63 entry daha
  • benim muazzam, muhteşem bi annem var. iç güdüsel bi külltürü, aydınlığı olan bir kadın çünkü ilkokul mezunu... erzincan'dan çocuk yaşta, kendinden 10 yaş büyük bi adamla (babam) evlenip, ankara'ya yerleşiyor. hem de, belediye reisi eşi rahmetli olmuş, deve sırtında van'a yazlığa giden, tam bir osmanlı kadını kayınvalidesinin yanına... 12 kişilik noramin marka yemek takımı var sadece.

    hemen anne oluyor. 5 sene sonra da beni doğuruyor... doğurmak denirse. 6.5 kg doğuyorum ben. ablam beni ilk gördüğünde anneme ''neden sen bebek doğurmadın? '' diye soruyor düşünün....

    o tarihlerde mahallemizde dolmuş şöförü abiler hangi apartımanda kim oturur bilir, kimse ''müsait bi yerde inecek var...'' demezdi.

    ankara, kızılay'da, belki o zamanlarda türkiye'nin ilk müzik dükkanı vardı; tansel. kocabeyoğlu pasajı'nın sırasında, dar bi merdivenle inilen bi dükkan. içinde duvar piyanoları vardı.

    hatta, bar gibi bir tezgah düşünün, üzerinde ses alıcısı olmayan ahizeli bi telefon. hani şimdilerde cep telefonlarına takılan bi aparat var ya, onun ağıza denk gelen yeri yok. işte o bar gibi tezgahta, 3 tane belli aralıklarla sıralanmış bu ahizelerden vardı.
    bi plak mı dinlemek istedin ya da bi kaset, o ahizeyi alır dinlerdin. beğenirsen alırdın veya beğendiklerinden bir kaset doldururdun. üzerinde saman kağıdından hallice bi kapağı olur, gazlı kalemle içindeki parçalar yazardı.

    yürümeye başladığımdan itibaren annem beni oraya götürürdü. ki ne kadar yürüsemde ''anne yoruldum...'' deyip kucağına çıkardım annemin. çok güzel kokardı annem. şişesi duruyor hâlâ; christian dior diorella.

    tansel'dekiler tanırdı artık beni. istediğim gibi dolaşabilirdim. istediğim plağı, kasedi istediğim kadar dinleyebilirdim. hatta dükkanın kapısını kaparlar ben bi de dans ederdim :-)
    dün gibi hatırlarım. ben hiç unutmam. hiçbir şeyi.

    işte o zaman tanıdığım bi adamdır bu piyanist. plaklarını almışız. bizim pikabımız vardı.
    trans halinde dinlerdim bu adamı.

    şimdi ne zaman annemi özlesem, o sobalı, sık sık elektriği kesilen evimizi özlesem, ne zaman kendimi çok kirlenmiş bulsam, çocukluğumu, sular kesildiği için bidonlarla tulumba önünde kuyruğa girdiğimiz mahallemi özlesem, kars bakkaliyesinden akşam yemeği için aldığım ekmeğin kokusunu özlesem, hepsi öz olan komşu teyzelerimi, amcalarımı özlesem ben bu adamı dinlerim.... hele bi de istanbul'da kadıköy'den eminönü'ne vapurla gidiyorsam....

    bu gün gazetede gördüm, ''klasik ve deneysel müziğin yaşayan en büyük bestecisi ludovico einaudi istanbul'a geliyor.''

    gitmem farz.
724 entry daha
hesabın var mı? giriş yap