2 entry daha
  • küçükten beri özendiğim, kariyer planımda hep bir yerlere oturtmak istediğim ancak hayatın beni çeşitli yerlere savurması sonucu yapmaktan alıkonulduğum güzide meslek, aslında tam bir meslek değil yancılık müessesinin tepe noktalarından biri, tek başına anılmaması gereken, her zaman güzel dost dolmuş şoförü ile anlamlı olacak bir unvan.

    ne hayallerim vardı oysaki, kaptan ile aramızı motor bölümü ayıracaktı, motor üstünde özel olarak sanayide hazırlattığım, her bir bozuk para için ayrı gözü olan, kağıt paralar için kapaklı özel bölmelerle bezeli para saklayıcı kutum olacaktı, tasarımı tamamıyla bana ait olacaktı.

    uzatılan/iletilen her para için para üstünü şak diye hazırlayacaktım ama bunu yaparken arkama bile bakmayacak karizmamdan ödün vermeyecektim, parayı uzatan gariban yolcu, "lan acaba farketti mi, hoop birader baksana" diye düşünecekken, uzattığı para tarafımdan kapılacaktı. arkaya bakmamam, yolcuların seviyesine inmemem, onların uzattığı paralara kayıtsız kalacağım anlamına asla gelmiyordu. asli görevimi, layıkıyla yerine getirmem gereken misyonumu unutmam olası değildi. her gün hattımızı kullanan ve bize denk gelen yolcular, zaman içinde beni tanıyacak ve para uzatma konusunda yeni yetme olanların heyecanını alacaktı, "o öyledir, sen uzat, görür..." şeklinde telkinler ile olayı bilmeyen vatandaşlarımızı rahatlatacaklardı.

    tabii ki bütün bunların yaparken, kaptan ile tatlı bir muhabbete de kaptırıp gidecektik; ligimiz üzerine, futbol üzerine, şaibeye ve hileye dair konuşacaktık. "yiyor ama çalışıyor." diyecektik, amerikanın köpeği diye yaftalayacaktık politikacıları, şaşaalı öğle yemekleri ardından, arabaya kapı kolundan tutunarak zıplarken, "abim lastiğin havası inik mi be biraz?" diyip, bizi tehlikelerden koruyacaktım.

    evet bütün bunları başarmam lazımdı çünkü dolmuştaki bir koltuğu bedava kullanmanın o ezikliği içerisinde olacaktım her daim, benim yüzümden bir müşteriden oluyordu kaptan. yarattığım bu maliyeti, çalışarak, didinerek, onun gözüne girerek, faydamı maksimize ederek* dengelemek hatta aşmak zorundaydım. aşkın bir insan olmam lazımdı. oturduğum yerin hakkını vermeliydim.

    lakin olmadı dostlar, başaramadım, hatta bugün itibarıyla en önde oturup para iletmekten bile tiksinen bir insan oldum, hep arka köşelere kaçmaya başladım, kendi paramı da başkasına ilettirmedim, kalktım, yürüdüm ve kaptana elden verdim. muavin varsa kesinlikle muhattap olmadım, benim muhattabım kaptandı her zaman.

    evet muavin olamamam yaptığım dolmuş yolculuklarını hep bir travma içerisinde geçirmeme sebep oldu belki ama nefretle büyüyen bu sevgi de diyalektiğin ne olduğunu bana öğretti. felsefe doktorası yapmış kadar düşünsel yetkinliklere sahip, ying yangla aşık atabilen, yer yer iron maiden, yer yer hande yener ile coşabilen bir insan olmamı sağladı.
hesabın var mı? giriş yap