4 entry daha
  • aralık 2007, yann tiersen'i amelie soundtrackinden biliyorum. arada da canım sıkıldıkça ve kafam dağılsın diye dinliyorum. o gün artık kulağımı nasıl verdiysem la noyee adlı parçayı loopa alıyorum. iki gün, üç gün çalıp duruyor. derken gecelerden bir gece, bir arkadaşıma la noyee dinlesene çok güzel diyorum. o da bana sen asıl c'etait ici albümünü bul dinle diyor. ve albümden bagatelle isimli parçayı gönderiyor. bayılıyorum tek kelimeyle. ertesi gün işyerinde bir arıza çıkıyor, benim balatalar yanıyor ve üç gün sürecek ağlama nöbetlerim başlıyor. nöbetlerin eşlikçisi de bagatelle. insanlar artık sormuyorlar neden ağladığımı, çünkü ben de bir noktadan sonra başlama nedenini unutuyorum. ağlama nöbetleri bitiyor. yann tiersen bitmiyor. bagatelle ile başlayan yolculuk, tüm albümleri edinip, last.fmde en çok dinleyenler listesine bodoslama dalmamla sürüyor. sonra aradan üç yıl geçiyor. yann tiersen, sadece özel günlerde ve belli ruh halllerinde dinlenilen, hatta o hallere girmemek için dinlenilmeyen biri oluyor benim için. derken türkiyeye geliyor. ve biz en önde bana bagatelli yollayan arkadaşımla birlikte yann efendinin nağmelerinde kafa sallarken buluyoruz kendimizi.

    ocak 2010, doğumgünüm. bok gibi başlıyor açıkcası;gece yarısı keyif kaçıracak bir kaç olay olduğundan. sabah arkadaş gelip alıyor beni, benzin var nereye istersen gideriz diyor. basıp 200 km uzağa gidiyoruz. sadece gidiyoruz. yemek içmek durmak yok. yol, müzik ve sohbet... bir ara cdde "space dye vest"in melodisini duyuyorum. anaa diyorum. space dye vest çalmayacak diyor arkadaşım, girer gibi yapıyorlar bırakıyorlar diyor. dream theatre benim için sadece space dye vest o saate kadar. sonra kulağım cdde kalıyor. bir davul solo, bir gitar bilmemnesi derken bunlar nasıl insanlar diyorum. akşama dream theatre ile gerçek tanışma çabasına girip, albümlerini dinliyorum. videolarını izliyorum. ve ne tesadüf ki sabah gelip beni alan arkadaş, bagatelle ve dolayısıyla gerçek yann tiersenle beni tanıştıran arkadaş.

    bu olaydan kısa bir süre sonra, kulağım yaylı seslerine alışsın diye sürekli dinlediğim "the string quartet" sayesinde, vakti zamanında "kafam almıyor ben yaşlı bir insanım" diyerek burun kıvırdığım metal müzikle yakınlaşıyorum. şimdi bile kim hangi metali yapar, kim iyidir kim kötüdür çok bilmiyorum. önce string quartettan coverları dinliyorum. çok hoşuma giden parçaların orjinallerini dinliyorum. bu yollar hastası olduğum grup mastadon ve en sevdiğim parçaları "megalodon".

    bunlar da böyle anılarım işte sözlük.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap