• "batıl itikat" anlamındaki superstitio'nun, eklemlendiği yapıya "-üstü" manasını katan super- önekinin stare fiiliyle sevişmesinden oluştuğu aşikâr. tam anlamıyla "ayakta durmak" şeklinde çevirebileceğimiz stare fiili super- önekiyle birleşince söz konusu duruşun ötesine geçildiğini göstermesi gerekir. "neden durdu", "nasıl durdu", "ne kadar daha duracak" gibi soruların bir önemi yok burada. bir şekilde orada durmuş olduğu ön-bilgisini temel alıp ondan taşmamız gerekir. örneğin quintilianus superstitio "söz konusu bakış açılarının ötesi" anlamında (4.2.85: "superstitio praeceptorum") kullanırken, mevcut tüm bakış açılarını durmuş olan yapının kendisi olarak düşünüyor olmalıdır. en nihayetinde superstitio durmuş yapının çökertilerek çarpıtılmasını da gösterebilir, genişleterek çarpıtılmasını da.

    yani super-stitio mevcut yapının üstü'lüğünü pozitif ya da negatif anlamda verebilirliğin güzel bir örneğidir. her iki okuma da mümkündür, hatta superstitio'yu ilkin plautus oyunlarında diyelim (i.ö. 254-184), pozitif veyahut nötr anlamlarda görürüz. ilginç midir bilmiyorum, superstitio'nun sıfat formu olan superstitiosus "peygamber, gizli bilgileri kendinde taşıyan adam" anlamında kullanılmıştır. mesela plautus, rudens 1139'da bir kızın taşıdığı -içinde ne olduğu bilinmeyen- bir kutudan bahsedilirken superstitiosa denmiştir. yani burada bilinenin ötesinde bir durum söz konusu olduğu için, o kutu super- önekiyle yıkanmıştır. dale b. martin'in inventing superstition: from the hippocratics to the christians'ında (harvard university press, 2004, p.126) yine plautus, curculio 397'deki superstitio- ingilizceye "the man's clairvoyant" şeklinde çevrilerek yukarıdaki manalara uygun davranılmıştır. adamın taşıdığı bilginin iyi veya kötü olmasının bir önemi yok burada, önemli olan onları diğer adamlardan farklı olarak taşıyor olmasıdır. bu super-man'in süper güçlerini iyi de kötü de kullanabilmesi anlamına gelir ama önemli olan süper olmasıdır. superstitio'da da beliren asıl anlam, yani özünde bulunan anlam mevcut yapının yani stare fiilinden türetebileceğimiz stans'ın (duran, yapı) ötesinde değer taşıyor oluşudur. bunun sonradan dinî anlamda olumsuzluk içermesi dinî yapının sert bir şekilde korunmaya muhtaç olmasından kaynaklanır. bu bir super-religio değildir, super-stitio'dur.

    acaba durmuş bir şeyle ilgili üretilen bizim safsata, saçmalık, ambelelik, denyoluk gibi türlü soyut adlarla andığımız türlü genişletme çabalarının tamamı o şeyleri harekete geçirmeye dönük olumlu birer girişim olarak değerlendirilebilir mi? yukarıdaki açıklamada bulunan ilk anlamdan bunu çıkarabiliyoruz kanaatindeyim. batıl itikat en nihayetinde durmuş bir yapının üzerine kaçak kat çıkma anlamını taşıyor. bu kaçak ve çarpık yapılanmanın daha sonra kendisinin durmuş bir düzenin bir sembolü, örneği ya da göstergesi olmasının bir anlamı yok. o başta masum bir şekilde kat çıkılmasından ibaretti, o nizamın sınırlarını kabul etmeyerek mevcut durmuş yapıyı -aşağı doğru- çökerterek kurmaya (de-constructio) değil genişleterek kurmaya (extra-constructio) yeltenmiş bir girişimdi.

    nitekim başlıktaki ifadenin yani superstitio'nun ilkin dinî anlamda inançların ötesine taşılarak onlara kaçak kat çıkma anlamını vermesi yanında, daha sonradan özellikle augustus sonrası dönemdeki kullanımlarında bizzat dinin kendisi olarak da görülmesi (seneca, epistulae 95.35; iustinianus 39.3.9; 41.3.6) yukarıda bahsettiğim olumlu/olumsuz okumaların ikisinin de mümkün olduğunu gösteriyor. ilkin stans bir yapı yani durmuş bir yapı vardır, sonra bu yapı üzerine onu genişletme yani modifiye yoluyla çarpıtan, kimliğini bozan bir ekleme yapılır. böylece man'ın super'le super-man olması gibi, mevcut stans da super- ile birlikte yeni bir kimliğe bürünür, yapının içerdiği anlam genişleyerek bozulmuş olur ve sonunda bu bozulmuş yapının kendisi de bir stans olarak kabul edilir. birbirleriyle etkileşim halindeki dinlerden baskın çıkanın, haliyle baskın çıkamayan üzerindeki etkisi de bundan farksızdır. önce ona kaçak kat çıkarak sacra scriptura deyişinin gösterdiği o kaynaktaki saf kutsal yazmaları bozar ve sonra bozulmuş yapının "asıl yapı" olduğunu kabul ettirerek yeni bir stans sunmuş olur. dışarıdan bakanlar bu yapının aslında da öyle olduğunu düşünerek super-'i stans'ından yani -stitio'sundan ayırt edemez. böylece görkemli bir "hakikat nedir?" tartışması başlar.

    superstitio gibi ilkin olumsuz anlamda "dinin çarpıtılmış hali" olarak kullanımının sonradan dinin kendisi olarak yani religio'ya (lat.-ing. sözlüğüne bakarsak şunları göreceğiz: religious awe, sanctity; a religious rite) eşitlenerek kullanımına dönüşebilmiş olması bile yukarıda yaptığım tasvire uyar.

    ancak superstitio'nun sornadan tümüyle religio yani din anlamında kullanıldığını da düşünmemek gerek. kilise ve ortaçağ latincesinde de superstitio bir tür olumsuzluğu gösterir. örneğin lactantius 4.28.11'de "religio veri dei cultus est, superstitio falsi" diyerek din (religio) ile batıl itikadı (superstitio) tümüyle ayırır: "din hakikî tanrı'nın, batıl itikat ise sahte tanrı'nın giysisidir/yapısıdır." burada açıkça verus ile falsus arasında yapılan ayrım, dinin mevcut sınırları içinde kalma zorunluluğunu ifşa eder. belediye nizamını akla getirirsek bu noktada, "o son katı çıkmayacaktık abi" dememek için (alibeyköy'deki çarpık yapılanmanın her kış deneyimlediği üzere) yokluktan ve kapanınolur mantalitesinden ötürü dere kenarındaki boş bataklığa çöreklenmiş yurdumuzun güzel insanlarının lactantius'unki gibi bir ayrıma ihtiyacı var diye düşünüyorum. ama yukarıda da değindiğim gibi, mevcut religio'nun da bir zaman süresince falsi superstitio'nun kimliğine bürünerek başka inanç yapılarıyla şekillenip şekillenmediğinin de iyi çözümlenmesi gerekebilir. ya mevcut yapı başından itibaren falsus cultus ise ne olacak? büyük zihin cicero bunu gördüğü için bir ölçüt belirlemiştir, hoş bu belirleme ilkin ona ait değil ancak zihninin büyük olmasından ötürü ona referans vermemiz daha tatmin edici olur:

    "maiores nostri superstitionem a religione separaverunt" "atalarımız batıl itikadı dinden ayırmıştı" (de natura deorum 2.28.71) yine aynı yere varıyoruz sonuç itibariyle atalar demişse iyi demiştir, yapmışsa iyi yapmıştır. sola scriptura (sadece kutsal metin) arayışına gerek yok din söz konusu olduğunda, görenek olarak yaşattığımız ve bugüne kadar gelmiş olan düzen bir nevi doğal seleksiyondan başı-dik ayrıldığı için doğrudur. fazla cübbeli ahmetvari bir netice oldu farkındayım ama gerek pagan cicero'daki, gerek hıristiyan lactantius'taki gerekse cübbeli ahmet'teki (ayrılmaz üçlü veya büyük kankalar da diyebilirsiniz) geleneği ataların tercihlerinden ve yaşatmasından ötürü koruma telâşı, türlü superstitio örneklerinin religio'ya bulaşmış olup olmaması durumunu önemsiz kılar. mevcut yapının slat mevcutluğu, onun korunması ve gelecek nesillere safmışçasına aktarılması için yeterlidir. aslına bakarsanız bu açıdan bakıldığında değiştiğinin hatta falsus cultus olarak gördüğü yapıya bile bulaştığının farkında olmaması, religio'nun hâlâ nasıl etkili olabildiğini açıkça ortaya koyuyor, kanaatindeyim. çünkü o değişmiyor görünürken, değişerek gelişiyor ve mevcut ortama ayak uydurarak kendini koruyacak yeni söylemler geliştiriyor. telâşı düzenin bekâsıdır.

    dinin korunması anlamında superstitio'nun yani kaçak yapılanmanın kötülenmesi mevcut inanç sisteminin sınırlarının korunması ve her sınır noktasında bir askerin nöbet beklemesi gibidir. sınırlardan içeri girilmemesi gibi dışarı da çıkılmaması şarttır. bu yüzden aşağı doğru çökme (de-constructio'daki de- öneki aşağı'lığı verir) ne kadar kötüyse, yukarı doğru yükselme de (super-constructio diyebilir miyiz?) o kadar kötüdür. inanç sistemindeki "ne artayım ne de çoğalayım" mantığı, religio'nun şanından ileri gelir. ancak yukarıda da dediğim gibi, mevcut yapı zamanın şartlarına uyarak gelişir ve değişir, dış inanç sistemleriyle iletişimini çok iyi gizlediği için en bağnazda bile bağnaz olmayan bir taraf mutlaka bulunur. çünkü dünün bağnazı olmaz, bugünün bağnazı olur; önemli olan bağnaza hangi zaman diliminden handi mantaliteyle baktığımız değil midir? aksi hâlde bağnaz diye bir şey yoktur.

    superstitioyu aşağıdaki kapanış imzasına rağmen olumlu okumaya devam edeceğim.

    servius'un vergilius'un aeneis'ine yaptığı yorumlardan birinde (8.187) şöyle deniyor:

    "superstitio est timor superfluus et delirus."

    "batıl itikat taşkın (super-fluus) ve çılgın bir korkudur*."

    * güya bu entiriyi kapatan son kürek darbesi olacaktı. ancak bu açıklama yapılmazsa buradaki korku'nun içerdiği anlam anlaşılamayacak sanıyorum. buradaki timor yani korku, tanrılardan duyulan korkudur. servius burada tanrılardan korkma olgusunun ne kadar taşkın/aşırı ve çılgınca olduğunu dile getiriyor. böylece söz konusu önermeyi tersten de okuyabilir hale geliyoruz: "(tanrılardan) duyulan taşkın ve çılgınca korku batıl itikat'tır."
hesabın var mı? giriş yap