239 entry daha
  • gişe yapmasından on sene sonra izlediğim; mükemmel bir hayatın bir anda tepetaklak olması hakkında, zeki ve aşırı kontrollü bir adamın yaşadığı tek bir olay sonucu kafayı yeme hikayesini anlatan film. son söyleyeceğimi ilk başta söyleyip, en çok beğendiğim birkaç türk filminden biri olduğunu itiraf etmeliyim. bu diyarlarda efsaneleştirilen gemide, ağır roman gibi filmlerden pek de bir eksiği olmayıp bunun yanında teknik olarak artıları olan, konu ve tarz olarak farklı olsa da genel kalite olarak tabutta rövaşata ayarında bir film olarak görüyorum ben bunu. konunun derinliği, anlatılmak istenen nokta, karakter analizi gibi şeyleri atlayıp, film hakkındaki güzel ayrıntılar ve hoş repliklerden bir demet sunmak istiyorum şimdi:

    --- spoiler ---

    filmin en can alıcı kısımları, iki adamın evde konuştukları olduğu için alıntıların çoğu da bu kısımdan olacak.

    > mustafa fikret'i mahallede kaçırdığı sırada fikret ellerini kaldırıp ilerlerken mustafa "indir lan ellerini. kovboy filmi mi çekiyoruz burada" diyerek klişelere güzel bir gönderme yapılıyor.

    > hemen ardındaki sahnede arabada giderlerken fikret "aşk olsun be abi, bizde yalan olmaz" deyince mustafa'nın* öyle bir bakışı var ki, "bana kimler ne yalanlar söyledi" diye haykırıyor adeta. aynı bakışı, göl evine gittiklerinde mustafa fikret'e "bana yalan söylemeye kalkarsan hemen anlarım. karımı çok iyi tanırım çünkü" dedikten sonra nejat işler'in şaşkın bakışına karşılık da atıyor fikret kuşkan.

    > mustafa göl evinden iş yerine telefon açtığında; göl evinde arkada fikret sandalyeye bağlı bir şekilde tutsak rölünde, ajansta ise iş arkadaşının arkasında kafeste bir köpek var tutsak olarak.

    > stanley kubrick yapsa öve öve bitiremeyeceğimiz bir ayrıntıyla devam etmek istiyorum. mustafa, fikret'i sandalyeye bağlayıp markete çıkıyor. çıkarken de fikret'i, onun için kazdığı çukura* doğru konumlandırıyor ki fikret kendi mezarını izleyip acı çeksin. fakat o konumdan çukuru görmek zor olsa gerek ki, fikret'in sandalyesini bir yığın kitabın üzerine oturtuyor. bu bir saniyelik ayrıntıdan "kitap okumak ufkumuzu genişletir", "mustafa, fikret'in cahilliğini yüzüne vurmak istiyor", "tıpkı 'cehalet mutluluktur' sözünün anlattığı gibi, kitaplar bize kötü sonumuzu* gösterebilir" fikirlerinden size uyan istediğinizi çıkarabilirsiniz.

    > fikret'in mustafa'ya bu aldatmayı anlatmaya ilk başladığı anlarından bir repliği: "sen bi sebep arıyon dimi? ille de bi sebep... kafanın içinde dönüyor: 'neden? neden?' sana bişiy diyim mi beyim? nedeni yok. kadın da aldatır erkek de. öyledir işte bu işler. bu kadar da basittir aslında. birbirini beğenirsin, sonra da gider sevişirsin. karın senden intikam mintikam almadı. eğer neden ararsan, binlerce yıllık insanlık tarihine bakıver. nedeni yok."

    > fikret ile ceren'in ilk sevişmesinden sonra fikret tek seferde iki sigara birden yakıyor ve birini ceren'e veriyor. ağır roman'daki bu tarz ayrıntıları övüyorsak, sırf aralarında 8 yıllık fark var diye bunu da boş geçmemeliyiz.

    > ceren'in fikret ile buluşmalarından birinde boğaz kıyısında simit yerken "öğrenciliğimden beri ilk defa yiyorum" demesi aslında mustafa'dan o kadar da farklı olmadığını, ya da belki de git gide mustafa'ya benziyor olduğunu gösteren bir ayrıntı.

    > mustafa ile ceren'in düğün gecesi yataktaki ilk öpücükten sonra mustafa'nın kalkıp dişlerini fırçalaması onun bir soğukluğu olarak lanse ediliyor da... o gerekli bişey be şimdi. yapmayınca da "türk erkeği pis" oluyor.*

    > "kapari ne abi?" - guy ritchie'nin yönettiği bir filmde buna aşağıdan yaklaşan replikler sayfalarca övülüyorsa bunun da o kadar övgüyü görmesi lazım.

    > "bana abi deme" lafından sonraki bir sahnede fikret'in mustafa'ya gene abi dedikten sonra "haa, abi demiyorduk değil mi?" demesi ve filmin sonuna kadar da abi demeye devam etmesi... enfes.

    > mustafa'nın abisini önce sokakta bir yerde ve sonra karabasan olarak gördüğü sahneler de enfes yönetmenlik hünerleri.

    > kazanın olduğu an dinlenen şarkının (ceren, bunun mustafa'nın en sevdiği şarkı olduğunu söylemişti) hangisi olduğunu bulmaya çalışırken mustafa'nın heyecanlanması ve sonunda "hangisiydi be fikret?" diyerek adama ismiyle hitap etmesi, mustafa'nın ne kadar da ben merkezci olduğunu gösteriyor tüm çıplaklığıyla. hikaye boyunca fikret'i itin götüne sokuyor; ama konu mustafa'nın favori şarkısını bulmaya, "ceren mustafa'nın favori şarkısını biliyor mu?" sorusuna gelince mustafa'nın nasıl da aciz bir şekilde fikret'i adam yerine koyduğu çok etkileyici. zaten mustafa'nın arabasının plakasının 34 mst 91 olması da bunun başka bir göstergesi.

    > "geçmiş sen nasıl hatırlamak istersen öyledir bazen."

    > son olarak da film hakkında genel bir yorumda bulunacağım ve bir açıdan da eleştireceğim böylece filmi. filmin genelinde net birer iyi karakter ve kötü karakter olmaması, insanların sebeplerinin olduğu gerçeği üzerinde durulması güzel bir özellik. ancak mustafa'nın olay olmadan önce ılımlı, sıcak, iyi aile babası olarak sunulurken, fikret'in anlattıklarından sonra soğuk, kibirli, aşırı kontrolcü imajında çizilmesi; ve bu imajın, mutsuz evliliğe ve dolayısıyla ceren'in bir ihanet arayışına sebep olarak gösterilmesi pek hoşuma gitmedi. halbuki olay fikret'in önceden de söylediği gibi; "nedeni yok".

    --- spoiler ---
182 entry daha
hesabın var mı? giriş yap