4 entry daha
  • bir peter greenaway filmi olan the belly of an architect, 1987 yılında çekilmiş bir dram filmidir. senaristliğini de yine greenaway’in üstlendiği filmde, amerikalı bir mimarın italya’ya giderek, oval yapıları ile ününü kazanmış olan 18.yy neoklasisizm mimarı boullée için bir sergi düzenleyişini konu almaktadır.

    başroldeki amerikalı mimar, filmin problemi olan sergi ile ilgili çalışmalarını yaptığı 9 ay içerisinde baş gösteren karın ağrıları sonrasında, göbeği ile ilgili obsesif fikirlere kapılacak, bu süreçte hem emeğini verdiği serginin yürütücülüğünü, hem de eşini, doğmamış çocuğunu ve hayatını kaybedecektir. filmin hemen hemen tüm arka planı roma’dır. şehrin yapıları, meydanları, mimari detayları, adeta arka arkaya eklenmiş fotoğraflar-kartpostallar şeklinde arka planı oluşturmuştur. hatta film, yer yer dakikalarca süren sabit planlar dolayısıyla roma’nın dekorluğunda bir tiyatro oyununu da andırmaktadır. bu uzun planlarda, gerek iç mekân, gerekse dış mekân çekimlerinde, perspektif ve derinlik etkilerinin dozu, seyirciyi uzun planın sıkıcı etkisini yok edip şaşırtacak kadar yüksektir. roma mimarisinin zaten hali hazırdaki heykelsi mükemmelliği, film içerisinde, günün hemen hemen her vaktinde kullanılmış doğal ışıklandırma ile mekânın boyutlarını genişletmekte, gece ise en basit aydınlatma bile planlara ev sahipliği yapan mekânın olanaklarını vurgulamaktadır. senaryo akışında, göbek, çocuk, burun, para gibi birçok imge vurgulanmıştır. bu imgeler akış içerisinde birbirlerine atıflarda bulunarak senaryonun devamlılığını desteklemektedir.

    sinemada mimariyi ve mimarı işlemiş gibi görünen film, aslında içten içe mimari ile insanı (insanlık hallerini) işlemektedir. çekimlerdeki planların sabitliği, insanı ve mimariyi, kalıcılıkları açısından karşılaştırmaktadır. pantheoun’un önündeki restoranda filmin başında ve sonunda olmak üzere iki sahne çekilmiştir. bu iki sahnenin, planlarının başından sonuna, tüm kamera hareketleri ve kadrajları aynı tutulmuştur. fakat filmin başındaki ilk sahnede gururlu, güçlü, olgun ve sakin görünen mimar, filmin sonundaki ikinci sahnede çaresiz, bitkin, sarhoş ve saldırgan durumdadır. iki farklı ruh halini tamamen aynı sinema tekniği ile anlatan bu iki sahnede, aynı olan tek öğe pantheon’dur. duygu değişmiştir, zaman değişmiştir, karşılaştırmaya konu olan mimar haricindeki tüm insanlar değişmiştir ama mimari, pantheon aynı kalmıştır. tıpkı asırlar öncesi gibi, tıpkı bugün gibi…
hesabın var mı? giriş yap