62 entry daha
  • mevzubahis şiir olduğu zaman bıkıp usanmadan derim ki, "şairin adı şiirin önüne geçmesin". sonra kalkarım ve üstüste ikinci kez, sırf afişte "guillermo del toro" yazıyor diye bir korku filmi izlerim. üstüne üstlük g. d. toro hakkında el laberinto del fauno dışında övgüyle bahsedebileceğim bir veri de yok elimde. sadece ve sadece yönetmenin adı: "g u i l l e r m o" "d e l" "t o r o". adına kurban! fakat hepsi bu. ne yazık ki, bu nidayı, isim güzelinin parmağının değdiği her iş için de kullanmak epey zor. ilk hatam "don't be afraid of the dark" idi. incelemem*

    --- spoiler ---

    eserin temelinde bir kısa film var. "korku filmi" kavramını iki dakikada iliklere nakşetme başarısını göstermekte olan söz konusu kısa film, guillermo del toro amcanın öyle çok hoşuna gitmiş olacak ki, andres muschietti'nin elinden tutmuş ve iki dakikalık öyküyü yüz dakikaya uyarlamışlar.

    eserin konusu basit: annelik. filmin her dakikasında altı tekrar tekrar çizilip duran konu bu. mama için de, annabel için de, hatta -belli belirsiz de olsa- jean için bile kökte annelik duygusu var. ki zaten film annabel'ın gebelik testi sonucunun olumsuz olduğunu görüp epey sevinmesiyle başlıyor. mama'nın hazin hikayesiyle gelişiyor ve annabel-mama çekişmesiyle sonlanıyor.

    tabii bu noktada gönül isterdi ki, biz, bu annelik konusunun daha derinlemesine işlendiği bir hikayeyle muhatap olalım. ne var ki, yüz dakika boyunca, bayağı ses efektlerinden korkmaya bile fırsat bulamadık. ekşi sinema yazısına güvendik ve filmi afişin de gazıyla yüksek umutlarla izledik. gelgelelim filmin eksileri "ses efektleri" ile bitmiyor. eksiltili liste şöyle:

    ~ bir şeylerin ters gittiğini gören anne ve buna inanmayan -baba dahil- diğerleri
    ~ yatak altı hayaletleri
    ~ duvarda yaşamalar, duvarda gezinmeler
    ~ internette geçmiş araştırma süreci
    ~ üç yüz metrelik raflardan ibaret bir x-files binası
    ~ olaylar ayyuka çıktığında kaçızlayan bir psikolog bozuntusu
    ~~

    hatta bunların arasına, filmin başındaki karlı yollardan "bilinmeyene" sürüş keyfini de "silent hill" ile bağdaştırıp ekleyebiliriz. tabelalara yapılan sürekli vurgular da bu tezi destekleyebilir.

    ha tabii, filmin bir noktasında kısa filmi olduğu gibi yeniden izliyoruz. o sahnede epey keyif aldığımı söyleyebilirim. filmin geneli için üzüldüm ama; filmin "işte budur!" dediğim az sayıdaki sahnelerinden birinin, filmin kökü olması... iyi değildi. annabel'ın mama'nın hikayesini öğrendiği rüya sahnesi de pek hoştu doğrusu. görkemli finali de unutmamak gerek.

    bir parantez de jessica chastain için açmak gerek: (35'lik jessica'nın içinde 30'luk bir bryce dallas howard yatıyormuş meğer. tabii, jessica teyzeyi bryce garabetiyle anıp lekelememek gerek. jessica chastain siyah saçlı kalmalı ve filmdeki rocker havasını korumalı. oyunculuğu olduğu gibi kalabilir: oyunculuğu başarılı.)

    oyunculuk demişken; o çocuklar, umarım, ikinci sınıf korku filmlerinde heba olmazlar. çok başarılılar gerçekten. hele lilly'yi oynayan isabelle nelisse... o güveleri çatır çutur yedikçe benim ağabeylik içgüdülerim kabardı. yazık çocuğa.

    not: mama'yı oynayan kadın aslında bir erkek imiş. (bkz: javier botet) seslendirmesini ise jean'ı oynayan jane moffat yapıyormuş. epey garip.

    --- spoiler ---

    filmi, hafta içi, korku filmi müptelası valideyle yeniden izleyeceğim sanırım. filmi izlemeden söz vermiştik, söz geri alınmaz. o zamana dek izlenimlerim bunlar. "bana korku filmi olsun yeter!" diyenler için son zamanlarda çıkmış filmler arasında önemli bir yeri var filmin. fakat;

    hepsi bu.
101 entry daha
hesabın var mı? giriş yap