35 entry daha
  • filmi ilk kez birkaç gün önce cnbc-e’de yayınlandığında seyredebildim (yani dvd’sini alamayacak kadar fakir biriyim); sadece bu filmi seyredebilmek için hayatımda ilk kez bu kadar uzun süre tv karşısında oturdum (yani televizyonda ağzının tadına göre bir şey bulamayacak kadar entel biriyim); filmin başlığına ilk kez filmi seyrettikten sonra baktım (yani bir film seyretmeden önce sözlükte ne denmiş diye merak etmeyecek, sözlüğü film-zevki için bir referans olarak kullanmayacak kadar burnu-havada biriyim); ve hakkında bu kadar az entry girildiğini görünce şaşırdım (yani ben de “sözlükçü”yüm).

    hakkında bu kadar az entry girildiği için birçok aşikâr nokta da hakkı yenmemesi gereken bir bilgi kaynağında tam anlamıyla es-geçilmiş (esefle karşıladım “kuşkusuz, doğal olarak”) – bilmem-kaçıncı kez (yazar olduktan sonra ilk defa) seyrederken aklıma oblomovluk/oblomovculuk, doğu-batı, ya da sadece batı ve bilumum benzer mevzu hakkında çeşitli yazma-dürtüleri getiren “the big lebowski”de yaşadığım gibi bir çeşit yarın-yaparımcılıkla (evet, entelektüel camiada tam olarak ne olduğunu yukarıda belirttim – çok da yukarı değil) yazabileceklerimi ertelemeyeyim de ampul (not: oy vermeyeceğim - ve bir daha bukalemunluk etmeyeceğim, ok?) yanar yanmaz yazayım, dedim, daha çok arz-ı endam edeyim şu ortamda, dedim ve… ne yazacağımı unuttum. [bu entryi aslında film bahsi-geçen kanalda yayınlandıktan bir gün sonra yazmıştım; ama tam “yolla”dığım sırada yaşadığım köyün telefon hattından kaynaklanan talihsiz bir problem nedeniyle entrym gitmedi, bu da kırk yılda bir yazdığım için ruhumda fırtınalara sebep oldu, çok sinirlendim, çok kızdım, çok anlatım bozukluğu yaptım.]

    neyse:

    ilk olarak: bir taraftan michael douglas’ın karakteri uyuşturucuyla mücadele ederek altmış milyon çocuğun hayatını kurtarmak hayalleri kurarken, “ne olup bitiyor bilmiyorum ama her şey çok kötü, umutsuzum” gibi hayatım boyunca suratımla vermeyi isteyebileceğim en iyi mesajı hiç zorluk çekmeden bütün film boyunca verebilen catherine zeta jones, uyuşturucu ticaretiyle iki çocuğun hayatını kurtarmakta.

    ikinci olarak: michael douglas daha çok sözlerinde kendisini belli eden bir vatanperverlikle, çocukların hayatını kurtarabilmek için, bir kariyer/karakter mücadelesi verirken, benicio del toro ağbimizin, üstağdımızın oynadığı garakter, neredeyse sadece içinde bulunduğu durumları değerlendirerek çocukların mutluluğunu görebiliyor, uyuşturucu mücadelesinde de kısmen başarılı oluyor.

    üçüncü olarak: uyuşturucuyla, uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele konusunda oldukça iddialı olan yargıcın alkol bağımlılığı tam olarak vurgulanmakta filmde. mesaj açık. bence son sahnede, kızının konuşmasından sonra ona yöneltilen “sizi de dinleyelim?” önerisinde de, onun kendisinin sadece *dinlemek* için orada olduğunu söylemesinde de bu mesajla ilgili bir şeyler mevcut. yani umutsuz vaka (mı?).

    dördüncü olarak: bağımlılık konusunda aile baskısının rolü hakkında oldukça basit çözümlemeler – ama yanlış mı? değil.

    son olarak: benicio del toro ağbimizin generale baktığı sahneye bayıldım. muhteviyatında derin anlamlar barındırdığından filan değil – her türlü hissî yoruma açık olduğundan. ben de öyleyim, ben de hissî yorumlara açığım – neyse onlar.

    hikâyelerin birbirleriyle birleşme özelliğinin başarısız görülmesine getirilecek bir yorumum da var: zaten hikâyelerin birbirleriyle birleşmemesi gerekiyormuş. yani yönetmenin ya da senaristin, ya da benicio del toro ağbimiz üstağdımızın hikâyeleri birleştirmek gibi bir amacı yok, buna ihtiyaç da yok.
32 entry daha
hesabın var mı? giriş yap