• aşkın tanımını yapmak oldukça zordur. psikolojisi, sosyo-ekonomik şartları, sapkınca tutkuları vardır. şimdi bunları bir kenara bırakalım. cinsel yönünü wels'in fikirleriyle, moll'un tanımlarıyla anlamaya çalışalım.
    aşk yukarıda saydığımız nedenler dışında türün sürdürülmesi için bir alet veya cinsel sevgidir.
    aşkı cinsel dürtüyle karıştırmayalım.yukarıda saydığım nedenlerde aşkın etkisinde gerçekleşebilir.
    maddesel dürtü olarak moll'e göre aşk cinsel dürtülerin egemenliğinde iki bölüme ayrılır.

    1.kısım-tumescence.
    kur safhası, cinsel birleşme için gerekli olan safhadır.bu safhada şişebilen cinsel organlar kanla dolarak şişer. erkekte penis, kadında klitoriste de bu hal görülür.ve erkekte meninin dışarı atılması ile son bulur

    2.kısım-detumescence
    bu safha cinsel dürtünün sonucudur.cinsel organlar tekrar boşalarak eski haline döner.
    tumescence yakıtın dolumu. detumescence ise yakıtın keyifle boşaltılmasıdır.
    1.bölüm yavaş yavaş kurulan kuvvet dolumu
    2.bölüm tercih edilen, dolumu sağlanan kişiye kuvvetin bırakılması ve bu döngünün tekrarlanması üzerinedir.

    moll tumescence esnasında duygularımızın kışkırtıcı izlenimlerine de değiniyor. bu duyularımız
    dokunma
    koklama
    işitme
    görme
    tatma

    tumescence'da en büyük rolü dokunma duyusu alır. cinsel dürtüyü dile getiren coşturan en önemli duygudur. hayvanlar aleminde de kur safhasının en önemli rolünü dokunma üstlenir.
    insanlarda da benzerdir. hele bir genç kız için ilk anlarda cinselliğin tümü sadece okşanmak, öpüşmek gibidir. birleşmeyi düşünmedikleri bile olur.

    bazı deneylerde "ston" un yaptığı deneylerde bunlarla ilgilidir. bu 5 duyumuz haricinde tumescence'nin çalıştığı görülmüştür. büyük ihtimal bilinçaltının evresi burada rolünü oynar. birbirlerini hiç görmeyen iki farenin bir araya gelince çiftleşmesi sonucu , insanların "tek gecelik ilişki" dediği türden bir ilişkiye doğru kapının aralandığı görülmüştür.

    evrim ağacından

    "bu noktada, unutmamak gerekir ki en "kutsal" hislerden biri olarak görülen aşk da, belirli hormonlar ve diğer kimyasalların beyinde yarattıkları biyokimyasal reaksiyonlara verilen tepkiden başka bir şey değildir. temel olarak, tüm duygular gibi bir yanılgıdır. ancak doğal seçilim tarafından, cinselliğe katkı sağladığı için desteklenmiştir. hepimiz biliriz ki, aşık olduğumuzda, aşık olduğumuz kişinin etrafından ayrılmak istemeyiz ya da ona yakın olmak isteriz. bu yakınlığın cinsel birleşme ile sonuçlanması çok muhtemeldir. işte bu sebeple doğal seçilim, aşkın evrimleşmesini desteklemiştir. cindy hazan ve phillip p. shaver 1987 yılında bu konuda bir makale yayınlamıştır."
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap