• sabah ege'nin yazarı. memleketlim. güzel bir alsancak yazısı yazmıştır.

    alsancak: bir semtin buğulu hikayesi
    alsancak, biraz punta'dır; çokca güzellik. alsancak, en eski izmirli; punta en eski alsancaklıdır...
    ***
    punta yunanca 'nokta', italyanca 'sivri uç'tur.
    alsancak, izmir'in noktası, 'süveyda'sıdır...
    ***
    süveyda, insan kalbinin gizli sevgi noktası.
    alsancak, şehrin kalbinin sevdasıdır...
    ***
    alsancak, koca tarih; aynasıdır dev şehir koridorlarının.
    aynadan bakar. şehre sorar: 'söyle benden güzel semtin var mı?'
    ***
    alsancak, güzellik, estetiktir; ama kültürle tamamlanır.
    kültür güzelliği güzelleştirir; yüreği yüceltir...
    ***
    alsancak, canlıdır; insanla buluşur, hep insanlaşır.
    semtlerin insanı, insanların güzel semtidir...
    ***
    alsancak, türk, levanten, rum, musevi'dir.
    insanların evrensel kardeşlik semti...
    ***
    alsancak, iyi burjuva yetiştirmiştir.
    ama semt, halkın biricik sevgilisidir...
    ***
    alsancak dişi, süslü, güzeldir; saçları salık, bazen sarışın, bazen esmer.
    kadınsı semt, süzülür kokusu, elleri ince, gövdesi alımlı, suskunluk diyarı...
    ***
    alsancak, aşktır; bazen karşılıklı, bazen karşılıksız.
    aşkın 'a' hali, 'b' hali, 'c' hali, 'd' hali, ya ya ya 'yaşasın' hali...
    ***
    alsancak, tutkudur; ağır, canlı, büyüyen, çok güçlü bir tutku.
    tutkunun anlatılmaz, tarifsiz tablosu; kızıl ve kara dolu...
    ***
    alsancak, renktir; beyazdan önce ona bütün renkler verilmiştir.
    kırmızı, yeşil, mavi, sarı; hayat orada hep laciverttir...
    ***
    alsancak, hüzündür; hep ruhunda sihirli bir burukluk.
    rahmetli evsiz alkolik osman'ın, çığlıklı bağırışında toplanırdı sessizlik...
    ***
    alsancak, sestir; sürekli sesler, gürültüler, insanların akışı.
    semt, kalabalıklar arasındaki yalnızlık, tır, tıp...
    ***
    alsancak, şehir; modernlik, şirin kokonalar, sevimli.
    sokaklarında çoğalan hareket, izmir'in şanzelize'si...
    ***
    alsancak, biraz gül sokak'tır, biraz kıbrıs şehitleri, biraz hepsi.
    eskiden frenk'in altındaydı, adı karışmıştı, faili meçhul 'fasulya mahallesi'...
    ***
    alsancak, kendinden beyaz perdedir; izmirlinin tören kıtası, gösteri dünyası.
    yetişemedim bir türlü; ah 'tayyare, sakarya' sinemaları, üşür insanın elleri...
    ***
    alsancak, futboldur; kıskanç, kibirli, sevgili, büyük altaylı.
    ama çok eskiden, az değil, yine çok sayılır altınordulu'ydu...
    ***
    alsancak, kordon'dur; saat onda, on birde, on ikide; hep sevgide, aşkta buluşuldu yıllarca.
    ki orada denize bakıp, gazi'nin rakı içmişliği vardır; şehrin gazi'ye bakmışlığı...
    ***
    alsancak; birbuçuk asır önce, levant'ın paris'iyken izmir; asırlardır paris'idir izmir'in.
    ki o paris'in akıp geçtiği, süzüldüğü, dokunduğu, eğlendiği yer olmuştur hep kordon...
    ***
    alsancak, yitik mekanların, sessiz, buğulu diyarıdır. unutulan yüzlerin semti.
    ki denize 'palet' gibi uzanan 'restoran'; ardından bergama, unutuluş markaları kordon'da...
    ***
    alsancak, rüzgardır; lodostur, meltemdir, tüm esintilerin gizemli lordu.
    ki insanın ruhunu üşütür, kalbini grip eder, kordon'un o tatlı fırtınaları...
    ***
    alsancak, çok kordon, az çok pasaport'tur; işgalde ilk düşen karakoldur orası.
    ki şimdi boyozu, gevreği, domatı, tavşan kanı çayı; güzellikler sultanı pasaport...
    ***
    alsancak, en eski yangın yeridir; küllerinden doğmuştur izmir yangınında.
    ki şimdi mustafa bey, talat paşa bulvarı; bir zamanlar birer yangınlıktı...
    ***
    alsancak, inançtır; dinlerin kardeşliği, sevginin kardeşlik, sessiz insan tanığı.
    bir uçta hocazade camisi, diğer uçta izler, boynu bükük domeniken kilisesi...
    ***
    alsancak, fuar'dır; kültürpark, yeşil, ağaç, soluk, çimen, doğa, yol, koşu, insan.
    behçet uz, denen o güzel adam; ne çok çaba, ne çok iyilik, ne çok alkış...
    ***
    alsancak, evlerdir; kordon'da tek tük rum evleri, son evler, sessiz evler.
    şimdi kilise sokağında, serpilmiş semtin arka bahçeli noktalarında hayatları...

    alsancak, sokaklar doğurdu kadın gibi; necati bey, dil küşat, sümbül; her renkte, her seste.
    araya sızdı semt dışından kafasını iterek bornova sokağı; çünkü bornova kıskandı...
    ***
    alsancak pastanedir; yenilenen sevinç, manzara bahçesi gibi; yaşar aksoy'un oturduğu.
    reyhan çok özel; sahibi sempatik karadenizliler, sosyetiktir çok güzel mekanın kendisi...
    ***
    alsancak 'seyir'; sir winston tea, izmirli sevgili haşmet'in post modern terası.
    eski bonjour, hayatın nazik çocuğu, as-burger'di eski yeri; efes ise diri, zarif semt simgesi.
    ***
    alsancak, son yıllarda la cigale'dir; joe'nun yeri, çokca fransız, italyan biraz.
    bahçesinden çiçekler, ışıklar salınır; mehmet ile ebru, sanki dünyaya orası için gelmiştir...
    ***
    alsancak, kordon'da birahanelerdir; en eskisi sirena'dır, tevellüt 1975, yolun yarısı eder.
    sonra venezia gelir, orda önce tuğrul, ardından namık ile tanıştık, sene tam 1987...
    ***
    alsancak, bazen salaş, şimdilerde modern birahanelerde buz gibi bira içenlerdir çoğunlukla.
    yanına kızarmış patates, elması da eklendi artık; karışık tabak, acılı hardal'ı sirena'nın...
    ***
    alsancak, kordon'da buluşmadır esintili ilkyaz akşamları, özlem kordon'a, kalabalığa.
    sirena'nın cadde barı, biraz çiçek'tir arif'inki gibi; yer kapılır, altan ile servet laflanır...
    ***
    alsancak, güneşin kendi burcuna girmesidir yaz akşamları; meyhanelerin toplamı.
    unutuluştur gazi kadınlar sokağı'nda, hatırlanır celal başlangıç'ın 'gazi kadınları'... 
    ***
    alsancak, sanki hep cumbalı gibi; bir ses saklanır, fısıltılar tutulur, göze gelir, söze gider.
    konuşulan şeyler vardır orada, insanların insanlara, kedilerin kedilere söyledikleri, gizem...
    ***
    alsancak, biraz muzaffer izgü sokağı'dır, çok efendidir; yanı başındaki sarhoş sokaklarıyla.
    ki ikiz kızları saçları rüzgara eşit, ince zarif adımlarıyla, sık sık görürsünüz caddelerde...
    ***
    alsancak, neyzen'dir gazi'de, gül abla'dır, sonra serhat'tır esas gençlerin opus'unda.
    ki orada kapılıp, votka-enerjinin gazabına, gazi olan çok olmuştur, gazi kadınlarda...
    ***
    alsancak, yıkıntılar arasından yaratılmış, can yücel sokağı'dır biraz, miko'nun bulunduğu.
    orada cenap, elçin, köpeği kaptan, sevenleri yaşar; türksavaş'tır çok can veren sokağa...
    ***
    alsancak, eskiden az alican'dı; ucuz yenir, ucuz içilirdi; sonra radyoda meyhane şarkıları.
    alican abim, kordon'a taşınınca battı; semtin caddeleri arasındaki uçuruma kurban gitti...
    ***
    alsancak, şiirdir çoğunlukla; ağlarken görürsünüz genç kızları, onların bıraktığı delikanlıları.
    bu nedenle çok şiir yazılır bu semtte, ayrılık ve aşk üzerine; ki şiirsancak olacak bir gün adı...
    ***
    alsancak, dokunuştur; el ele tutunuş; sevginin gerçek üstü hali, arzunun ters yüz selidir.
    ki dikkatle dolaşırsanız, inceden öpüşmelere teslim olmuş gençler görürsünüz arkalarda...
    ***
    alsancak, derin hatıralardır; eski izmirliler'in hatırat deposu; ki kimler geldi, kimler geçti!
    bir zamanlar tevfik nevzad, mösyö jilbert falan kim bilir; vasıf çınarlar kocaman...
    ***
    alsancak, kişilik efsanesi; mösyö cappadona, marika corsini, mazhar zorlu, genç moralı.
    sonra haşmet uslu, belki köşeden çıkar, tombul kayıt tutucusu izmir'in, sancar ağabey...
    ***
    alsancak iskeledir; vapurların, insanların, kadınların, erkeklerin yanaştığı butik bir iskele.
    ki pasaport ile asıl iskelesi arasında en çok bir sefa yürüyüş uzaklığı vardır, ayrılığa koşan...
    ***
    alsancak, kaybolan fil pizza'dır; dönerciler sokağı, altın kapı, gümüş tad, söğüşe teslimat.
    ibrahim ağa mandırası, koyun kokulu yoğurt, taze süt, ilerisi manisa'dan daha iyi, kebap...
    ***
    alsancak nato'dur azıcık, bu yüzden türkiye'de göbeğinde amerikan pazarı olan tek semt.
    yoktur şehrin hiçbir çocuğu ki, bu pazarı gezmesin, bakmasın, bir şeyler almasın, olmasın...
    ***
    alsancak, denizin yakınıdır, bu nedenle biraz deniz restoran'dır; mezelerin kucağında.
    üstünde izmir palas; önünde deniz, bir gün mutlaka, kalmalıyız otelin saltanat odasında...
    ***
    alsancak, büyük efes oteli'dir benim gönlümde hep; swiss'e alışamadım bir türlü.
    mesela karaca, ne çok özel, vaktinde ne hoş mekanı vardı, yeni asırcıların toplandığı...
    ***
    alsancak, tam yeni asır'dır; gazetedir, can can'dır çünkü; görünmek, bakılmak ister kentli.
    eskiden yeni asır'ın meyhane baskısını dağıtırdı evlere, mekanlara, bizim sevimli pinokyo...
    ***
    alsancak, unuttum sanmayın, biraz da venedik pizza'dır, orada pizzaların kralı bulunur.
    sosyetenin yan sahası; nazik garsonlar, ki her yemek sonrası, limonçello ikramı vardır... 
    ***
    alsancak sinemaları, kapananların yerinde yeller eserken; izmir sineması kalbimin ortası.
    karaca'da film izlemek az sürprizdir, insanda sanki karanlıkta bir ses doğurur...
    ***
    alsancak, okullardır; atatürk lisesi, oğlum orada okumuştu, izmir'in 'marşlı' galatasaray'ı.
    cumhuriyet kız meslek lisesi, kurslar ile kızların güzel enstitüsü, güzel kızlar enstitüsü...
    ***
    alsancak, hep güzel insanlıdır; sembol isimler, eskiler, yeniler; sürekli yenilenen efsaneler.
    ah çocukken transfer etmişti buca'dan piriştina'yı; güzel adam, güzel başkan, alsancaklı...
    ***
    alsancak; kültür, öykü, roman, deneme, yazı, edebiyattır; köprüleri atar, insanı sarıp sarmalar.
    her gece genç bir şair görürsünüz; aşktan, hayattan, sevgiden sarhoş; sokağında sarhoş...
    ***
    alsancak; aldatılış, yanılsama, yalandır bazen; doğrular altında ezilen, kendini arayan semt.
    hep yönelirken arayışa, kafasını da toslayandır bazen semtimiz; güzelimiz, dişimiz...
    ***
    alsancak, arkaya doğru genişler, orada biraz tatlı lümpen, azıcık travesti, kentin sessiz yükü.
    ki hep serseri, insanın kayboluş yanı vardır semtin, sokaklarında kıvranan kıyıları...
    ***
    alsancak, kömürde pişmiş, az yanmış, karışık, yumurtalı izmir sandöviçidir.
    hala lozan büfe'de, kardeşler'de yaşar, eski izmir sandöviçlerinin gizemli tadı...
    ***
    alsancak, hep saklı 'gar'dır; içinden trenlerin fışkırdığı bir an'dır; trenler, tende kar sesler.
    ki gençliğim oraya trenlerle akardı, ölü halamın ev balkonundan seyrederdim hüzünlü garı...
    ***
    alsancak, hastanelerdir biraz; devlet hastanesinin yerinde, eskiden fransız hastanesi vardı.
    ki zenci hemşireler bulunan o hastanede çocuktum üç gece yatmıştım koma, babam ağlamıştı.
    ***
    alsancak, acaba ne zaman kapandı fransız hastanesi, tuhaf havası, batılı kokusu.
    bayraklı'da otururken, hastalık yolu ile transfer olmuştum alsancakspor'a, ayrılamadım.
    ***

    alsancak limandır, resmi yaşı 52, gayri resmi yaşı onlarca yıl; karşısında havagazı fabrikası.
    bu mekanlar hep 'erkenlik' kavşağında, sanki 'geç kalmıştır' kentliye; nedense uzak gibi...
    ***
    alsancak, biraz fuardan, 37 doğumlu ada gazinosu'dur unutmayalım; ne çok popülerdi.
    hüseyin türkmenoğlu amca, oğulları sevgili cem, suat; yıllarca müdür tayfun, anı yüklü...
    ***
    alsancak, eskiden gül sokak'ın sonunda galiba orhan hallaç'ın sekiz masalı pina'sıydı.
    düşünüyorum, o sevimli mekan yıllarca sürdü de, sonra neden kapandı, bilmiyorum... 
    ***
    alsancak, ne çok gazete ve gazetecidir; şevket, dinç bilgin; sokağı var şevket özçelik'in.
    ismail sivri mesela, heykeli var kıbrıs şehitleri'nde, eskilerden hüsnü kaftan, niceleri...

    ***
    alsancak, herhalde ruhu meraklı semt, özü gazeteci, kalbi romancı, serüvenciliği şair.
    bu arada ilk kurşuncu, gazeteci hasan tahsin'in de, alsancak'ta yaşadığı öne sürülür hep... 
    ***

    alsancak, hep izmir'in başkanlarının da yaşadığı, büyüdüğü semt olmuştur, şehrin kalbi.
    ünlü asfalt osman da (kibar) semtten; oğlu iyi insan seli (kibar) ağabeyimiz de, buradan...
    ***
    alsancak, çok dişidir, ama istanbul hamfendisi gibi, alsancak beyefendisi seslenişi de vardır.
    eski, yeni beyler, beyfendiler; yine de semtin zarif, şık, güzel kadınları, hep göz kamaştırır...
    ***
    alsancak, sanki biraz kalyon'dur; tatlı, rüzgarlı gündoğdu; heykellere açılıyor şimdi.
    ilk biralar eskiden kalyon'da içilirdi; sonra tilkilik'te kokoriççi necmi'de rakının ilki...
    ***
    alsancak, okuldur, derken; gazi ilkokulu unutulur mu; orada okumayı isterdim nedense.
    kentin göbeğinde 78 yaşında bir okul, o kadar çok ünlü izmirli yetiştirdi ki; ışıklı, güzel...
    ***
    alsancak'ın bir sınırı da, namık kemal'dir galiba; 1887 doğumlu o ünlü lise.
    izmir ünlülerinin bir bölümü, fırlamaları, burjuva değil de 'halk' olanları, burada yetişmiştir...
    ***
    alsancak'ın ekmek için koşan temizlikçi kadınları da ünlüdür; çingene yıldız vardı eskiden.
    sokaklara bakın, sabah erken saatler, evlere temizliğe, ütüye, çamaşıra giden güleç kadınlar...
    ***
    alsancak'ın sempatik, emekçi kadınları için de şiir yazılmıştır mesela; nahit ulvi akgün'den: "... gültepe'den, boğaziçi'nden/ gelirler alsancak gülleri / çamaşıra cam silmeye /..."
    ***
    alsancak'ta 'alsancak gülleri'; semtin arka, yoksul, buruk yüzünü nasıl güzel aktarır şiir.
    fabrikalar, atölyeler, eskiyen tütün işletmeleri, tekel'in sigara fabrikası artık eskide... 
    ***
    alsancak, biraz 'işçili', 'işçiden yana' isyandır; hatırlıyorum da fırtınalı gençliğimi.
    saf, yürekli çocuklar, ne çok bildiri dağıtmıştık alsancak sümerbank önünde, geçip gitti...
    ***
    alsancak, biraz hüzünlü başkaldırıdır; işte yine ah buğulu gençliğimden masum anı.
    saf çocuklar, garın karşısındaki kilisenin duvarına 'yazı yazmayı' başarmak ne özeldi...
    ***
    alsancak, 'anlatsam sığmaz destanlara'; anılarımın, gençliğimin, çocukluğumun izleri. attila ilhan demiş ya; "izmir şehri yağmurlu bir şehirdir/ yağmur çiselerken çocuk gibi içlenir."

    ***
    'ben bu alsancak'ın, bütün hallerini bilirim.' gördüm, tanıdım, hissettim, yaşadım.
    alsancak, izmir şehri gibi, yağmurlu bir semttir, yağmur çiselerken içlenir, yani hüzünlüdür...
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap