413 entry daha
  • içerisinde insan yaşamı ve var oluşu hakkında felsefi örnekler barındıran ulvi oyun.

    abimle playstation 1 platformunda fifa 2003 adlı oyunda harikalar yarattığımız uefa kupasını kazandırdığımız, ricardo vaz te'li, kevin nolan'lı ve tabii ki giannakapoulous'lu bolton'ı alarak oyuna başladım. ingiltere yukarıdan aşağı sayarsak 3.liginde mücadele eden bolton'ı ilk sezonda beklenti dahilinde şempıyınşipe çıkardım. bu yolculukla zach clough adlı canavar forvet 9 ay sakattı ve yerine var olan forvetler de sık sık sakatlık yaşayınca alt yapıya yöneldim. 18 yaş altı antremanını seyrederken gözüme yetenekli bi çocuk takıldı. zaten görür görmez kanım kaynamıştı kendisine onun da benim gibi orta doğu coğrafyasından olduğu belliydi. sarışın çilli yada göçmen zenci çocukların arasında kendini belli ediyordu. yanıma çağırdım adını sordum alex samizadeh ile orada tanıştım. onu as takıma aldım ve direk ilk resmi maçta forvete koydum. iki gol birden atmıştı. ona olan güvenimi boş çıkarmadı. oynadığı 30 küsür maçta attığı 16 golle bir üst lige çıkmamızda büyük rol oynamıştı. sürekli yanıma gelip teşekkür ediyordu bir de ağbi demeyi öğrenmiş sürekli bana ağbi diyor. ulan hocam diyeceksin ne ağbisi zaten fetöcü olduğundan şüphelenmiştim, tipe bak. neyse şempıyınşipte de forvet transfer etmeyerek alex ile devam ettim. ona güveniyordum keza o da attığı gollerle takımı sırtlıyordu. küme düşmeme hedefiyle girdiğimiz sezonda orta sıralarda kalarak beklentileri yerine getirdik. işte insanın çiğ süt emmişliği burada karşımıza çıkıyor. sezon bittikten sonra yönetimden beklediğim maaş katkısı gelmeyince istifa ettim ve birmingham city ile anlaştım. baktım samizadeh'nin sözleşmesi sona ermiş. telefonla aramak olmazdı evine gittim. açtı kapıyı görünce sevindi. gel diyor çay yapayım bisküütle yeriz. ulan dedim işte bizim oraların insanı farklı oluyor. ingiliz bebesinin evine gitsek bırak içeri davet etmeyi kapıyı açmaz bu saatte gelinir mi diye. alex'e sarıldım dedim ben birmingham'a gidiyorum, giderken seni de götüreyim. olur dedi, sevindi. beraber çay içip ingiliz bisküütü yedik. sonra ben atladım trene birmingham'a gidiyorum. kulübe vardım takılıyorum etrafı falan geziyorum. gezerken kulüp lokaline girdim. televizyona takıldım, izliyorum. bir sürü işim var ama bir yerde televizyona takılırsam bırakamıyorum. bi tane ingiliz dizisi oynuyor, yav dedim şuna basın da diğer kanallara bakalım ne var. anlamadılar çenç çenıl yav dedim en son. tabi beni daha tanımıyorlar işte orada takılan temizlik görevlileri falan birbirlerine bakıyorlar. neyse bi tanesi aldı eline spor haberlerini açtı. ufak ufak alt yazılar geçiyor. gözüme bir yazı takıldı ''alex samizadeh celtic ile anlaştı'' inanamadım. hemen alex'i aradım, açmıyor şerefsiz. bir daha aradım. yok ulan iki saat önce beraberdik şerefsiz ne ara gittik celtic ile anlaştın. ulan ben olmasam çöp konteynırında üstünü değiştiriyordun it oğlu it. bir takım ingilizce küfürler ettim. lokaldekiler sanırım ingilizce biliyor olmalılardı derin bir sessizlik yaşandı. işte o an aynı coğrafyada da yaşasak, ortak kültüre de sahip olsak, türk'ün türkten başka dostu olmadığını anlamış oldum.

    velhasıl kelam her yüzünüze güleni dost sanmayın. insanoğlu alçaktır, nankördür. para nerede, şan şöhret neredeyse oraya gider. vefa artık bir semt ahaııhıhıhıhıhıhıhı...
423 entry daha
hesabın var mı? giriş yap