38 entry daha
  • şöyle güzel bir gerilim filmi izleyeyim, bünyem azıcık adrenalin salgılasın diye izleyip sonunda beni ağlatan film.

    --- spoiler ---
    korku/gerilim filmlerinde alışık olduğumuz o kasvet havası ingilizlerin elinden çıkınca da başka bir tatta oluyormuş. filmin geçtiği okul binası, başrolde rebecca hall, hayalet çocuk ve annesi, robert mallory hepsi buram buram yalnızlık kokuyordu. filmin bir drama dönüşebileceği aslında daha ilk sahnelerde bile kendini belli ederken, kadının ölen asker sevgilisi ile ilgili bir gelişme bekliyor insan ister istemez, ama farklı bir yere evriliyor dram, abla-kardeş merkezinde kocaman bir aile dramı çıkıyor ortaya. haliyle ölen asker sevgili konusu biraz havada kalıyor, ama belki de o asker sevgili kadının somut gerçeklere olan takıntısını ve aynı zamanda geçmişinden kaçışını sembolize eder hale geliyor. "hayalet avcısı" kadın ile ilgili soru işaretleri ister istemez filmin gerilimine girmenizi engelliyor. bir süre sonra kendinizi kadının geçmişiyle ilgili sorular sorarken buluyorsunuz ve "hayalet" mevzusu neredeyse arka plana düşüyor. yan karakterler de biraz eksik kalıyorlar, ormanda tüfeğiyle dolaşan manyağın teki var mesela, korkudan ödü patlamış bir öğrenciyi olduğu yerde bırakıp giden ve ölümüne sebebiyet veren manyak bir öğretmen, robert mallory'nin bacağındaki yarası, hani tamamen ilgisiz demeyelim sadece havada asılı kalıyorlar, bir yere varmıyor. ama tom ile florence'ın son sahneleri ne yalan söyleyeyim fena çarptı. o abla kardeş babalarından saklanışı, çocuğun vuruluşu filan oy anam oy bittim resmen. filmin finaline gelirsek, bence kesinlikle ölmedi florence, robert içeri girip yerde boylu boyunca yatan florence'i gördüğünde yanında onu iyileştiren ilaç da duruyordu ki robert'ı olduğu yere çivileyen de buydu, orada ölmüyordu kadın, hayata dönüyordu aslında. filmin sonunda da zaten okulun önünde beraber yürüyüp konuştular. hadi kadın öldü, adam yalnız-ki öyle olsa tom'u da görmüş olması icap eder- kadını o yüzden görüyor e bahçedeki bütün okul ahalisi mi yalnız? 1920'lerin ingilteresinde insanlar kendi kendine konuşup gezinen, öpüşen adamları normal karşılamıyorlardı herhalde? kadın ölse öldüğünü de bilir adama niye şoförü çağır desin? izlediğim ingiliz yapımlarından yola çıkarak böyle soru işaretleriyle ve çelişkilerle kafa karıştırmayı sever bir halleri olduğunu sezdim, muhtemelen ondan insanların biraz kafası bulanmış, ama bence kadın gayet kanlı canlıydı.
    --- spoiler ---

    neticede hakikaten güzel bir film, korku/gerilim izleyemem ödüm kopar diyenler de izleyebilirler korkacak bir şey yok.*
43 entry daha
hesabın var mı? giriş yap