102 entry daha
  • klasik giriş, gelişme, sonuç izleyicisinin uzak durması gereken film. dramatik yapıyı salt, aksiyon, twist, fiziksel çatışma, silahlı çatışma, araba kovalamaca sahnesi, en yakınlarından birinin öldürülmesi, tecavüze uğraması, ölümcül bir hastalığa yakalanması, dünyayı, insanlığı ya da herhangi birini kurtarıp kahraman olmak sanan sinema uzmanlarını ciddi ciddi uyarıyorum (hatta senaryo uzmanları diyelim).

    bir filmin iyi olması için 12 yılda çekiliyor olması bir kıstas değildir. öncelikle onu belirtelim. deneysellik diyorsanız bir fransız yeni dalga akımı'na göz atmanızı salık veririm. bir, iki godard, truffaut'a izleyin de deneyselliğin ne olduğunu görün. (ama yeakk yeaa çok zorlama, fularlı ve ota boka felsfe kasar o fülmler yeaaa)

    en başta da dediğim gibi bir filmin 12 yılda çekilmesi (ya da 15-20 yıl. süre fark etmez) onu tek başına iyi yapmaya yetecek bir kriter falan değildir. senaryo, oyunculuk, yönetmenlik, kurgu vs derken bir sürü faktör var seninde bilebileceğin gibi genius.

    öncelikle yönetmenin sinemasını bilmek, anlamak en önemli meselelerden. richard linklater'ı biliyorsan bir richard linklater filmi izleyeceğini bilmen gerekiyor öncelikle. nedir bu adamın sineması?
    tamamen diyalog ve oyuncu odaklı basit hikayelerden filmler yapmak. adamın tüm filmografisi bu. ve bunda da oldukça başarılı. filmlerini sıralamayacağım lakin bir kuşak o filmlerle büyüdü yaşlandı. hele o
    malum üçleme.

    şimdi gelelim asıl meseleye.

    ekşi sözlüğü 2003'ten beri falan takip ediyorum. bundan önce iki kere başka nicklerle yazarlık yaptım ve iki kez bu mecradan uçuruldum. uçurumla sebeplerime gelince ne bugün burada yazılanların binde birine yaklaşan faşizm dolu entryler yazdım, ne her gün açılan hiçbir anlam ve gayesi olmayan saçma sapan başlıklar açtım, ne seksist bir dille kadınları, erkekleri kısacası insanları aşağılayan, genelleyen entryler girdim ne de özellikle sanat (sinema, edebiyat, müzik) bağlamında bugün burada yazılan yüzeysel, nefret, öfke ve hakaret dolu entryler yazdım.

    eskiden bu sözlükten o kadar kolay (ve aynı zamanda burada tutunmanızı sağlayacak öçüde zor) sebepler yüzünden uçurulurdunuz ki; ne günde 30 tane entry girmeyi, ne alenen faşizm yapmayı, ne felsefi ve düşünsel olarak bir değeri olmayan entry girmeyi, ne yeni bir bakış açısı, derinlik, humor, ironi içermeyen entry girmeyi gözünüz kesmezdi. çünkü o başlığa yazan insanlar cidden işin ehli, ehli olmasalar bile o konu hakkında hem kuramsal, hem düşünsel, hem teorik ve pratik olarak özgün fikirleri olan insanlardı. film eleştirisi yazmak da bunlardan biriydi.

    ben zaman içinde birçok filmle burada ortaya konan farklı bakış açıları, okumalar sayesinde ulaştım ki sözlüğün 'kutsal bilgi kaynağı' mottosuna hep inandım bu noktada.

    şimdi gelinen noktaya bakıp nostalji ağlaklığı yapmak istemiyorum ama cidden memnun musunuz bu durumdan? bakın politik meselelerde ki o korkunç ayrımcılığı, faşizmi, kullanılan ve meşrulaştırılan o nefret dolu, eril dili nispeten anlayabiliyorum (ama nispeten). orada tarih var, olaylar, durumlar, vakalar, dünya görüşü, politik, siyasal kimlikler, mücadeleler, ideoloji vs var. bu sürekli birbirine sövme, çemkirme ve ayrıştırma dili orada nispeten anlaşılabiliyor. peki konu sanat ve özellikle sinema olunca aynı tavrın bu tür başlıklara taşınmasına ne demeli.

    işte büyük ve kocaman sıkıntı burada başlıyor. politik başlıklarda kullanılan aynı dil, aynı tavır artık sinema, müzik, edebiyat başlıklarına da taşınıyor. özellikle de sinema.

    alın işte son örnek nolan efendinin interstellar'ı. orada yazılan 10 entryi okuyup sözlüğün genel durumu hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. çünkü orada kullanılan dil, politika, tarih, güncel başlıklarda kullanılan dilin aynısı.

