90 entry daha
  • orta seviyenin altında genel kültürle izlenince bir şey ifade etmeyen ve sıkıcı gelen animedir. wikipedia eşliğinde izlenmesi uygun düşer sanırım. evangelion'u sıkıcı veya anlaşılmaz bulanların okuması tavsiye olunur. zira bendeniz de evangelion'u anlayamamış insanlardan biriyim.

    bir sözlük yazarının evangelion günlüğü:

    1. aşama: serde anime aşkı, sözlük taranır, netteki top 100 anime listeleri gözden geçirilir. konu okunur, yorumlara bakılır vayyy denilir ve rapidshare yardımıyla 26 bölüm + 2 film indirilip izlemeye hazır hale getirilir. heyecan doruktadır. ne de olsa tarihin en süper animelerinden biri izlenecektir.

    2. aşama : izlenmeye başlanır. ilk 3 bölüm zaten çerezdir hikayeye giriştir. zevkle izlenir ama bir yandan kafada "eee şu felsefik, teolojik hebele hübele kısımlar nerde ben mi kaçırıyorum?" soruları dolanır. 1-2 kez daha izlenir. hayır daha bir şey yoktur ortada. melekler, evalar, karakterler şekillenmektedir sadece.

    3. aşama: 3 - 16 bölümler izlenir. olaylar artık karmaşık hale gelmeye başlamıştır. insan kendini alıkoyamaz izlemekten. "şu bölüm de bitsin bulaşıkları yıkayayım" gibi düşünceler yalan olur. kendinizi bir sonraki avi dosyasına tıklarken bulursunuz. hayat güzeldir. işler az biraz çetrefilli olmaya başlamıştır.

    4. aşama: 16-22 bölümler izlenir. sıkıntıdan patlanmak üzeredir. bir bölüm " vay beaa" dediğiniz karaktere 1 bölüm sonra "vay orospu çocuğu" şeklinde seslenmeye başlarsınız. kafa karışır, beyin ambale olur. yine de okuduğunuz onca yorum onca güzel düşünce boşa değildir diye düşünüp izlemeye devam edersiniz. seçilmiş çocukların psikolojik durumları vahimleşir. kendi içlerinde bocalarken beyninizi de bocalatırlar. nerv nedir, selee nedir, bağlantıları nedir, hangisi iyi polis hangisi kötü polis derken kafayı yemeye başlarsınız.

    5. aşama: 22-26 bölümler izlenir. bu esnada alında damarlar çıkmaya, gözleriniz seyirmeye başlar. kafayı sıyırmak üzere gibi hisseder insan. oysa olaylar artık tamamen konunun dışına çıkmıştır, hatta ortada konu bile yoktur. o zihinden o zihine, o geçmişten bu geçmişe giderken, bağlantı kurmaya ve büyük resmi görmeye çalışırsınız ama göremezsiniz. siniriniz bozulur, içilen kahve miktarı bölüm başı 1 kupaya denk gelmeye başlar. bilinçaltınız mavi ekran vermeye başlar.

    6. aşama: anime biter. siz de bir sürü olay, bir sürü cevap, bir sürü yeni peydah olmuş soruyla kalıverirsiniz. sonra yorumları hatırlarsınız. anime çok anlamsız bittiği için, filmi çekildi diye. gözleriniz parlar evet evet büyük resim kesinlikle filmlerin içinde olmalı diye düşünüp bir fincan daha kahve alıp oturursunuz başına.

    7. aşama: filmler de biter. bu sefer daha çok soru daha çok cevap ve daha beter karmaşada kalırsınız. onca saatinizi harcamışsınızdır, kayışı koparıcak duruma gelmişsinizdir. koltuğa kafanızı koyup öylece kalıverirsiniz. cidden bunu yazan insanlar abartmıyormuş. insanı öyle bir ruh haline sokuyor ki anime, bi süre kendine gelemiyor insan.

    sonuç

    izleyenlerin çoğunluğunun başyapıt olarak değerlendirdiği, içinde çok derin anlamlar bulduğu bi diziden ben hiç bir şey anlamadım. tamam magi, incil, evangelizm, bir şeyler çağrıştırdı. 2000 yılı hrıstiyanlar için önemliydi, animedeki olaylar o tarihte patlak vermiş bu da bişiler çağrıştırdı. hatta daha çok çağrıştırsın diye internetten daha detaylı bilgi bile edindim. ama hayır her şey daha anlaşılmaz hale geldi. animede detaylara çok dikkat etmek lazım çünkü küçücük yerlerde çok önemli şeyler olup bitiyor. örneğin rei'nin yattığı odada bulunan imge gibi. angeller yok olduklarındaki haç işareti gibi, misatonun haç takması gibi vs vs

    anime felsefi mi? aslında evet, hem de çok. bir felsefe sever olarak, okuduğum onca şey bana bir şey öğrettiyse o da felsefenin cevaplarla değil sorularla işlediği, sorguladığı. evangelion da bize çok şeyler soruyor aslında. o kadar çok soruyor ki arka arkaya ve yine arka arkaya gelen cevaplar o kadar gerçek ve can yakıcı ki işte evangelion bu yüzden bu kadar etkileyeci ve insanı kayışı kopartıcak duruma getirebiliyor.

