117 entry daha
  • bu tür festival filmleri, başarıları oranında tabi, kurgu olmaktan çıkıp belgesel haline geliyorlar adeta. çok fazla izlediğim bir tür değil, fakat bir zamanlar anadolu'da için de aynısını düşünüyorum. filmde; sevinç, hüzün ve cinsellik gibi kavramlar aşırı doğal şekilde yansıtılmış. ayrıca, karakterlerin %90'ının gerçek isimleriyle, filmdeki isimlerinin aynı olması da bu savı doğrular nitelikte. muhtemelen, birçoğu oyuncu bile değil. bu gerçekçiliği sağlayan biraz da bu. ek olarak, başroller de çok başarılı olunca, ortaya çok güzel bir şey çıkıyor. filmin müziklerine de diyecek söz yok. içinde tekila falan geçen, sanırım adı tutti frutti, başta olmak üzere insanın içini kıpır kıpır edip, ağza dolanıyor.

    bu arada, ikisini izlemem arasında geçen süre sadece iki, üç gün olduğundan muhtemelen ama into the wild'la bu filmin ana karakterlerinin hikayeleri birbirine çok benzer geldi bana. biri her şeyini bırakıp, kendini hiç bilmediği doğaya atıyor ve öyle mutlu oluyor. diğerinde ise müziğin peşinden, hiç bilmediği diyarlara giden bir adam var ve mutluluğu müzikte buluyor. özellikle, bükreş'e gittikleri sahnedeki müzikte dans edişinde çok net görebiliyoruz bunu.
129 entry daha
hesabın var mı? giriş yap