oldugundan, tam anlamıyla 2 oda oluşmuştu. hatta oluşan her iki odanın da ayrı kapısı vardı. o zamanlar için çok değişik ama efektif bir sistemdi diyebiliriz.

    hikayeye geri dönecek olursak, ben tam dolapta yerimi edinmiş, kıyafetlerle içli dışlı olmuşken; annem ve yanındaki 3 arkadaşı benim odama güzel bir dalış yaptılar. ben dolabın içinden bunları dinliyorum tabi. kalbim de güp güp atıyor, heycan basmış.. annemler bizim odaya girince yanındaki arkadaşları bir afalladılar. o zamana kadar böyle değişik bir sistem görmedikleri için "bu nasıl bir sistemmiş böyle, aaa masa-dolap" diye konuşuyorlar, annem de hava atacakya anlatıyorda anlatıyor...o sırada meraklı kadınlardan bir tanesi, resmen özel haneme taciz edip elini dolabın kapağına attı. ben o sırada dolap kapağının kenarından giren ışığın kaybolup, bir gölge görmemle beraber içimden "ahanda sıçtın oğlum" dedim ama, dememle dolabın kapağının aralanması ve bana mal mal bakan 4 kadın ile karşı karşı kalmam bir oldu. annemin hiç bir şey demeden "sen ne yapıyorsun burada" şeklindeki bakışı hala aklımda... "eeee, şeyy kem küm....ben oyun oynuyordum da"....

    dolaptan çıkınca tabi kendime gelmem 5 dakika falan sürdü. içeriden gülme sesleri, kahkahalar, ismimim geçtiği cümleler duyuyordum sürekli...evde olduğum anlaşıldığı gibi, bir de üzerine rezil olmuştum. sonuçta mecburen gidip herkese hoşgeldiniz dedim ve o saçma muhabbetlerini çekmek zorunda kaldım..dalga geçmeleri de cabası..

    aradan yıllar geçti, hala anneme sorarım madem evi gezdiriyordun neden ablamın odasına sokmadın o insanları diye.
3257 entry daha
hesabın var mı? giriş yap