219 entry daha
  • birgün gazetesi yazarı ziya adnan takımın durumunu şöyle açıklamış. biz de burada yayınlayalım zira tespitleri çok çok doğru.

    ---------
    bildiğiniz üzere ankaragücü'nün eski yönetim kurulu üyelerinin açtığı davada mahkeme, ahmet gökçek'in başkanlığa seçildiği 30 ağustos 2009 tarihli genel kurul kararlarını iptal etti. dava kapsamında alınan bilirkişi raporunda, özetle, "usulüne uygun olmayan 400 kişinin genel kurula iştiraklerinin sağlandığı, genel kurulun iradesinin hukuka uygun şekilde ortaya çıkmadığı, dolayısıyla genel kurulun, 400 üyenin katılımı anından itibaren yok hükmünde olduğu, seçimlerin de hukuken hiçbir geçerliliğinin olmadığı" kaydedildi.

    daha önce de yazmıştım, gökçek ailesinin ankaragücü’ne başkanlığı, başkent takımında senelerdir hüküm süren “kanser hastalığı”nın, son evresidir. gökçek familyası ankaragücü adına sebep değil sonuçtur. zira hastalık, kır saçlı adam döneminde başlamıştır. onun 12 sene süren başkanlığı sürecinde, bir yaz yağmuru kadar kısa süren ersun yanal dönemi hariç, başkent’in köklü kulübü her sezon uçurumun kenarında, küme düşmeme kavgasında süper lig’e güç bela tutunabilmiştir. bir zamanlar tıka basa dolu tribünler önünde oynayan başkent’in sarı-lacivertli takımı, her sezon sayısız futbolcunun “geçerken uğradığı”, kulübün kasasının bağımsız denetimlerden uzak yönetildigi, çoklarına göre aslında hiç yönetilmediği, bölünmüş, yıpranmış, küçülmüş bir camia haline gelmiştir. elden çıkardığı futbolcular başka takımları sırtlarken, ankaragücü üçüncü sınıf yabancı futbolcuların sığınağı olarak görülmüştür.

    neredeyse her sene gerçekleşen göstermelik kongrelerde, eş dost, akraba oyları ıle seçilen istenmeyen, sevilmeyen üstelik fenerbahçe kongre üyesi kır saçlı adam döneminde, gerçek ankaragücü taraftarı kulübüne asla üye olamamıştır.

    o yüzden bu kongre palavrası, üyelik sistemi topyekün yalandır...

    son basın toplantısını hatırlıyorum: borçsuz devraldığı kulübü, kimilerine göre 25 trilyonluk, kimilerine göre 40 trilyonluk borçla devredip giderken pişkinliğinden asla taviz vermeden, kulüp için yaptıklarından bahsediyordu. dinleyenlerin gözleri yaşardı mı bilemem ama bilmeyen onun ankara’nın sarı-laciverdinden, real madrid yarattığına inanırdı. onca senede onca başarı, onca zafer, onca kupa! oysa onun başkan olduğu 12 senede, karnesi zayıflar ile doluydu kulübün. hal ve gidiş hepten zayıftı. bilhassa son sezonlarda, neredeyse her şaibenin altından ankara takımının adı çıktı. her sezon sonunda kümede kalmayı başarı saydı taraftar.

    ölümü gösterip sıtmaya razı etmek bu olsa gerekti...

    koltuğa oturduğu günden beri beraber çalıştığı teknik direktör sayısı 30’a yaklaşmıştı. onun döneminde, 140’ın üzerinde yabancı futbolcu geldi geçti takımın kapısından ve takıma gönül vermiş olanlar asla o futbolculara ve menajerlerine verilen paraların miktarlarını öğrenemedi. mısır’ın “el hudut” takımından sürekli futbolcu transfer etmenin kendine göre bir gerekçesi vardı elbet. onca yabancı futbolcu içinde akıllarda kalanlar, bir elin parmaklarının sayısını geçmezdi. üstelik onları da takıma en faydalı oldukları dönemde, üç istanbulluya veya trabzonspor’a satmakta hep kararlı davranmıştı. augustine, umut bulut, ceyhun ve diğerleri… elden yok pahasına çıkarttığı onca futbolcuya rağmen, kulübün onun döneminde geldiği nokta, “küçük emrah” filmlerindeki yoksulluk manzaralarını aratmazdı.

    ***

    gökçek’lere gelince…

    onların ankaragücü’ne el atışı, canı sıkılmasın diye biricik oğluna “championship manager” oyunu alan paralı bir baba ve oğlunun hikâyesi… oysa henüz 30 yaşında, yüz yıllık bir kulübü yönetmenin “championship manager” oynamaya benzemediğini, birilerinin anlatması gerekirdi ona.

    junior gökçek bilmez ama onun henüz okuma yazmayı sökmediği zamanlarda, başkent’in sarı-laciverdi ikinci ligde mücadele verirdi. hem de ne mücadele. siz bakmayın yeni yetmelerin “evren’in takımı” yakıştırmalarına. onlar, o sezon birinci lige çıkan sakaryaspor’un, bir sezonda 17 penaltı kazanarak şampiyon olduğunu bilmezler. dünya futbolunda, bir ikinci lig takımının ilk kez federasyon kupasını kazanmış olduğunu da…

    o zamanlar ne güneydoğu açılımları, ne digitürk, ne kır saçlı adam, ne naklen yayın arabaları, ne de futbola ma-aile bodozlama dalmış belediye başkanları vardı. takvimler 1980 senesini gösterirken, türkiye kupasında final oynamıştı o takım, ordaydım. ankara’dan bolu’ya konvoy haline gitmişti arabalar. maçın sonucunda kupayı alan takımın sarışın kalecisi, tribünlerde kendinden geçmiş taraftarların üstüne atlarken çekilmiş olan fotoğraf avrupa spor basınında geniş yer bulmuş, yılın spor fotoğrafı seçilmişti. tüm ülkeye mal olmuş bir sloganı vardı o takımın “gururluyuz güçlüyüz...” diye başlayan...

    ikinci ligde oynadığı dönemlerde bile saatler öncesinden dolardı tribünleri. ne tribün grupları vardı, ne tribün liderleri, ne genetiği bozulmuş taraftar profili, ne rant kavgaları, ne de koltuk sevdalısı başkanlar… maç günleri, o yaşlı stadın dışında değil, gişelerinde satılırdı o günkü maçın biletleri. başlama vuruşundan saatler önce takımlarını görebilmek için sıraya girerdi taraftarlar. maç günleri, o eski, o vefakâr stadın üzerine güneş henüz doğarken, bir çöpçüler, bir bekçiler, bir de taraftarlar olurdu...

    sevdalar karşılıksız yaşanırdı...

    sonra zamana ve kötülüğe yenik düştü adını şehrinden almış sevdaların takımı. hırslı, paragöz, arsız adamların doymak bilmeyen kirli ellerinde eriyip gitti zamanla. şimdi adı ve renkleri aynı olsa da, ondan geriye o takımı ve taraftarını hatırlayanların içini sızlatan hatıraları kaldı.

    bir de o sarışın kalecinin unutulmaz fotoğrafı...

    ***

    aslında burada ankaragücü taraftarlarına da dair birkaç satır yazmak gerek... hani şu iki elin parmaklarından çok tribün gruplarının ön plana çıktığı, “sosyalleşme” yalanı altında her türlü rant, bedava bilet karşılığı yönetimlere arka çıkanlara dair... yeni nesil taraftarlık anlayışında, bir zamanlar ankaralıların hep birlikte haykırdığı “gururluyuz güçlüyüz ankaragüçlüyüz!” tezahüratı, yerini tribün gruplarına, rant kavgalarına, genetiği bozulmuş “tamamen duygusal” taraftarlık anlayışına bıraktı. maç günleri stat dışında, üçe-beşe satılır oldu maç biletleri. zamanla giderek boşaldı tribünler, eski ankara sevdalıları küstüler takımlarına.

    erkan goloğlu’nun radikal gazetesindeki yazısında tanımladığı gibi: “delikanlılık raconu kesmekte burnundan kıl aldırmayanların, mahallenin güzel kızını, sevmediği o paragöz gazinocuya vermekte kuyruğa girmelerine izin verdiler!”

    o gruplardan birinin bir sloganı var, kocaman bir flamaya yazılmış: “ankaragücü türkiye’nin gücü!”. oysa ankaragücü o tribün grupları sayesinde “rantın yüzü” oldu, bilmeyenlere...

    ünlü felsefeci platon söylemişti: “hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır!”

    ***

    velhasıl, gökçek’ler sarı-lacivert sarılı tabutun son çivisiydi. kır saçlı adamla başlayan hastalık, gökçek’ler ile ilerledi. ve taraftarlar olarak sizler ortak oldunuz bu yağmaya!

    şimdi evden en son çıkan ışıkları kapatsın...

    bana gelince…

    ben ankaragücü’nün gerçek ankaragüçlüler tarafından yönetildiği, tribün gruplarının değil, takımı karşılıksız seven taraftarların tribünleri doldurduğu, amigo sefa’nın bir el haraketi ile on binlerin haykırdığı “gururluyuz güçlüyüz ankaragüçlüyüz!” tezahüratını özledim.

    adına “süper” sıfatını yakıştırdıkları, her türlü pespayeliğin döndüğü kalitesiz bir ligde, pazarda görsek tezgâhından meyve almayacağımız adamların haris ellerinde oyuncak olmuş bu yazık takımın yerine, ikinci, hatta üçüncü ligde aslanlar gibi gururuyla oynayan ankara’nın sarı-laciverdini tercih ederim.

    kimselere boyun eğmeden, kimselere minnet etmeden...

    çünkü ben ankaragüçlüyüm!

    ziya adnan

    ----------------------

    kır saçlı adam için;
    (bkz: cemal aydın)
2535 entry daha
hesabın var mı? giriş yap