5 entry daha
  • marilyn monroe'nun barlarda şarkı söyleyip dans eden bir kadını canlandırdığı, robert mitchum'ın iyi bir babaya hayat verdiği otto preminger filmi. tabi söz konusu preminger olunca ve monroe'nun "aptal sarışın" rolünde karşımıza çıkmadığını bilince filmden beklentiler artıyor haliyle. ne yazık ki preminger'ın filmi beklentilerin altında kalıyor. hikaye basit: oğlunu arayan matt sonunda onu bulur ve oğluyla bir toprağa yerleşip burada basit bir hayat yaşamaya başlar. derken bir gün, daha önce oğlunu ararken rastladığı, oğluyla iyi anlaşan kay ve kocasının hayatını kurtarır. ama kay'in kocası harry, matt'in atını ve silahını çalıp altın almak üzere yola düşer. matt bunu affetmez ve kay ve oğluyla birlikte harry'nin peşinden gider.

    filmin ilk 20 dakikası ile son 5 dakikası dışındaki tüm sahneleri ya nehirde ya da ormanda geçiyor. üç karakterin azgın nehirle, daha da azgın (ama neden?) kızılderililer ile ve ilkel duygularıyla mücadelelerine odaklanılıyor bu sahnelerde. dönemine göre iyi çekilmiş nehir sahneleri. ama bunun dışında filmde pek bir şey yok. üç karakterin bu sahnelerde önemsiz konular üzerinde sohbet edip durmaları, kızılderililer'le çatıştıkları sekans dışında hiçbir şeyin olmaması sıkıcılığı artırıyor. finale gelindiğinde ise baştan tahmin edilen "son"un gerçekleşmesi de filmden alınan tadı iyice azaltıyor. sonuçta preminger'ın filmi niye çektiğini, monroe ile mitchum'ın bu dandik senaryoda ne bulduklarını merak ediyoruz "the end" yazısı çıkınca.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap