6 entry daha
  • adı, niyeyse basit bir kurguyu çağrıştırır. bir apartman var ve içinde yaşayan insanları anlatıyor olsa gerek demek işten bile değil. hiç de öyle değil. başlarken, neden kahramanımız kırklı yaşlarda diye sordum kendime. sonradan ki bence kitabın tek zayıf noktası budur, türkiye’nin son kırk yılında neler olmuş, pek de suya sabuna dokunmadan anlatma niyetiyle yapıldığı anlaşılır. belki suya sabuna dokunsaydı adam akıllı, bu basit kurgu, hiç de zayıf bir nokta olarak kalmayacak, romanı daha da güçlendirecekti. mümkün olmamış. şöyle bir savunma yapılabilir, yazarın derdi bu değil. zaten kahramanımız hanım abla da mürekkep yalamış yaşıtlarına göre oldukça apolitik. eski- yeni karışık okuma yapılınca anlaşılıyor ki, en aşağı son on beş yirmi yıldır, “yazar”ın bambaşka bir şeyi bambaşka bir açıyla anlatma derdi yok. artık sırf yazma keyfi için yazılmış gibi. bu da maalesef eseri zafiyete düşürüyor.

    ilk bölümler, sahiden başlarken yazılmış gibi duruyor. hiçbir şey ifade etmeyen ayrıntılar, süslü kelimelerle bezenmiş. kahramanımızın ne yediği, hele de birkaç yeşil zeytin vs yediği bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. sonraki bölümlerde, nermin yıldırım romanına hakim olmaya başlıyor ve gereksiz ayrıntılardan arındırıyor metni. bu da okuma keyfini çoğaltıyor doğal olarak.

    sarmal kurgu, polisiye havası katıyor ve okurun dikkatinin dağılmasına engel oluyor. ben, kendimi, zor tuttum itiraf etmek gerekirse, geçmişle ilgili bölümleri bir çırpıda okumamak için. bunu öyle bir ustalıkla yapıyor ki romanın sonuna kadar, acaba neden sorusuyla okutuyor kendini roman. cinsellik ve özgür kız sosu biraz fazla kaçmış olsa da romanın iyiliğinden pek bir şey eksiltmiyor, romana pek bir şey kattığı da söylenemez. ama n.y adlı züppe kızımızın romana dahil olması sahiden çok güzel bir kapı açıyor. roman içinde roman özetleriyle zenginleşen bir metin çıkıyor karşımıza. özellikle babanın ensest çıktığı roman hem çok şaşırtıcı, zira okuyan kaç kişiye sordumsa, kimsenin aklına gelmemiş babanın tacizde bulunduğu, hem de maalesef çok sıradan. bir romanda her şey olmak zorunda değil ki. hanım abla, yıllar önce babasını kaybetmiş olduğuna göre, modern romanda da ensestten bahsetmemezlik olamayacağına göre n.y romanı olarak sürülüyor önümüze.

    klişelerden devam edecek olursak, bir kürt, bir ermeni de eklemeden olmazdı. benim canımı sıkan şey, bunların modern türk romanında olma zorunluluğuyla romana dahil olması. bir de roman kahramanlarının enteresan kişiler olması zorunluluğu var ki. bu noktada bence yazar da kahramandan nefret etmiş. hiçbir siyasi görüşü olmayan, hiçbir ideali de olmayan, bence gölge yazar olması bile kurtarmaz hiçbir iyi özelliği olmayan, hanım abla çok sinir bozucu. kendisine yıllarca bakmış babaannesinden nefret eden, kendi çocuğunu yaban ellerde terk edip ülkesine, dönmesi için hiçbir gerçek sebep yokken dönen biri, yemek yapmaz, arkadaşları yoktur, ilişkileri kırık döküktür, niye seveceğiz ki! kahramanın bahanesi de hazır, kimse ona acısın istemiyormuş. hanım abla kimse seni sevmesin istiyorsun, böylece kendi insan sevmezliğin meşruiyet kazanacak. sanırım fazla kaptırmışım okurken kendimi. bir kurgu insanla bu kadar kavga etmek hiç hoş değil. öte yandan aslında, okuru kahramanla zihinsel bir ağız dalaşına sokan yazar “iyi”dir.

    henüz yeni romanını okumadım. merak da ediyorum. klişe olacak ama henüz satın almaya fırsat bulamadım. ilk romandan daha iyi olacağını umuyorum.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap