2 entry daha
  • piec, dekalog serisinin beşinci filmidir. dekalogların belki de en güçlü yapımı olarak nitelendirilecek piec, ‘öldürmeyeceksin’ emrini oldukça yalın ve sadece aynı zamanda sert ve çarpıcı bir biçimde izleyiciye sunar. film o kadar başarılıdır ki seriden ayrı olarak sinema filmi haline getirilmiş ve ‘öldürmek üzerine kısa bir film’ adıyla yayınlanmıştır. piec’e ek olarak kesilmiş birkaç sahne ve düzenlemeyle sunulmuştur. piec’i bu kadar önemli kılan esas nokta konusudur. kieslowski sinemasında yoğun olarak gördüğümüz kader , ölüm ve kesişen hayatlar bu filmde çok başarılı bir şekilde yansıtılmıştır. filmin ana karakteri ölümü her iki yanıyla da yansıtan jacek’tir. piec, jacek’in taksici ve avukat piotr’la kesişen öyküsüdür.
    film, piotr’ın sözleriyle başlar. kendisi hukuk mezunu bir avukat adayıdır. sınavları geçmiş ve mülakat için başvurmuştur. dış ses olarak piotr şunları söyler; ‘yasalar, doğayı taklit etmemeli, onu geliştirmelidir. insanlar, başkalarını yönetmek için hukuku icat etti. yasalar, kim olduğumuzu ve nasıl yaşayacağımızı belirliyor. biz yasalara ya uyarız ya da ihlal ederiz. insanlar özgürdür. onların özgürlükleri, başkalarının özgürlükleri ile sınırlandırılmıştır. ceza, intikamdır. özellikle, zarar vermeyi amaçlayan cezalar, suçu önlemiyor.yasalar, kimin için intikam alıyor? masumlar adına mı? masumlar mı kanunları yapıyor?’. dizinin piotr’un yaptığı bu açılış konuşmasının üzerinden şekilleniyor. bu gerçeklik ve sorgulayıcı tavır film boyunca hakim oluyor. kieslowski sadece bireyi yada sistemi eleştirmiyor. izleyici de bu soruların cevaplarını aramaya itiyor. bu tiradın ardında önce taksiciyi ardından da jacek’i görüyoruz. taksici ahlaki değerleri yok sayan, istediğini taksisine alıp istemediğini almayan, kızlara ilgili olan, somurtkan yapıda bir insandır. taksici arabasını temizler ve ardından onu soğukta dışarda bekleyen yolcularını bırakıp gider. bu sırada jacek sokaklarda başıboş bir şekilde dolaşmaktadır. önce bir sinemaya girer fakat filmin başladığını öğrenir. sinemadan ayrılır ve sokakta dayak yiyen bir adamı görür, sadece bakar ve yoluna devam eder. meydanda kuşlara yem atan teyzeyi rahatsız eder ve kuşları kaçırtır. üst geçitten, yoldan geçmekte olan arabaya taş atar ve zarar verir. tuvalette bir adamı iterek pisliğin içine düşürür. fakat resmi çizelmekte olan küçük bir kız çocuğunu görür ve izler. sonra fotoğrafçıya gider ve elindeki fotoğrafın büyütüp büyütülemeyeceğini sorar. cebinden çıkardığı resim küçük bir kız çocuğunun resmidir ve ‘fotoğraflara bakarak bir insanın hayatta olup olmadığını bilebilir misiniz?’ diye sorar. sonra jacek bir pastaneye girer. kahvesini içip pastasını iki küçük kız çocuğu gelir canım önüne. jacek kahvesinden bir kaşık alır ve cama fırlatır. bu durum karşısında küçük kızlar güler ve jacek’te güler. sonra jacek çantasındaki ipi çıkarır ve uygun bir ölçüde ipi keser. dışarı çıkan jacek taksi durağına doğru ilerler. daha önceki taksiye binmez jacek. bu sırada taksici de bir önceki durakta sarhoş halde olan iki adamı taksisine almaz. durakta bekleyen bir baba-oğulda beklemektedir. adam yetişmeleri gereken bir işleri olduğunu ve gidecekleri mesafenin uzak olduğunu söyler. bunu dinlemeyen jacek taksiye biner. böylece seçimleri jacek ve taksicinin hayatlarının kesiştirmiş olur. taksici jacek’e nereye gideceğini sorar jacek’te şehir dışında bir yerden bahseder. sonra yolun dışında bir yere saplmasını söyler. taksici yola döner ve jacek bir anda elindeki ipi taksicinin boynuna dolar. taksici kurtalmak için çabalar, jacek daha fazla zorlar. sonra taksici kornaya basar. korna uzun uzun çalar ve jacek ipi koltuğa dolayarak aşağı iner ve demir çubukla taksicinin ellerine vurur. taksici ellerini kornadan çektikten sonra jacek arabasının diğer tarafına geçer. taksici moraran ellerine bakarak arabanın içinden kurtulmak için çabalamaktadır. tam o sırada jacek tekrar kapıyı açar ve taksicinin kafasına defalarca vurur. taksici hareketsizleşmiştir ve kan revan içindedir. sonra jacek taksiciyi yan tarafa iter ve arabayı ilerdeki bir göletin yanına çeker. taksiciyi arabadan indirir ve sürükleyerek göletin kenarına getirir. adam hala ölmemiştir ve jacek’e eşinin olduğunu söyler ve yalvararak kendisini öldürmemesini ister. jacek yakınlardan bir taş bulur ve yüzünü örttüğü taksicinin kafasına taşla defalarca vurarak onu öldürür. jacek emiri kesin olarak çiğnemiştir ve bir cinayet işlemiştir.
    ardından bir mahkeme sahnesiyle devam eder film. piotr avukat olmuştur ve jacek’in savunmasını üstlenmiştir. dava fazla uzun sürmez ve sonuç açıklanır. jacek idama mahkum edilmiştir. jacek mahkemeden ayrılırken piotr’a doğru bakar. piotr hakimin odasına çıkar ve kendisinin beceriksizliği yüzünden mi davayı kaybettiğini öğrenmek ister. hakim ona sonucun zaten belli olduğunu anlatır. sonuç kesin ve kaçınılmazdır. piotr olayın olduğu gün jacek’le aynı pastanede bulunmuş olduklarını, aynı sırada aynı yerlerde denk gelmiş olmalarına rağmen onu engelleyemediğin ve olaylara müdahale edemediğinden dert yanar. hakim bu konuda yapılacak bir şey olmadığını ve bu kadar derin düşünmemesi gerektiğini hatırlatır. idam günü gelir ve jacek piotr’u görmek istediğini söyler. piotr hapishaneye gider ve bu sırada idam düzeneği de ayarlanmaktadır. sonra jacek’in yanına girer ve konuşmaya başlarlar. jacek anenesini sorar; ‘annemi gördün mü?, ağlıyor muydu? ve piotr ’evet’ der. ardından jacek anlatmaya başlar. ‘ben düşünüyorum.mahkemeden beni götürürlerken sen pencereden bana bağırdın. beni ismimle çağırdın. yakında 21 yaşında olacağım. bana seslenince gözlerim doldu. mahkemede konuşulanları dinlemedim. sen bana sesleninceye kadar onlar bana karşıydılar.’ piotr, ‘yaptığın şeye karşılar’ deyince jacek ‘aynı şey’. der. jacek devam eder. ‘babamın yanına gömülmek istiyorum. onun mezarının sol tarafında boş bir yer var. babamın mezarının yanında bir yer daha var annemin yeri. annem orayı bana verirse sevinirim. mezarlıktaki yer evet, üç yer var. mary, babam ve bir de solda boş bir yer var. mary de orada beş yıl oldu. evet, beş yıl önce, mary traktörünarkasından koşuyordu. okula gidiyordu. 12 yaşındaydı. okul yeni açılmıştı. traktör sürücüsü benim arkadaşımdı. o olay olmadan hemen önce biz votka içmiştik. sonra, o, ormanın yanındaki çayırda mary'yi ezdi. ormanın yanında bir çayır vardı. hep şunu düşündüm. eğer mary yaşasaydı, her şey daha farklı olurdu. belki evden ayrılmasaydım, evde kalsaydım. benim kız kardeşimdi. üç erkek kardeşim var ama o tek kız kardeşimdi. o beni çok severdi. ben de onu çok severdim. belki her şey daha farklı olabilirdi. belki böyle bir şey yapmazdım ve belki de burada olmazdım.’ der ve ekler ‘eşyalarımın arasında bir fotoğrafçının alındı fişi var. bir fotoğraf, büyüttürüyorum. lütfen onu alıp, anneme verir misin? bir okul fotoğrafı. evden ayrıldığımda annemden almıştım. hep yanımda taşıdığım için yıprandı.’
    bu sırada görevliler gelir ve jacek’i infaz işlemi için götüreceklerdir. jacek’in ‘hayır , istemiyorum’ der. ama ne jacek’in ne de piotr’un yapacak bir şeyleri yoktur. yaka paça jacek’i idam odasına götürürler. jacek’in koridordaki o solgun yüzü ve korku içindeki gözleri çarpıcıdır. odaya geldiklerinde rahibin eline sarılır jacek ve sıkıca tutar. sonra görevli sigara içmek isteyip istemediğini sorar ve jacek filtresiz sigara içmek istediğini söyler. infaz memuru ona bir sigara yakar ve jacek sigarayı derin derin içer. sigarayı söndürdükten sonra kendini yere bırakır. bu son çabasıdır kurtulmak için. ama görevliler onu yerden kaldırır ve urganı başına geçirirler. ve infaz tüm çıplaklığıyla gerçekleşir. kieslowski idam karşıtı bir insandır. piotr’un ağzında zaten bunu dile getirir. bu çarpıcı finali de özellikle çekmiştir. idamın ne kadar yanlış bir ceza olduğunu göstermek adına.
    piec, öldürmeyeceksin emrini her iki açıdan da ele alıyor. kieslowski, öldürmek ne kadar yanlış bir şey ise bunun karşılığında öldürülmekte o kadar yanlış diyor ve piec, ölümün acımasız gerçekliğini bir ayna misali yansıtıyor. taksici her ne kadar ahlaksız bir insan olsada, jacek her ne kadar aykırı ve suçlu bir adamda olsa öldürülmek belki de hak ettileri bir durum değil. bu noktada dengeyi piotr sağlıyor. piotr aslında kieslowski ve bu filmin vicdanını sergiliyor. film ayrıca filtrelenmiş bir gökyüzü sunuyor izleyiciye film boyunca. tarkovski’nin stalker filmindeki gibi. bu boğucu gökyüzü altında yaşanıyor hikaye. görsellik açısından başarılı bir iş başarmış oluyor film. piec, fazla simgeselliğe bulaşmadan, açık ve seçik bir biçimde derdini anlatıyor. uzun metrajlı versiyonu olan “öldürmek üzerine kısa bir film” ile piec arasında esasen çok bir fark olmamakla birlikte filmde yer alan boşlukarı tamamlıyor. örneğin; piotr’un hakimle konuştuğu sahnede söylediği biz onunla aynı gün aynı pastanedeydik ve ben ona engel olamadım sözünün gerçekliğini görebiliyoruz. bu tip ufak boşlukları da doldurması açısından uzun metraf versiyonunu da izlemek gerekir. piec, güçlü anlatımı ve bu anlatımı çok güçlü ve yalın çekimlerle destekliyor. her iki ölümü de en sarsıcı şekilde izleyicisine aksettiriyor. piec, serinin belki de en iyi filmi olmayı hakediyor.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap