17 entry daha
  • prison break efsanesini anımsattığı için derinden duygulandırdı.
    fox river'dan toplu kaçış bölümünün ardından ortalığa dağılan mahkumlar (fox river sekizlisi) çeşitli yerlere gitmiş, evlere falan girmiş, karşılaştıkları insanlarla çeşitli anılar yaşamıştı.
    işte filmin başında, hapis kaçağı suçlunun göründüğü ilk sahnede, o adam sanki fox river sekizlisinden biriymiş gibi geldi bana. sonrasını da diziden küçük bir kesitin yaydırılmış, yavaşlatılmış, uzatılmış hali gibi bayıla bayıla seyrettim.

    zaten hikaye klişe stockholm sendromu tipi sayılmaz . hikaye resmen prison break tipi.
    sonradan aşık olma gibi bir durum yok, ilk görüşte çarpılma var. kadın, rehin alındıktan sonra baskı altında tutulduğu için yavaş yavaş suçluya kapılıp ona yardımcı olmaya başlamıyor. kadın, adama ilk görüşte çarpıldığı için yardımcı olmaya başlıyor. kadın, suçludan korktuğu için değil, bir suçluya ilk görüşte çarpıldığı için tedirgin.

    filmlerinin hepsini seyretmedim ama kate winslet'ı kendi sikletinde bir erkekle* gördüğüm ilk ve tek film bu.
    bu uyum, filmi seyredilir kılan unsurlardan biri olabilir. saçlı kaşlı gözlü döşü kıllı taş erkek & kollar patlıcan tombul kadın eşleşmesi filme farklılık katmış. çünkü klişe romantik filmlerin, dizilerin olmazsa olmazı narin ceylan prenses modelidir malum. hatta filmlerdeki taşra kadınlarını bile plaza sekreteri kılıklı tipler canlandırır genelde. prison break'in en boktan tarafı, hapishane doktorunun hapishane doktorundan ziyade doktorlar'dan bir ceylana benzemesiydi zaten. idealist olduğu için hapishaneyi seçmiş falan diye yedirmeye çalışmışlardı ama heç anlamam.

    filme dönüp özet geçmek gerekirse şair burada; meşhur "doğru kişi" geyiğinin aslında ne demek olduğunu anlatmaya çalışmış sanırım.

    son olarak yine derim ki; prison break... özledik be...
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap