• 30. uluslararası istanbul film festivalinde uyku hastalığı ismiyle gösterilen, net bir çıkarım/çözüm getirmeksizin birçok meseleye temas eden, karanlık çekimli, filmin yarısında izleyiciyi uyarmaksızın radikal bir şekilde anakarakteri değiştirerek zaman atlamasına başvuran, takip edilmesi de anlamlandırması da alışılmamış/zor bir film.

    --- spoiler ---

    kamerun'da uyku hastalığıyla mücadele eden doktor veltman'in başında olduğu program, salgını neredeyse tamamen kontrol altına almıştır. aslında veltman görevini başarıyla tamamlamıştır ancak yerel sağlık yönetimi whodan gelen fonlanmaya itiyaç duyduğu için programın sonlandırılmasına razı olmaz. bu konuda veltman yerel sağlık yönetimi ile ters düşer. sonuç olarak veltman'ın yerine geçmesi için yeni bir hekim gelir. veltman da eşi ve kızıyla birlikte evini toparlamaya koyulur. ancak veltman kamerun'a olan sevgisi/aidiyet hissi ile, bölgedeki iktidar ilişkileri ve yoksulluk/yozlaşma arasında kendisini sıkışmış bulur. gitmek o kadar da basit bir eylem değildir artık. eşi ve kızını yolcu ederek bir süre daha kalmaya karar verir veltman.

    henüz filmin başından itibaren rüşvet/yozlaşma, otoriter rejim, silahlanma, iktidar ilişkileri, iş ahlakı/etik, yoksulluk ve ekonomik kalkınma, sömürge sonrası yeni kölecilik, aidiyet, aile, değişim vs gibi çok ama çok fazla konuya vurgu yapan sahneler peş peş gelmeye başlar. yukarıda kısaca özetlemiş olduğum filmin ilk bölümünde, yönetmen usta bir şekilde kıyısından köşesinden geçtiği meseleler hakkında izleyiciyi belli yargılarla kuşandırmamayı başarıyor. dr veltman'ın yaptığı tercihler belirli pozisyonları işaret etmek yerine, bütün kararsızlıkları ve kısık sesliliğiyle müthiş bir gerçekliği işaret ediyor.

    film tam burada tahminimce birkaç sene kadar atlıyor ve who tarafından görevlendirilmiş bir afrika kökenli fransız olan nzila'yı izlemeye başlıyoruz. nzila'nın paris'ten kamerun'a olan yolculuğunu yine ilk bölümde olduğu gibi çoklu meseleler eşliğinde izliyoruz. bu sefer ama merkezde nzila'nın paris'te doğmuş bir zenci olması var. zorlu yolculuğunun sonunda nzila nihayet veltman'la buluştuğunda iki karakterin birbirinin ne kadar zıttı olduğu izleyiciye kısa süreliğine de olsa tutunacak malzeme veriyor. nzila kamerun asıllı doğma büyüme paris'li bir homoseksüel ve kamerun'da sudan çıkmış balık kadar çaresiz bir görüntü çiziyor. öte yandan veltman alman bir heteroseksüel ve kamerun aşığı, yozlaşmış yerel iktidarla ve afrika'nın çetin şartlarıyla savaşan güçlü bir aile babası figürü çiziyor.

    filmdeki zaman atlamasında, veltman'ın kamerun'lu bir kadını hamile bıraktığını ve çocuğunun doğmak üzere olduğunu görüyoruz. yani yukarıdaki veltman/nzila zıtlığını oluşturur oluşturmaz, veltman'ın karmaşık psikolojisi/hayatı üzerinden izleyiciyi bir kere daha yıkıma uğratıyor yönetmen. seyir kolaylığının olmamasının en önemli nedeni de bu. ne bariz bir şekilde altı çizilmiş meseleler var filmde, ne birbiriyle net bir şekilde çarpışan iki karakter. özellikle filmin sonunda veltman'ın mistik ve muhteşem bir şekilde daha önce bahsetmiş olduğu ve tarafımdan maalesef yeterince dikkat edilmemiş hippopotam hikayesine (ki hatırlayıp da bana veltman'ın anlattığı hikayeyi hatırlatabilecek birisi olursa çok sevinirim) uygun olarak ortadan kaybolması, bütün film boyunca gizemini ve sebeplerini çözemediğimiz veltman karakteri ve film için muhteşem bir final olmuştur.

    --- spoiler ---

    üzerine konuşmak için çok ama çok fazla malzeme veren, kapkaranlık ve ümitsizlik dolu bir film olmuş bence. ikinci izlemeyi gerçekleştirebilirsem, bu entry'i okumak çok eğlenceli olabilir çünkü bir sürü şeyi ikinci seferde farklı görebileceğimiz bir film olduğu kesin.

    edit: fallik osman hipopotam hikayesini hatırlattı - "bir adam başka bir adamın karısıyla birlikte olmuş. daha sonra adamı hipopotam yemiş. ama orada yıllardır hipopotam görülmüyormuş. rivayete göre köyün şifacısı hipopotama dönüşerek diğer adamın intikamını almış."
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap