88 entry daha
  • dün gece tekrar izledim ben bu filmi uzun bir aradan sonra. klişe bir konudan böylesine enfes bir film çıkmasından dolayı, kim ne derse desin romantik komedi tarzının resmen başyapıtı olarak ilan ediyorum kendisini.

    elvis costello’nun muhteşem she şarkısı ile başlıyor ve bitiyor film. zaten soundtracklerin her biri kendi başlarına harika, bir de sahne-şarkı uyumu var ki sormayın.

    (bkz: she)
    (bkz: when you say nothing at all)
    (bkz: ain't no sunshine)

    william’ın pazaryerinden elinde ceketiyle geçerken arka planda ain't no sunshine eşliğinde mevsimlerin değiştiği; en baştaki hamile kadının, sonda kucağında bebekle belirdiği sahne filmin en yaratıcı ve en kült sahnesi.

    yine william’ın tırmanırken düşüp “whoopsidaisies” dediği bahçe nasıl bir bahçedir arkadaş. resmen yemyeşil bir gizli bahçe. öyle bir yerde oturabilmek için neler vermezdim ki.

    william otel odasında anna ve sevgilisini görüp gerçekle yüzleşir. anna’yı bir daha hiç göremeyeceğini düşünerek eve gider ve can dostu güzel insan spike’a şöyle der: “it's as if i've taken love heroin, and now i can't ever have it again”.
    giden sevgiliye artık bir daha dokunulamayacak olmasının bünyede yaptığı tahribatı eroinle özdeşleştirmek, çaresizlik ve özlemi ancak bu kadar iyi anlatabilirdi.

    bir de spike'ımız var. herkesin az çok spike'a benzeyen bir ev arkadaşı olmuştur, değil mi.
178 entry daha
hesabın var mı? giriş yap