119 entry daha
  • sinema denilen "görsel" sanata ziyadesiyle katkıda bulunmuş 2012 yapımı bir joe wright filmi. şimdiiii, 1915'den bu yana tam 13 kez değişik ülkelerde sinema ve televizyon versiyonları çekilmiş muhteşem bir romandan bahsediyoruz. aman efendim roman iyi uyarlanmamış da vs vs demeden filmin tadını çıkarmaya bakmak lazım. zaten son türkçe baskılarından biri 1064 sayfa olan çok katmanlı bir roman anna karenina. aşktan başka, çarlık rusyası, toprak sahipleri, köylüler, dünyadan kopuk üst sınıf, ekonomi, politika vs dolu bir roman. her türlü yozlaşmayı kapalı kapılar ardında yaşayıp anna gibi kendi isteğiyle ortaya çıkanları dışlayan iki yüzlü üst sınıf için gayet feminist bir karakter bir yandan da anna. sinemacılar ne yapmış bunca yıl? anna ve vronsky'nin yasak aşkının üzerine abanmışlar. "aaay ne romantik yanee" falan diyen filmler çıkmış ortaya. sophie marceau şahaneymiş falan filan. tamam hastasıyız, güzel kadın, sean bean de taş bir abimiz, severiz, ikisi de mis gibi oyuncu, ama en iyi uyarlama o değildi tabi ki. eğer derdimiz uyarlama idiyse. güzel bir aşk filmiydi kendisi. izledik, sinema adına beğendik. karenin mesela gereksiz derecede yaşlıydı o filmde. orada da romanda kafamızda canlandırdığımız karakterlere uymayan aktörler vardı. ama sinema bu dedik. arada patlamış mısır ve frigo yedik. oysa ki kitap bu aşktan çok daha öte bir şey. o kadar arka planı sinemacı nasıl anlatsın iki saatte?

    mesela o sinemacılar levin abimizi epeyce yan bir karakter yapmayı tercih ettiler hep. yahu buz gibi isveçli sarışın fıstık greta garbo'dan iki kez anna çıkarmış bir hollywood'dan bahsediyoruz. nerede kaldı kitaptaki siyah kıvırcık saçlı, çok çok da tapılacak bir güzelliği olmayan anna. 1967 yılında ruslar neredeyse sayfa sayfa çekmişler pek leziz olmuş da onu da bilindik sinema seyircisi beğenmez. misal, bugün filmi yanyana izlediğim chp kadın kolları mizanplili teyzelerden biri filmdeki tükürük ve dil içeren iki öpüşmeyi "porno" olarak niteledikten sonra, (şimdi onlara da hak vermek lazım. ne de olsa hollywood'un her ikisi de eşcinsel olan doris day ve rock hudson'ı altın çift olarak lanse edip dudaklarını sımsıkı yapıştırdığı o steril öpüşme neslinden geliyorlardı sanırım) "ah şekerim nerede o ömer şerif'in çektiği, nerede bu. gençken yeni melek'te izlemiştim" dediğinde "o doktor jivago olacak sanırım salakcım" diyecektim ki "kadın da audrey hepburn'du. ne kadındı" deyince sağ tarafımla bağlantımı kesip kendimi "10 dakika ara" rezilliğindeki pehlivan köfte reklamına verdim. mizanplililer de tükürüklü öpüşememiş her kıskanç kadının yaptığı gibi hınçlarını almak üzere yıkıp yıkıp yaptırdıkları mutfak ve banyolarından bahsetmeye başladılar akabinde. neyse dağıldım bak yine.

    şimdi yıl olmuş 2013. joe abimiz çekilen bunca uyarlamadan sonra ben de farklı bir şeyler yapayım demiş ve yapmış. güzel olmuş mu? bence şahane. bildik aşkı bildik düz şekliyle izlemek yerine kıpraşan arka planlar ve iç içe geçen iç ve dış mekanlarla anlatmış. hikayeden koparıyor mu? hayır. e daha ne istiyoruz? sinema bu. gözlere ve kulaklara şenlik olmalı. hem çekim planlarıyla, hem müzikleriyle, hem de oyunculuklarla. oyunculuklara gelince keira seveni az bir kadın. insanları kırk yıl sırtında taşısa yaranamayacak bir tip. ama eşek gibi çalışmış ve olmuş pekala da anna. azıcık daha iyi olurmuş belki ama o kadar kusur nurgül yeşilçay'da ziyadesiyle bulunur mesela. "keira joe ikilisinin en güzel işi bence muhteşem atonement'tir" diyerek şahsi zevkimizi de belirttikten sonra jude law'un tutkusu bazen vronsky'yi bile aşan, içine dönük, çaresiz ve kendine göre aşık şahane bir karenin olduğunu söylemeden geçmemek gerek. filmin bonus'u ise keira'nın eski mr darcy'si matthew macfayden'in canlandırdığı nefis oblonsky. en kongelig affære kızı isveçli alicia vikander ise bizim "uuyy uşağum"dan öteye gitmeyen aksan çabalarımıza ders olacak şekilde ana diliymiş gibi oynamış ve tam bir kitty olmuş.

    filmle ilgili röportajlarda iki kelimeyi bir araya getiremeyen utangaç aaron taylor-johnson ise kırılgan, süslü, şımarık vronsky'de başka bir adama dönüşmüş ve romana en uygun karakterlerden biri olmuş zannımca. bizim mizanplili teyzelerin östrojen oranını yükseltti mesela salonda. biri "ne şeker gözleri var oğlanın ah canım" falan dedi sevişme sahnelerinin birinde. ben de eski harry potter çocuğu, kırmızı oğlan domhnall gleeson'a benzer hisler besledim. oyunculuğu gayet güzel olsa da levin'in daha kelli felli olmasını beklerdik ama olsun "maşallah pek de büyümüş, başka filmlerde de görmek isteriz seni bebeyim, hem babanı da severiz" diyerek taltif etmek istiyorum kendisini. neyse, sinema adına özel ve güzel bir film. yok kitaba uymuş uymamış, yok keira meira demeyin, izleyin. keira'yı beğenmeyen sinem kobal'dan romantik komedi 2'yi seyredebilir. 14 şubat'ta geliyormuş. tanıtımına maruz kaldım da. evlerden ırak. anna karenina romanını da iş bankası yayınları bastı mis gibi. topluma hizmet için 20 lira. neredeyse film fiyatına. her akşam 20 sayfa okunsa 53 günde falan bitiyor ilaç niyetine. hararetle tavsiye olunur.
594 entry daha
hesabın var mı? giriş yap