182 entry daha
  • oblomov doğulu mudur? / alper gürkan http://heyula.net/…ov-dogulu-mudur-302#.uvyip2j_tc0

    oblomovluğun evrenselliği üzerine

    türkçe yazında gonçarov’un oblomov romanı anıldığında başkarakterin doğululuğu ve bu konumlandırmada “tembellik ve uyuşukluğuna” vurgu yapılması sıradanlaşmış durumda. bunun iki belirgin sebebi vardır: birincisi gonçarov’un tutumudur ki; roman boyunca rus derebeyliğini ve eski rusya’yı temsîl eden oblomov’un “kaybeden” kimliğini öne çıkarmışken buna karşılık ştoltz’un modernite ve kapitalizmi temsîl eden üretkenliğiyle romanın sonunda kazanan taraf olması bu yorumu kuvvetlendirir. ikincisiyse kitabı türkçede ilk defa olarak (1982) yayımlayan sosyal yayınları’ndaki imzasız önsözde –mütercimlere ait olması muhtemeldir- oblomov’un sadece rus insanını değil, bütün doğuluları temsîl ettiğine değinilmesidir. bu önsözde biraz da ileri gidilip, doğunun bu eserle kendini tanımaya, batıdan farkını anlamaya başladığı dahi vurgulanır. (gonçarov, 1983:5)

    peki, oblomov gerçekten doğuyu temsîl edebilir mi?

    buna geçmeden önce ele alınması icab eden bir çelişkiye dikkat çekmekte fayda var: bu çelişki, oblomov hakkında yapılan yorumlarda sıkça tekrarlanan bir zıtlıkla kaim. çünkü romanın değerlendirilmesinde öne çıkan iki önerme şöyledir:

    (i) oblomov evrensel bir karakterdir,

    (ii) oblomov doğu’yu temsîl eder.

    bu terkibe göre oblomov’un ayırt edici özelliği olan “tembellik ve uyuşukluk” her ne kadar evrensel bir dağılımla dünyanın her yerinde gözlenebilecek bir “gereksiz adam” figürüyle koşutluk gösterse de bu prototip ziyâdesiyle doğuya mahsûs, doğuda daha sık görülen bir tiptir.

    romanın, yazarı gonçarov (1812–1891) tarafından, kaleme alındığı xıx. yüzyılda batıdaki sanayileşme sürecine karşı oblomov’u/oblomovluğu rus toplumuna şikâyet etmek gayesiyle yazıldığı anlaşılıyor. yazarın tahlîline göre geleneksel bir rus derebeyi olan oblomov’un ilerlemeci, girişimci, üretici bir zihninin olmaması ve bazan bunlara meyletse bile bunu kuvveden fiile geçirecek bir enerjiye sahip olmaması, rusya’nın geri kalmasına, çöküşüne sebep olmaktadır. bununla birlikte roman içerisinde karşıt kahraman rolündeki ştoltz diğer roman kişileri tarafından iyi bir rus olmamakla ve bir batılı gibi düşünüp hareket etmekle eleştirilir. onun modern giyim tarzına inat oblomov, acem işi bir hırkayla dolaşır, “bu hırka her bakımdan doğulu(dur), hiçbir bakımdan avrupalı izi yoktu(r).” (gonçarov,1983:16) üstelik hırka oblomov’un zıttı bir diğer kişilik olan olga’ya âşık olduğu zamanlar kaybolur ve kendine benzeyen agafya’nın evine taşındığında yeniden ortaya çıkar, bu hırkayı tekrar giymesiyle oblomov’un tembelliği yeniden sökün eder. (lidar,2010:54)

    veysel lidar, romanın başat yönünün doğu-batı çatışması olduğuna değindiği yazısında türk edebiyatındaki aynı ikilemi işleyen romanlarla arasındaki temel farklılığın batıya yüklenen anlamda ortaya çıktığını belirtir: “bizim romanlarımızda batı genelde yanlış anlaşılmış, batılı yaşam tarzı ‘özentinin’ ötesine geçememişken, bu romanda batı akılcı ve olumlu yönleriyle ele alınmış ve doğu’dan üstün tutulmuştur.” (2011:55)

    tanzimat sonrasında başlayan romancılığın köklü konularından birisi olan batılılaşma birçok romancı tarafından ele alınıp işlenmiştir. “ahmet mithat, recaizade ekrem, hüseyin rahmi, halide edip, peyami safa, yakup kadri, ahmet hamdi tanpınar gibi romancılar burada ilk akla gelenlerdir. bunların ilk dönem eserlerinde öne çıkan batılaşma eksenli değişim süreci daha çok “köksüzleşme” ile eş değer düzlemde vurgulanmıştır.” (naci, 1990; aktaran: kızmaz, 2010:553)”

    bu bağlamda ilk tipik eser sayılan felatun bey ile rakım efendi’ye baktığımızda romanda ahmet mithat’ın sosyal fayda anlayışı çerçevesinde, “felatun, davranış ve zihniyet yapısı itibariyle alafrangalığın bir mahsulü olarak takdim edilir. batılılaşmayı şekle, dolayısıyla taklide indirgemiştir. bu nedenle görüntü itibariyle modern, iç dünyası itibariyle yoz ve boş bir tiptir. çok genel geçer bilgilerden bile mahrum, cahil, ahlaksız, saygısız, mirasyedi, müsrif, tembel, ikiyüzlü, adeta ne kadar olumsuzluk varsa hepsini karakterinde toplamış biridir. buna karşın rakım bilgi yönünden oldukça donanımlı, ahlaklı, saygılı, çalışkan, tutumlu, özetle felatun’un bünyesinde barındırdığı ne kadar olumsuzluk varsa hepsinin tam tersi özellikleri özümsemiş, alaturka bir izlenim verir.” (yıldırım,2011:1789)

    doğu-batı gerilimi üstüne kurulan bir diğer örnek roman olan fatih-harbiye ise “geleneksel değerleri tümüyle red etme üzerine savunulan batılılaşma anlayışı yerine batının rasyonel yapısı ile doğunun metafizik/manevi yapısının birlikteliğini, gerekliliğini vurgulayan ifadelerle son bulmaktadır. romanda kurgulanan problemin genelde doğu-batı ekseninde tartışılması, değişim sürecinin bir medeniyet tasavvuru bağlamında ele alındığını göstermektedir.” (kızmaz, 2101:558) bu yönden bu romanla peyami safa, “garbın tecrübî mantığıyla şarkın iskolâstik mantığının barışamayacağını” yazan ziya gökalp’e itiraz etmektedir. (1972:24)

    son ve en modern örnek olaraksa orhan pamuk’un doğu-batı diyalektiği üstüne kurulmuş olan beyaz kale romanı, “osmanlı’yı özne avrupalıyı öteki olarak inşa eder” (köroğlu,1999:156) ve “ben neden benim?” sorusunun etrafında dolaşır. bu yönden çatışma bireyler arası psikolojik gerilim üstüne binâ’ edilmiştir. roman, postmodern anlatım tekniğine uygun olarak sonunda bir belirsizlik “oyun”u kurgulanarak doğuyla batının yer değiştirdiğine ya da birbirlerinin aynadaki imgeleri olduğuna dair şüpheler taşıyarak son bulur.

    bu romanların tamamında batının menfî bir konumda ele alındığı ileri sürülebilir. oblomov bu yönden denildiği üzere farklıdır. her ne kadar bu romanın karşıt karakterler temelinde kurulan çatısını tutan iki direğin doğu-batı ya da geleneksel-modern ikilemleri olduğu ileri sürülebilirse de genel olarak rusçada ve türkçede bu konuda yazılan eserlerin bütünü göz önüne alındığında farklı yorumlar yapılması da mümkündür. çünkü neredeyse tamamının aksine oblomov doğuyu temsîl eden bir karakter olarak olumsuz özelliklerle doldurulmuştur. ancak denildiği gibi buradaki olumsuzlamanın mahiyeti de tam anlamıyla doğuyla alâkalı değil, şeklî bir tasnifle mahdûd ve beynelmilel bir durumla alâkalıdır.

    nitekim bu sebeple romanın bu diyalektiklerin görünen vecihleriyle yorumlanmasının çok da sağlıklı olmayacağını söylemek mümkün: çünkü doğu-batı karşıtlığından bakıldığında oblomov; miskinlik, hareketsizlik, giyimde ve yaşamda rahatlık, efendi-köle bütünlüğüne sahip, skolâstik… gibi niteliklerle vasfedilebilir. buna karşın iktisadî anlamda gelenek-modernite karşıtlığındaysa kapitalist olmayan, durağan, merkezî, hiyerarşik düzen ve idrâk sahibi birisidir. ancak her iki ikilemin de mutlakıyyetini sakatlayan bazı husûslar dikkatlerden kaçmamaktadır. meselâ gerek gonçarov, gerekse de dobrolyubov bu romanı bir rusluk meselesi olarak görmektedirler. “işte rusya ve rusların durumu bu, ama ştoltz’a bakın!” der gibidirler. dobrolyubov’un gösterdiği gibi gonçarov bu romanıyla; çağdaş rus insanlarından hareketle rus hayatını yansıtmış, “umutsuzluğa ya da çocukça umutlara kapılmadan, açık, kesin bir biçimde ve gerçeği bütünüyle algılamış olarak” toplumsal gelişmenin ortaya çıkardığı yeni bir söze yer vermiştir; bu yeni söz, “oblomovluk”ur. “rus hayatına ilişkin pek çok bilmecenin anahtarı görevi olan bu söz, gonçarov’un romanını toplumsal ayıpları açığa çıkarıp şiddetle kınayan ütün öteki romanlarımızdan çok daha önemli kılıyor, ona toplumsal yönden öbürleriyle kıyaslanamayacak bir değer kazandırıyor. ve biz böylece oblomov tipinde ve genel olarak bütün oblomovlukta (…) rus hayatını, günümüz rusya’sının eğilimini buluyoruz. (…) burada önemli olan bu tipin, hiçbir ciddi rus sanatçısının görmezden gelemeyeceği, bizim bağrımızdan kaynaklanan, bize özgü bir tip olduğudur.” (dobrolyubov,1987:29)

    nitekim “tembellik” ya da zihnî uyuşmayı salt doğulu profilinde görmek, kısmen oryantalist, kısmen genel ahlâkî bir yorum, kısmen de iktisadî akılsallıkla ilgili –sosyalist yâhût kapitalist- bir faraziyyeden başka bir kıymet taşımaz. oblomov’dan çok, oblomovluğun doğulu tavrından bahsetmek kitabın yayıncılarının düştüğü acımasız anlayış ve bedbaht hataya düşmekten başka bir şey değildir.

    oblomov’un bir doğulu olması ve oblomovluğun da rusya’da geçerli olmasıyla birlikte onun karakterindeki esas baskınlığın daha evrensel bir tabiattan, genel bir zihnî uyuşmadan kaynaklandığını ileri sürmek daha aklî ve vicdanîdir. bununla birlikte onun kişiliğine yöneltilen söz konusu eleştirilerin birçoğunda ifade bulan merhametsizlik ve en azından gonçarov’un sunduğu sevimliliği yâhût dobrulyov’un gördüğü kadar bile olsa bir erdemliliği görememekse romanın oryantalist bir çerçeveden anlaşılmasındaki hataları gün yüzüne çıkarır.

    oblomov’da gelenek-modernite çatışması

    oblomov’un doğululuğundan ziyâde evrenselliğinin ön plana çıkartılması, onun sadece rusya ya da doğuda değil, tüm dünyada ilgi görmesini de izah etmek açısından daha yetkin bir bakış içerecektir.

    temelde oblomov’un evrenselliği bir “anlam” sorunu ihtiva etmektedir. bu sorun, erken modernite olarak nitelenebilecek bir dönemde onun feodal bir toplum içinde, bir köyde soylu bir aile içinde yetişip kente taşınmasıyla ve burada tecrübe ettiği bürokrasiyle mazisi arasındaki gerilimden ileri gelmektedir. çünkü oblomov gördüğü yüksek öğrenime rağmen, başta bu öğrenimin kendisi olmak üzere geometrinin, felsefenin, iktisadın işlevini; me’mûriyeti, kentli sosyal/cemiyet hayatını, romantizmin te’sîri altında kalmış kadınları… anlamaz. bu yönden söz konusu anlamama hali çağ değişimlerinde, büyük toplumsal değişme zamanlarında yaşanabilecek sıradan bir olgudur esasta. umumîleştirilerek söylenebilir ki kapitalizmin yerleşmeye çalıştığı her sahada bu uyum sorunu, ferdî olmaktan öte ictimaî bir mâhiyyette her zaman zuhûr edegelmiştir. nihayetinde oblomov, yazıldığı ve yayımlanınca yoğun bir ilgiyle karşılandığı xıx. yüzyıla ait bir romandır. bu dönemde dünyada başat ve egemen olan güçse emperyalizmdir: avrupa’daki kesîf sanayileşmenin muhtâc olduğu sermaye gereksinimi, dünyanın bâkir bölgelerinin paylaşımı için yapılan bir mücâdeleye sebep olmaktaydı. diğer taraftan bu mücâdelenin tarafları zımnî bir ittifakla, kapitalizmin ve modernleşmenin gerektirdiği çözülmeler için muhtelif baskı araçları kullanmaktaydı. her ne kadar doğuda daha eskilere götürülebilecek bir mefhûm olsa da batılılaşma, her zaman için emperyalizmin ve yani batının en güçlü araçlarından birisi olarak işlev gördü.

    batı'nın sanayi modeli karşısında tarımcı yapıda kalan üretim zayıflamıştır, feodaliteyi temsîl eden oblomovlar yüzünden zaman rusya’nın aleyhine işlemektedir. oysa damarlarında alman/avrupalı kanı taşıyan ştoltzlar ile hiç durmaksızın hareket etmek ve oblomovlar üzerinde bir te’sîr oluşturmak imkânı vardır. romanda bir karşıt karakter olarak tasavvur edilip obolomov’un daha da belirginleşmesine hizmet eden ştoltz bu yönden, “bu hareketliliğin ve bununla ilgili, henüz başlangıç aşamasında olan modern ekonominin temsilcisidir. ştoltz’un devindiği uzam tamamıyla ussallaştırılmış, mesafelerin para birimiyle ölçüldüğü kapitalist bir coğrafyadır.”(tokmakçıoğlu, 2011:47)

    bu durum, basit bir aristokrat olan oblomov’un trajedisinden ibaret değildir. ömer türkeş’in de belirttiği gibi, “bireysel kahramanın kaderinin ülkenin kaderini temsil ettiği bu romanda, oblomovluk hali çağa, batı’ya, aydınlanma hamlesine ayak uyduramayan rus toplumunun köhnemiş” (türkeş, 2010) yapısını yansıtmaktadır. bu nedenle zamanın rus münekkidi dobrolyubov’un oblomov’u değil, oblomovluğu esas aldığı meşhûr (dobrolyubov,1987:43) beyânıyla birlikte, gonçarov’un bu güçlü karakteri bir anlamda edebiyattan soyutlanmış ve sosyolojik okumalarda kullanılan bir sembole dönüşmüştür. lenin’in dahi takrîbî yarım yüz yıl sonra gonçarov’la aynı sembole işâret ettiği görülür: “ekim devriminden sonra bile, rusya üç devrim geçirdi, ama gene oblomovlar kaldı; çünkü oblomovlar yalnız derebeyleri, köylüler, aydınlar arasında değil, işçiler, komünistler arasında da vardır. toplantılarda, komisyonlarda nasıl çalıştığımıza bakarsanız, eski oblomov’un içimizde olduğunu görürüz. onu adam etmek için daha çok zaman yıkamak, temizlemek, sarsmak, dövmek gerekecektir.”(lenin, 2011)

    buna göre oblomovluk, “dünyada olup biten her şeye karşı duyumsamazlıktan kaynaklanan tam bir atalet, hareketsizlik, ilgisizliktir.” dobrolyubov bu duyumsamazlığı iki sebebe bağlar; nesnel sebep, oblomov’un feodal kimliğiyle ilgilidir, torak sahibi ve efendi olmasıdır; öznel sebebiyse ailevîdir, yetiştirilme şekli ve her istediğine başkalarının çabasıyla ulaşması bu sonucu doğurmuştur. nitekim bu karakter etrafında gelişen ilişki tarzları da bu kölelik halini kuvvetlendirir: oblomov efendi olarak üç yüz kadar kişiyi köle olarak kendine hizmet eder bulmuşken aynı zamanda uyuşukluğu hasebiyle zahar ve diğer adamlarına olan bağımlılığı kendisi de bir köleye dönüşmüştür. neticede o, zahar’ı istemediği bir işe zorlayamaz ama zahar onu zorlayabilir. “bu ahlaki kölelik, oblomov’un kişiliğinin ve onun tüm biyografisinin belki de en ilginç yanını oluşturur.” (dobrolyubov,1987:30-39)

    romanının sosyolojik okumalara imkân tanıyan yapısının yanı sıra yine aynı amaca hizmet eden en belirgin özelliklerinden birisi de bir mukayese vasfı taşımasıdır kuşkusuz. karşı karşıya getirilmiş birbirinin zıddı karakterler üzerinden yazar, farklı görüşleri çatıştırır ve romanın sürekliliği için bir gerilim var eder. buna göre “eserde, oblomov-ştoltz, agafya-olga ikilemleriyle eserin bir anlamda alt metni oluşturulmuştur.” (lidar,2011:51) bu zıtlıkta bizim için esas olan husûs, kişiliklerden ziyâde kişilerin temsîl ettiği değerlerdir. bu değerler sistemine göre ayrım ya doğu-batı ikiliği şeklinde ya da geleneksel-modern karşıtlığı şeklinde ele alınmıştır. doğu, bir bütün halinde geleneksel olanı, batı ise modern olanı temsîl etmekte ve karakterlerin saflaşması da buna münâsip bir tarzda ele alınmaktadır.

    örneğin geleneksellik-modernlik temsîllerini toplumların zamanla kurdukları münâsebet bağlamında ele alan tokmakçıoğlu şöyle yazar: “metnin dikkatli bir çözümlemesi, oblomov ve ştoltz’un yaşamlarının farklı zamansal kiplerde (döngüsellik ve çizgisellik) kök saldığını gösterir.” (tokçakçıoğlu,2011:43) oblomov’a babasından mirâs kalan oblomovka “doğal çevrimlerin tekerrürüne bağlı” olarak döngüsel zamanını temsîl eden ilkel, tarımsal yapıya sahiptir. oblomov da tam olarak buna uygun bir kişilikle vardır. diğer taraftan ştoltz ise oblomov’un zıt kutbu olarak “doğrusal zaman kipine” önem verir, tıpkı babası gibi. oblomov’un durgunluğuyla paralel olarak onu betimleyen bölümlerin sıkıcı ve uzatılmış anlatımlarına karşıt olarak “ştoltz ne zaman görünse anlatı bir adım daha ileri sıçrar ve anlatı zamanının anlatı uzamına oranı artar.” (tokçakçıoğlu,2011:45) bu durum da doğu-batı ikileminden ziyâde geleneksel-modern ikilemine tekabül emektedir. toprağa bağımlı, yerleşik, ihtiyâca dönük bir üretimle geleneksel topluma nazaran modern toplum; kapitalizm, sanayi toplumu olarak sür’ate odaklanır.

    bununla birlikte roman içerisinde ştoltz eleştirilirken kurulan şu cümleler ilginçtir: “babasının kırk binini bir hamlede üç yüz bine çıkardı. yüksek bir memur oldu. okumuş bir adam oldu. şimdi de gezip tozuyor. ipini satmış bir kurt. özbeöz bir rus yapar mı bunları? rus dediğin, öyle pek üstüne düşmeden bir iş bulur, sonra bu işi sakin sakin, rahat rahat yapar. pek fazla da yükselmez. bir de ona bak. içki işinden zengin olsaydı anlardım. herifin sermayesi laf, dalavere. ben olsam böylelerini mahkemeye verirdim. şimdi de hep yabancı ülkelerde. allah bilir ne yapıyor! ne arıyor oralarda?”(goçarov,1983:67) burada ştoltz anti-kapitalist bir söylemle iyi bir rus olmadığı ve batılı gibi hareket ettiği için suçlanır. oblomov ise, acem işi bir hırkayla dolaşmaktadır. (lidar,2011:54)

    geleneksellik-modernlik konusunda da şu söylenmelidir ki burada, gelenekte de modernlik gibi iktisadî remizden başka bir anlam aranmamalıdır. romanda sunulan tablo içerisinde yer alan sosyolojik, tarihsel, kültürel betimlemeler de bu çerçevede ele alınmalı ve söz konusu çatışmanın dini temel alan kadîm bir taraftan ziyâde bugün bizlerin dahi içinde yaşadığı gelenek-modernlik çatışması kadar bir dikkati celbetmekle yetinmelidir. bu yönden çin geleneğindeki wu-wei (hareketsizlik), hind ve hıristiyan geleneklerindeki çilecilik, ya da islâm geleneğindeki fakr ve zühd gibi herhangi bir dinî motivasyon, düşünüş, amaç ve faaliyeti öne çıkmayan oblomov’un geleneksel varlığından kastın gelenek (tradition) değil âdet/töre (coutume) ile ilgili olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır. (bknz: guénon,1997) üstelik gonçarov’un, oblomov’un karşısına bir panzehir olarak koyduğu ve ileri bir rusya için örnek verdiği ştoltz üzerinden iktisadî bir kişilik olarak ele alınması ise çatışmanın özde geleneği değil, töreselliği ve feodaliteyi merkeze alan bir çatışma olduğunu belirtmek gerekmektedir.

    nitekim weber de bu geleneksellik diye adlandırılabilecek her çeşit duygu ve davranışı “kapitalist ruh”un savaşmak zorunda olduğu bir yapı olarak görür ve verdiği bir örnekle bunu açar: “ (…) dönümü bir marktan, günde 2,5 dönüm ekin toplayan ve günde 2 mark kazanan bir işçi, ücreti dönüm başına 1,2 mark yükseldiğinde, beklendiği gibi 3 dönümü kaldırıp 3,75 mark kazanacağına, her zaman aldığı 2,5 markı kazanabilmek için yine yalnızca 2 dönüm biçer ve incil’de dile geldiği gibi “ona yeter” der ve bununla yetinir.” (weber,2011:65) yani henüz kapitalistleşmemiş batı toplumlarında da işçinin tutumu doğudakiyle aynıdır: işçi kendine mümkün olan en fazla kapasiteyle çalıştığında kazancını ne kadar artırabileceğini sormaz, evvelden de ihtiyaçlarını karşıladığı miktarda kazanmak için ne kadar çalışması gerektiğini sorar. “çağdaş kapitalizm” der weber, “insan emeğinin üretkenliğini onun yoğunluğunu artırarak, işe girdiği her yerde, kapitalizm öncesi ekonomik emeğin yönlendirici eğiliminin inatçı bir şekilde karşı koyması ile karşılaşmıştır. ve uğraşmak zorunda olduğu işçiler (kapitalist bakış açısına göre) “eski kafalı” olduğu sürece, bugün bu durumla daha fazla karşılaşmaktadır.” (a.g.e.:65) nitekim, “işçilerin tam gün çalışmayı istememeleri ilk fabrikaların çökmesinin temel nedeni oldu. burjuvazi bu isteksizliği “tembelliğe” ve “uyuşukluğa” bağlıyordu.” (gorz,1995:35)

    neticede türkeş’in belirttiği gibi “gonçarov’un başarısı, modernizm ya da değişim karşısında bireyin içine düştüğü bunalımı herkesten önce sezip bir karakter olarak işlemesinde(dir).”(türkeş,2010) oblomov ve oblomovluk sorunu da, sözü edilen bu bunalımın kaynağı olarak ortaya çıkmış olan kapitalist yaşam biçiminin erken ve geç süreçlerine özgüdür. kapitalist toplumsal süreçler ve iktisadî akılsallığa mahkûm edilmiş olan tüm insanların ve toplumların, yani tüm dünyanın sorunu olması hasebiyle şu ya da bu örfî, dinî, kavmî, coğrafî toplumsallığa işâret etmeyen evrensel bir sorunla karşı karşıyayızdır. nitekim romanın sadece rusya’da, türkiye’de ya da bütün olarak doğu’da değil de dünyanın her yerinde benzer bir istikbâl ve alımlama süreci yaşamışlığı da bunu doğrular niteliktedir.

    kaynakça:

    dobrolyubov, n.a. (1987); oblomovluk nedir?, çev.:mazlum beyhan, yön yay., istanbul.

    gonçarov, ivan (1983); oblomov, çev.:sabahattin eyuboğlu-erol güney, sosyal yay., istanbul.

    gorz, andré (1995); iktisadi aklın eleştirisi, çev.: ışık ergüden, ayrıntı yay., istanbul.

    gökalp, ziya (1972); hars ve medeniyet, diyarbakır’ı tanıtma der. yay., 2. baskı, ankara.

    guénon, rené (1997), manevi ilimlere giriş, çev.: lütfi fevzi topaçoğlu, insan yay. ist.

    kızmaz, zahir (2010); fatih-harbiye romanında toplumsal değişme ve kimlik arayışı, e-journal of new world sciences academy, volume:5, s.552-570

    köroğlu, erol (1999); beyaz kale’de özne ve öteki, orhan pamuk’u anlamak (der:engin kılıç), iletişim yay., istanbul.

    lenin, v. ilyiç (2011); seçme yazılar, çev. s. savran, yordam kitap, istanbul.

    lidar, veysel (2011); oblomov: doğulu bir kaybeden, kayıtsız bir düş yolcusu, roman kahramanları, sayı:7, s.50-55

    tokmakçıoğlu, kaya (2011); miskinliğin çaresi bulunur mu?, roman kahramanları, sayı:7, s.43-49

    türkeş,ömer (2010):((http://www.radikal.com.tr/…id=1013582&categoryid=40 )

    yıldırım, farız (2011); ahmet mithat efendi’nin “felatun bey ile rakım efendi” romanında ironik söylem, turkish studies; 6/3 summer; s.1783-1794.
628 entry daha
hesabın var mı? giriş yap