105 entry daha
  • --- spoiler ---

    bir hırsızlık olacağını filmin henüz yarısı gelmeden seziyorsunuz, henüz yarısı geçtiğinde ise hemen hemen olayın içindeki her şeyi ve herkesi anlamış oluyorsunuz.

    billy whistler zaten ilk göründüğü anda şüphe uyandırıyor. her şeyden önce bu karakteri donald sutherland'ın canlandırması dikkat çekiyor. görece "önemsiz" bir karakter gibi gözükmesine rağmen bu derece usta bir oyuncu tarafından canlandırılıyor oluşu fazlasıyla kuşku uyandırıyor.

    hemen ardından robert (jim strugess) ile tanışıyoruz. bir kere robert, virgil (geoffrey rush) gibi bir adamın tarzına uymuyor. ilk başlarda bu ilişkinin profesyonel olduğunu ve virgil'in robert ile yeteneğinden dolayı iletişim kurduğunu düşünüyoruz ama kısa bir süre içinde görüyoruz ki bundan çok daha fazlası var. söyledikleri, verdiği "tüyolar" ve claire (sylvia hoeks) -sözde- kaybolduğunda onun evin içindeki diğer bir gizli odada olabileceğini tahmin etmesi... robert dikkatleri sürekli üzerine çekiyor.

    evin görevlisi fred bile virgil'i amiyane tabirle "yemliyor". ona otomaton'un parçalarını getirip "bu zırvaları topladığınızı duydum" deyip hep dikkatini çekiyor hem de arabasının anahtarlarını alıp -muhtemelen vericiyi yerleştirmek üzere- oradan uzaklaşabiliyor.

    dediğim gibi, hemen her sahne virgil'i içine çeken bir kapan kuruluyor ve her şeyden habersiz virgil de adım adım kapanın merkezine ilerliyor. tabi yukarıda bahsedilen işaretlerin hiçbiri hikayeyi bağlamak ya da kurguyu oturtmak için orada değil. onları farketmiş olmak da john mcclane'in die hard filminde soygunu anladığı andaki gibi bir aydınlanma sağlamıyor. tersine, yönetmenin bu ipuçlarını bulmamız için bu kadar görünecek yerlere serpiştirdiğini anlıyoruz. çünkü kör olan biz değiliz, kör olan virgil...

    ilginçtir ki virgil filmin başından sonuna kadar kadınlar tarafından "kör" edilmiş durumda. ilk baştaki kadınlar fırçanın tuval üzerinde bıraktığı darbelerden ibaretken sonucusu, claire, bir sesten ibaret; en azından başlangıç için... ağ kurulur, virgil her geçen an kadınlarından uzaklaşıp kadınına yaklaşırken kaçınılmaz son da bize geliyor. virgil değişiyor, farklı bir insan haline gelip eldivenlerini atıyor ve hayata dokunmaya korkan, onu kenardan izleyen bir insanken onu yaşayan bir insan haline geliyor. tabi hayatı yaşamaya başlamak beraberinde tehlikeleri de getiriyor. eldivenlerini çıkardığı, claire'i ilk gördüğü hatta belki duyduğu andan itibaren kendi steril dünyasından ayrılan virgil, aslında gerçek dünyanın "mikroplarına" karşı da korunmasız hale geliyor.

    film kaçınılmaz sona ulaştığında bir tarafta ustaca işlenmiş ama yönetmen tarafından aynı ustalıkla gözümüze sokulmuş bir hırsızlık planı olduğunu görüyoruz ve şaşırmıyoruz, tam tersine üzülüyoruz. çünkü bu aslında seyirci için de kaçılmak istenen bir son. bütün işaretleri görmüş seyirciler olarak istiyoruz ki yanılalım, istiyoruz ki hayatını 60'ından sonra yaşamaya başlayan virgil, kalan zamanında onu tam anlamıyla yaşasın. ancak yönetmen virgil'i gerçek hayata atıp, onu bu hayatın sonuçlarıyla karşılaştırmaya kararlı. beklenen sonun ardından virgil her şeyin ama her şeyin bir adi bir hırsızlıktan ibaret olduğunu görüyor. sevdiği, belki de en çok aşık olduğu kadın, diğer sevgililerini çalıp onu hayatta tam anlamıyla yalnız bırakıyor. filmin son anlarında bir sahnede virgil'i karakolun önünde görüyoruz. bir süre orada dikilip, claire ile yaşadığı anları anımsayıp oradançekip gidiyor. bu sahne konunun bir hesaplaşma, aptal yerine konma, hırsızlığa uğrama değil yeni bir tür aldatma, yeni bir sadakatsizlik türü olduğunu da ortaya koyuyor aslında... virgil yaşadıkları karşısında ne yapacağını şaşırıyor, her aldatılan erkek gibi kendini kaybediyor; sonrasında ise hatırlarına ve umutlarına tutunup yaşamının geri kalanına başlıyor.

    --- spoiler ---
276 entry daha
hesabın var mı? giriş yap