404 entry daha
  • bu dizide çok fazla basitlik, bazen sakillik, bazen sallapatilik, biraz özensizlik, ve bilumum kötü özellikler bulabilirsiniz ararsanız.. hatta eğer kusur arama niyetiyle başına oturursanız en fazla on saniyede bir bile bulabilirsiniz yeni bi kusur.

    e o zaman seyretmeyelim di mi.. madem bu kadar kötü. ayrıca zaten bi sürü eleştireni de var işte, onlar da hep o kusurları gördükleri için diziyi kötülüyorlar.. seyretmeyelim o zaman..

    hayır işte öyle değil.. sayacağınız ve hatta saymanıza gerek olmayan çünkü bu diziyi severek seyreden insanların da zaten görebildiği o kusurların hiç birinin zerre önemi yoktur çünkü.. ve bütün o kusurlara rağmen bu dizi harikulade bi dizidir seyredinin gözünde.

    çünkü bu dizinin seyredeni (hatta bırak sadece seyredenini, yazanı da, çekeni de, oynayanı da) bu diziye bardağın dolu tarafına bakar gibi yaklaşır. o kusurlara değil, o kusurların biraz da ortaya çıkmasına sebep olan tamamen aşırı rahat hikaye yazımının diğer bi sonucuna, yaratıcılığa odaklanırız çünkü. her bölümde mutlaka artı noktaları alır bizim algımız sadece.. yoksa ne efektler umrumuzdadır, ne komik aksiyon sahneleri, ne başka bi şey.

    hikayelere, diyaloglara laf söylenemez mesela bu dizide.. dizide o zekayı hissedersiniz anında. her bölüm mutlaka yanınıza kâr kalacak bi şey bulabilirsiniz ayrıca. insanlara hizmet eden, beyinlerini ellerinde taşıyan ood yaratıklarını hizmetçi olarak pazarlayıp satan firma kendisini “ood’lar zaten hizmet için var olan bi tür, biz onları bu hale sokmadık” diye savunduğunda doctor “bir türün doğal içgüdüsünün hizmet olması mümkün değil.. evrimsel olarak imkansız” dediği an işte o bölüm için alacağımız kârı yazarız hanemize.. “ama biz onlara zulmetmedik, zaten bize hep barışçıl yaklaştılar” diye kendilerini savunmaya devam ettiklerinde donna “beyinlerini ellerinde taşıyorlar, düşmanca yaklaşma şansları mı vardı ki” dediğinde aha deriz o bölüm artık kazınmıştır aklımıza.

    ve hep bu tip zeka örnekleridir bizi bu diziye bağlayan şey. yoksa heyecan falan aramıyoruz bu dizide.. pompeii’de evlerini gözeten tanrılara adak adayan çocuk “household gods” kabartması önünde duasını ederken kabartmada doctor ve telefon kutusunu görüp de sonrasında dım dırımdı dım dırımdı diye jenerik girdiğinde gaza geliriz biz, 2000 yılında videoya iki yüz yıl sonra kaydedilmiş bi kayıt koyup karşılıklı konuşabildikleri an deliririz ekran başında (kayıtla konuşan kişinin cevaplarını yanındaki kişi kağıda dökmektedir ve o belge iki yüz yıl sonra doctor’un eline geçer, belgedeki karşılıkları prompter’dan okuyup cevap vererek kayıt oluşturur ve o kayıt iki yüz yıl önceye, yani bugüne gelir, böylece banttan kayıtla karşılıklı diyalog oluşur.. bu kadar zekanın sergilendiği başka bi dizi göstersenize lan bana), weeping angel’lar onlara baktığınız zaman donuk birer heykeldir ama sadece gözlerinizi kırptığınız anda bile hareket edebilirler, direkt ve kesintisiz olarak onlara baktığınızda hareket edemezler ve bunun adı için “quantum lock” der doctor, kuantum kilidi.. niye.. çünkü schrodinger’in kedisine bi göndermedir bu.. kedi öldü mü ölmedi mi görmek için bakman lazım. bakmadan bilemezsin.. weeping angel’a bakmadan bilemezsin ne yaptığını..

    siz baktığınızda komik mizansenler görürsünüz.. biz bakınca bunları. o yüzden bırakın eleştirmeyi. o saydığınız her kusurun farkındayız biz zaten. ama yine de harikulade bi dizidir bu.

    bu kadar yazmanın üstüne bir bölüm seyretmezsem olmaz.. beşinci sezonu bi daha seyrediyorum. şimdi izleyeceğim bölüm çok heyecanlı. çöp tenekesi düşmanlar (dalekler) winston churchill'i esir alıyorlar.. ehaeah.. hadi bakalım.. dım dırım dı dım dırım dı wwwwiiiuuuuuuuu wwiiiuuuuaaa...
4990 entry daha
hesabın var mı? giriş yap