6 entry daha
  • adamda, böyle hem artistik modernist heyecanlar, hem de ontolojik kaygılar uyandıran bu herifçioğlunun; küçücük bir veled iken bile anasının/ananesinin mayası, unuyla ekmek yapıp, mahalleliye [finlandiya mahallesi tabii orası] sattığını ve daha o zamanlardan ileride bir 'kusursuz yaşam kumkuması' olacağını muştuladığını kendi ağzından dinledim bugün. evet dinledim, ntv'deki programını ağzı açık ayran budalası rolünde eli mahkûm izliyorum zira, neden? çünkü içimdeki miele aşkı bambaşka, valla ondan.

    adamın mutfağı, evi, jipi, yelkenlisi, hatta gittiği her yere mehmetçe döşenmesi - bozcaada'da deniz kenarında hop odun fırını yapı yapıvermesi, efendime söyleyeyim, abant'ta bir dağ evinde hop dört başı mamur bir barbekü icat edi edivermesi - bir yana, bunları beraber paylaştığı ahbapları ne biçim insanlardır kuzum: beni asıl o dağdağaya sürüklüyor doğrusu.
    misal ben bu adamın yanında iki dakika dursam, üçüncü dakkada "mehmet alla'sen bu ne biçim rozbif ya, solucan etmişin hayvanı" ya da "mehmet o taraklarla, ıstakozlarla, pavuryalarla oynama da iki dakka seda sayan'dan konuşalım" demeden duramam yahu!
    bu ahbapların hepsi sanki bir 'mehmet büyüsü'yle büyülenmiş de, hayatlarında gözleri brunch'dan, şeftali marmelatlı şaraptan, kuşkonmazlı krepten, siki taşağına denk bir yemek ortamından başka bir şey görmüyor gibiler be.

    sene 2009'da düzeltmek farz olmuş. dilimize ne gelirse yazmışak bir dönem.
    şimdi diyeceğim şu, oryantalist olmayıp orient'in kendisiysen sorun yok. seda sayan da fena bozdu gözümde, konuşmam, aklıma gelmez hiçbir ortamda. vesselam oturur adam gibi yemeğimi yerim, üstüne de ohh ne şahane ortammış derim açıkça, yalana dolana lüzum yok. ha yine de rozbif filan boş işler, biz önümüzdeki dolulara bakalım.
90 entry daha
hesabın var mı? giriş yap