197 entry daha
  • sene, geçen sene.

    yine aylardan kasım, kimin yarısının kimde kaldığına henüz karar verilmemişken bir arkadaşımız bu hayatta daha fazla kalmamaya karar verdi. neticede bir tercihtir intihar. bağzı insanların çocuk getirmek istemediği bu dünyada lanetlenmiş genlerle gelen bir hastalıkla sürünmektense uyumayı seçti. her seçim bir vazgeçiştir ya, bu sefer terazinin diğer tarafında kefen vardı. bir top bez yetmiş kiloluk bir adamdan daha ağır çekti. ve biz geride kalanlar, son görevi yerine getirmekle mükellef kılındık. dediler ki hayat kısa, kuşlar uçuyor. uçan kuşların arkasından el sallamak için arkadaşımızın memleketine doğru yola çıktık.

    dünya ne kadar saçma bir yer, mesela sivas diye bir şehir var. niye var? hayatım sivas'ın bıraktığı trajedileri silmeye çalışmakla geçmiş, on senedir ayak basmamışım. "ne zamandır sivas'a gitmiyorum" dedikten bir hafta sonra annemin kardeşi ölmüş, gitmemişim. "ben o şehre ayak basmam" diyorum. üç gün sürdü bütün direncim. arkadaşım terk-i diyar eyleyince gitmek zorunda kaldım. neticede insan ailesini seçemiyor, ama arkadaş öyle mi?

    uzun lafın kısası şehre girdik, timur gibi değil, insan gibi. ilk durak cami; uluymuş, öyle diyorlar. çok yıllardır ayaktaymış, avlusundan kaç faniyi uğurlamış bilmiyorlar. bizim de derdimiz hepi topu bir can uğurlamak. inandığımdan değil, sadece insanların acısına saygı duyduğumdan avludan içeriye girdim. bir vesikalık fotoğraf alıp yakama iğneledim. ah şu yan yatmış sekizler, ne kadar da çaresizler. bir adam var, sekizlerden daha çaresiz. ayakta duramıyor, belli ki yakınlardan biri. yanına gittim, dayısıymış, sarıldı. çok ağladı. erkekler ağlamaz diyen patriarkaya tek başına göğüs germiş gibi ağladı.

    o esnada avluda imamın sesi yankılanıyordu. gençlerin ne kadar ahlaksız olduğunu anlatıyordu. alınan alkollerden, evlilik dışı ilişkilerden falan bahsediyordu. hafiften sinirlenmeye başlamıştım, "laf mı şimdi bunlar" diye söyleniyordum. niye şaşırdıysam, sanki insanımızı hiç tanımamışım gibi. naiflik işte, gerisi gelmez diye düşündüm. sonra esas bomba patladı: neymiş efendim intihar ettiği için sonsuza kadar cehennemde acı çekecekmiş.

    arkadaşımın dayısıyla beraber usulca avludan çıktık. dışarıya hâlâ sesler geliyordu. adamcağız "şu an gidip o herifin ağzını burnunu kırmamak için kendimi zor tutuyorum" dedi. "burada duramıyorum, hadi gidelim." deyince namazı beklemeden mezarlığa gidip boş mezarın yanında beklemeye başladık.

    insanın bazen inanılmaz öfke krizleri olur ya hani, dünyayı yakmak istersin, öyle bir his işte. karşımızda her seferinde iğrençlikte çıtayı yukarı çekmeyi yukarı başaran bir zihniyet var. kimse kusura bakmasın, acıma saygı duymayan insanların dinlerine de, tanrılarına da, peygamberlerine de saygı duymuyorum. inandığım bir tanrı yok, ama onların inandıkları tanrıları varsa belalarını versin, başka bir şey istemiyorum.
56 entry daha
hesabın var mı? giriş yap