    asıl amaç da bu zaten sorular sormak. eğer bu animeyi sıradan eğlencelik bir şey gibi izlediyseniz elbette sizi tatmin edemez. çünkü siz senaryoya bakıyorsunuz, çocuklara nolucak, misotoyla raji evlenicek mi falan gibi dertleriniz var. bunların cevaplarını alamadığınız için anlamsız geliyor. ama aslında shinji'nin kabuğunu kırıp herkesin onu alkışladığı an o animenin olabilecek en güzel sonu. filmin daha karmaşık olmasının tek sebebi ise bunu anlatabilmek .

    evalar, melekler ve tanrı arasındaki dilemma aslında insanın tanrıyla olan bağını, neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verirken ne kendini ne de çevresindekileri kaale almadığını, yalnızca ona öğretilenleri uygulamaya çalışan birer robot gibi davranırken plug'u çekildiği anda; bir angel yok edebilirken diğer anda koca bir kayadan farksız olan evadan farksız olmadığını gösteriyor bize. son melek ne diyor? "herkesin bir at alanı var." aslında olay orda bitiyor. biz toplum normlarıyla ve kendi yarattığımız tanrılarla kafayı o kadar çok bozmuşuz ki kendi içimizdeki varolma gücünü yitirmiş durumdayız.

    şimdi diyceksiniz ki bunları yazıyosun da neresini anlamadın?

    şurasını anlamadım efem. her şey iyi hoş güzel de bu kadar naif sayılabilecek mesajlar vermeye çalışan bir anime, entellektüel olma kaygısıyla kendini neden anlamsızlaştırıyor? bunu anlayabilmiş değilim. incil ve hrıstiyanlıkla ilgili imgeler evet güzel. ama bunları anlatıverse senaryo da daha anlaşılır olsa insanlar da ne düşünmeleri gerektiğini anlas günaha mı giriyorlarmış çok merak ettim.

    onu geçtim sadece sorular sormaya çalışırken, senaryoyu bir kenara koymayı başarabiliyor da, cevap vermek için neden bu kadar kasıyor. illa siz de bunlardan birisiniz demek zorunda mı? herkesin kendi özgünlüğünü, kendi varoluş amacını, kendi gücünü ortaya koyması gerektiğinden bahsederken insanları klişelere sokmak çelişki değil mi? bir sürü rei ortalıkta dolanırken içinde ruh taşımayan şeyin tamamen manasızlığından dem vuran dizi tutup da bunu mu gözardı ediyor yani? komik. tamam yönetmen seriyi yaratmadan, depresyon geçirmiş, klinikte falan kalmış da, bu böyle diye bu kadar özgün bir animeyi kişisel mastürbasyon unsuru yapması şart mıydı acaba diye düşünmeden edemiyor insan.

    üçüncü olarak, psikanaliz sadece insanın anasına babasına inerek mi yapılır. sadece çocukluğa inerek mi yapılır. yoksa sadece rüyalarla mı yapılır. anime bu 3'ünün arasında kısılıp kalmış durumda. oysa o kadarını yapmışken daha derin psikanalizler yapmak zor olmasa gerekti. belki de sadece daha da anlaşılmaz olmasın istemişler.

    bir de o zamanki tarihteki çekim tekniklerine, çizim şusuna busuna göre değerlendirmek lazım diyenler olmuş. bence bu sadece bir bahane olabilir. sinema tarihinde "seventh seal" diye bişey var, tragedya tarihinde hamlet diye bir şey var demek ki teknolojiyle bir alakası yok çok da.

    başka türlü sonuç

    toplamda bakarsak evangelion'dan çok zevk alamadım. ama adım gibi eminim ki bunun tek nedeni beklentim çok yüksek izlememdi. eğer hiç bişey okumamış olup şans eseri keşfetseydim çok daha fazla zevk alarak izlerdim. hatta eşe dosta tavsiye ederdim. evangelion'u izlemek ve izlememek arasında kalanlar kesinlikle izlemeli anime seyretmeyi seviyorlarsa. izlemedikleri takdirde olumlu ya da olumsuz çok şey kaçırırlar.

    animeye dair diğer güzel bir şey karakterlerin çok güzel kurgulanmış olması, kendi içlerinde oldukça tutarlılar. tarzları olsun, alışkanlıkları olsun, geçmişleri olsun son derece orjinaller. özellikle rei'ye hasta olmamak elde değil. insanın saçını maviye boyayıp iki tane kırmızı lens sipariş edesi geliyor. evcil hayvan olan penguen'in tavırları, misatonun ev halleri falan, sırf bunlar için bile izlenir.

    ayrıca soundtrack ciddi anlamda çok güzel. hele kapanışta fly me to the moon çalması bir cazkafa olan bana "eneeğğmm" diye salya akıttı. opening theme ayrı güzel, diğer themeler ayrı güzel dinlemeli, dinlettirmeli.

    bi daha açıp izliycek miyim, hayır. belki otuzlarımda anne olduğum zaman. o zaman bişiler ifade edicek belki.

    o zamana kadar evangelion benim için, kişisel hırsları uğrunda karısını, çocuğunu, diğer çocukları, diğer bir ana-kızı cinsel ya da değil, o ya da bu şekilde kullanmaktan geri durmamış bir adamın bu insanlara yaşattığı psikolojik travmalar ve yine aynı adamın yüzünden ortaya çıkmış varoluş polemikleriyle dolu bir anime olarak kalacak. yine de bütün animede en sevdiğim karakter de o oldu. gendo ikari...
198 entry daha
hesabın var mı? giriş yap