    örnekleyelim:

    ''x entry: nolan'ın tüm bilimkurgu filmlerini çarşıya, pazara yolladığı muhteşem, olağanüstü filmi.

    hemen arkasından filim sevmemiş (ki sevmeyebilir, sorun burada değil) birinin üstteki entrye istinaden yazdığı sözde zeka, yaratıcılık dolu entry geliyor.

    y entry: bilimkurgudan anlamayan orospu çocuklarının bayıldığı, bayık, saçma, mantık hatalarıyla dolu rezalet film.''

    ya da tam tersini düşünün.

    x entry: yeni hiçbir şey söylemeyen, mantık hatalarıyla dolu kötü film.

    hemen cevap geliyor fikirlerin ve nolan'ın yılmaz savunucusu sözlükçüden

    y entry: bilimkurgu filminde mantık arayan orospu çocuklarının bok attığı şahane film.''

    böyle uzayıp giden en az 500 tane entry çıkarırım size. insanların filmlerle ilgili eleştiri kriterleri aynen bu maalesef. oysa örneğin biri çıkıp senaryo bağlamında filme düzgünce bir eleştiri getirse, biri filmin bilimsel yanları üstüne yazsa, diğeri sinemasal karşılığı ola tür, janr içindeki yeri üstüne iki kelam etse başlıyor bu vasat ve cahil ortalama akbaba gibi bu insanlara saldırmaya. eleştiriye hele hele aklı başında eleştiriye hiç ama hiç tahammülü yok bu vasat çoğunluğun.

    kısacası özellikle popüler olan tüm başlıklarda bu dil var. herkes her şeyin uzmanı. beğenen beğenmeyenlerin, beğenmeyen, beğenenlerin düşmanı. ama nasıl bir körleme nefret ve güvenle.

    bakın illa ki benim yazdığım entyleri okuyan badilerim falan var. ben sinema ve diziler üstüne yazmayı seviyorum. bilenler biliyor zaten. hatta en uzun entrylerim genelde bu başlıklara oluyor. ama girdiğim hiçbir entryde bugüne kadar bir filmi beğenen, ya da beğenmeyen insanlara hakaret etmedim. genel ifadeler kullandım elbet. ama asla kat'a bir kişiyi hedef alarak, gözeterek üstelik ona ana avrat söverek bu tür entryler girmedim.

    konu sanat olunca bizde korkunç bir 'renkler ve zevkler tartışılmaz' yavşaklığı vardır. hayır arkadaşım renkler ve zevkler tartışılır hem de öyle ufuk açıcı şekilde tartışılır ki ama karşısınızda ki insanın sizden belli konularda daha önde olması, daha farklı bir bakış açısına sahip olması gerekir. en azından eşitiniz olması gerekir. şimdi örneğin adam recep ivedik seviyor ya da serdar ortaç ve diyor ki zevkler ve renkler tartışılmaz. evet seninle tartışılmaz çünkü sen hep orada kalacaksın. sana biraz senaryosu olan bir film izlettiğimizde 'yeakhh yea bok gibi film, ota boka felsefe yopmuşlar hacu, fulardan ölecek bunlar'' falan diyorsun. ama biri recep ivedik, ya da serdar ortaç'a laf ettimi dünyayı yakıp zevkler ve renkler tartışılmaz zevzekliğine giriyorsun. kaldı ki senin recep ivedik ve muadili olan türk filmlerini sevmenle ilgili bir sorunum yok. sorunum senin için tüm sinemanın bundan ibaret olması da değil. sorun, senin diğer filmlere attığın bakışta. sorunum senin sevdiğin filmleri eleştiren (elbet aklı başında eleştiriden söz ediyoruz) insanlara taktığın sıfatlarda. herkes her şeyden anlamak zorunda değil. hatta herkes sanattan, sinemadan anlamak zorunda değil. ona profesyonel gözle bakmak zorunda değil elbet ama haddini bilmek zorunda. yani kimse senin o muhteşem fikirlerini merak etmiyor gerçekten söyleyecek sözün yoksa. yok ama ben bazı şeylerden anlıyorum iki kelam edeyim diyorsan usturuplu bir şekilde yazarsın biz de ona göre değerlendiririz. bazen de sadece izlersin hepsi bu. illa ki bir fikrin olmak zorunda değil.

    yaratma edimiyle ilgili en ufak bir fikrin yok. bir sanat yapıtının ortaya çıkış süreciyle ilgili en ufak bir firin yok. sanatı, sanatçıyı, estetiği ve bu bağlamda sanat-toplum, sanat-birey, sanat-dünya ilişkisinden bir habersin. ama kıyasıya eleştiriyorsun be kardeşim. eleştirirken hiç otokontrolün yok. hiç düşünmüyor, utanmıyorsun. kaldı ki eleştiri de yapmıyor sadece insanlara küfür ediyorsun. biri bir filmi sevdi diye salak, gerizekalı, orospu çocuğu oluyor, diğer sevmediği için mal, cahil, orospu çocuğu oluyor. kısacası sen kimsin be kardeşim? cidden soruyorum sen kimsin? roger ebert misin? terry eagleton mısın? atilla dorsay mısın ki insanlara böyle kolaylıkla hakaretler savuruyorsun (tabi bu adamlar kimseye hakaret savurmuyorlar, altını çizelim) yani kişisel donanımın, eğitimin, pratiğin ne? kaç filme senaryo yazdın? nerede kuram, eleştiri eğitimi aldın? hangi sinema projesinde yer aldın ki böyle klavye başından dünyayı tazeliyor, dünyanın en donanımlı entelektüeli gibi caka satıyorsun? kaç film çektin, kaç sette çalıştın?

    acizliğin, ifade eksikliğin, cehaletin, sığlığın tüm bunlar. bak iyi oku. elbet eleştiri yapabilirsin. elbet bir filmi beğenir ya da beğenmez bununla ilgili fikirlerini dilin döndüğünce çiziktirirsin bu platforma. ama seninle aynı görüşte olmayan insanlara hakaret edip, aşağılamak, küçümsemek neden? yazarken bir an olsun düşün. okuduklarını bir anla, akıl süzgeçinden geçir. itidalli ol biraz.

    ha sen kimsin derseniz ben (hani herkes övünüp duruyor, herkes yazar ve sinema eleştirmeni ya burada) hem senaryo yazan bir adamım, hem dramaturji hem eleştiri yöntemleri hem de yazarlık eğitimi almış biriyim (şimdi bunların hiçbiri övünç kaynağı değil müsterih ol aslan parçası. sadece ufkunu açmak için). bildiğin diplomam var benim senin bu dünyayı yakıp kül ettiğin konularda. baya diploma diyorum bak. mesela ben gidip bir hukukçu, doktor, öğretmen, mühendis, döner ustası, koltuk ustasına işleri hakkında caka satmıyor, akıl vermiyorum. sen de yapmıyorsun.

    elbet sanat yapıtı insanlarla buluştuğu anda toplumsallaşır, her türden eleştiriye açıktır ama bu eleştiri senin gibilerin kendini bilmez bir yavanlık ve cehaletle başkalarına bir silah gibi doğrulttuğu, küfür, hakaret dolu bir tavır değildir.

    senden rica ediyorum kardeşim, (bu entry küçük de olsa kafanda bir fark yaratırsa şayet) artık bu tür başlıklara yazarken, diğer başlıklarda kullandığın nefret dilini buralarda kullanma. rica ediyorum. tamam kürtlere, alevilere, chpli, akpli, hdpliye kusuyorun da nefretini bari şu dili sanat, yaratım, estetikle ilgili başlıklarda kullanma. şu dünyada (eğer gerçekten anlar ve istersen) insanlığa ilham, yön veren, insanlığı hem düşünsel, hem psikolojik hem toplumsal ve evrimsel olarak daha öteye taşıyan iki nacizane şeyden biri sanat. (biri senin de bileceğin üzre bilim.) neredeyse dünyaya anlam ve ehemmiyet katan, aşkın ve yüce bir ideale dayanan tek şey sanat. belki yaratma ediminin kaygısını, yıkım eşiğini, insanı günbegün yiyip bitiren telaşını, yaratma kaygısının hem düşünsel, hem zihinsel hatta ve hatta fiziksel evrelerini, zorluklarını anlamaktan bi habersin ama ortaya çıkan şeyi biraz olsun anlamaya çalış. sevmediğini elbet eleştir ama insanları söverek, sayarak değil. yapıtın eksik, gedik ve güzelliklerini kişisel süzgecinden geçirip yorumlarak. kaldı ki yazmak zorunda da değilsin ayrıca. bunu da unutma. ama kimseye bu tür konularda hakaret etme hakkın yok. saygı kardeşim saygı. önce ve önce saygı.

    aslında tüm bunları bu filmden bağımsız olarak günlerdir burayı yangın yerine çeviren interstellar başığına yazmak istiyordum ama bu filmin altına bile yazılan bir kaç entryi görünce dayanamayıp buraya yazdım. o filmle ilgili eleştiri yazmaya korkar olduk sayenizde. (bkz: #46991241)

    filme gelecek olursak en başta söylediğim klasik linklater filmi. benim için enfes bir film. ama 12 yılda falan çekildiği için değil. gerçekliği, yaşamsallığı için. o insanların an be an bizimle büyüdüğünü gördüğümüz için. o doğallığın yaşamımızla örtüşen yanlarını gördüğümüz için. büyük hikayeler anlatmak için büyük dramatik gerilimlere, olay, durumlara ihtiyacımız olmadığını bize bir kez daha hatırlattığı için. saf, yalın, gösterişsiz dili için. kısacası illa tecavüze uğramadan, ölmeden, paralel evrenlere gitmeden, dünyayı kurtarmadan, 30 kişiyi dövmeden de yaşamak hali üzerine düşünebileceğimizi ya da film yapılabileceğini bize tekrardan hatırlattığı için.
346 entry daha
hesabın var mı? giriş yap