12 entry daha
  • her ne kadar alıntının niteliğiyle insanları bu kitaptan soğutma tehlikesi söz konusu olsa da, kitabın iğrençliğinden ziyade, içeriğinin zenginliğine işaretle ve 16 yaş uyarısına mide kaldırıcı nitelikte olabileceğini ekleyerek, 'kazığa vurmak' olayına da bir açıklık getirmek isterim..

    “radisav’ın başı daha da eğildi. çingeneler üstündeki gömlekle kuzu postunu çıkardılar. göğsünde zincirlerin açtığı yaralar ortaya çıktı. yaralar kızarmış ve şişmişti. radisav artık hiç sesini çıkartmadan emrettikleri gibi yüzükoyun yattı. ilkin ellerini arkasına bağladılar. sonra ayak bileklerine birer ip geçirdiler. çingenelerden her biri bu ipleri bir yere çekerek bacaklarını iyice ayırdılar. o sırada mercan da kızağı iki yuvarlak tahtanın üstüne yerleştirdi. öyle ki, sivri ucu tam köylünün bacakları arasına geliyordu.sonra kemerinden geniş, kısa bir bıçak çıkardı. yerde yatan mahkumun önüne diz çökerek pantolonunun iki bacağı arasındaki bölümü kesti. ve kazığın adamın vücuduna girebilmesi için geniş bir delik açtı. celladın işinin bu en korkunç bölümünü, vücudun bıçağın dokunuşuyla titrediğini, yarı yarıya kalktığını, sonra yine gürültüyle yere düştüğünü görüyorlardı. iş bitince çingene sıçrayarak ayağa kalktı. yerden tahta çekici aldı ve kazığın yuvarlak tarafına ölçülü ağır darbeler indirmeye başladı. iki vuruşta bir duruyor, kazığın girdiği vücuda bakıyor, sonra da çingenelere dönerek ipi çok yavaş çekmelerini tembih ediyordu. köylünün, ayrık yatan vücudu içgüdüyle kıvranıyordu. her çekiç vuruşta belkemiği katlanıyor, eğiliyor ama ipleri çekilince yine dikiliyordu. kıyıyı öyle bir sessizlik kaplamıştı ki, her çekiç vuruşunun dağlarda uyandırdığı yankılar duyuluyordu. daha yakında olanlar, adamın alnının yere çarptığını duyuyorlardı. bir gürültü daha işitiliyordu ki, bu ne bir inilti, ne bir yakınma, ne de son nefesini veren birinin hırıltısıydı. bu, insanoğlundan gelen bir sese benzemiyordu.
    iki yana çekilen, sarsılan, işkence edilen bu vücuttan, çiğnenen bir tahtadan ve kırılan bir ağaç dalından çıkan sese benzeyen bir çatırtı geliyordu.
    iki vuruşta bir, çingene yerde yatan vücuda doğru eğiliyor, kazığın doğru yoldan ilerleyip ilerlemediğine bakıyor, hayati bir organı zedelemediğinden emin olduktan sonra tekrar yerine dönüyor, işine devam ediyordu. bütün bunlar kıyıdan çok hafif duyuluyor ve hiç görünmüyordu. ama herkesin bacakları titriyor, yüzleri sararıyor, parmakları buz kesiyordu.
    o sırada çekiç sesleri kesildi. mercan adamın sağ küreğinde kasların gerildiğini, derinin kabardığını görmüştü. hemen bir ustura alarak yeri haç biçiminde yardı. soluk bir kan akmaya başladı. gittikçe fazlalaştı. bir iki vuruştan sonra, delinen noktadan kazığın demir ucu görünmeye başladı. bu uç sağ kulağın hizasına gelinceye kadar daha bir iki darbe vurdu. adam artık kazığa büsbütün geçmişti. şişe geçirilen bir kuzu gibi; yalnız sivri ucu ağzından değil, sırtından çıkıyordu. ne bağırsakları, ne de ciğerleri zedelenmişti. mercan arık tahta çekici fırlattı ve yaklaşıp hareketsiz duran vücudu gözden geçirdi. kazığın sivri ucunun girip çıktığı yerlerden damla damla akan kan tahtanın üstünde birikiyordu. iki çingene adamın uyuşmuş vücudunu sırtüstü çevirdi. ayaklarını ucundan bağladılar. o sırada mercan adamın yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyordu. yüzü birdenbire şişmiş, adeta gözleri büyümüştü. gözleri korkuyla açılmış, korkuyla bakıyordu. gözkapakları hiç kımıldamıyordu. ağzı açıktı, dudakları sertleşmiş, kısılmış, bembeyaz dişleri kenetlenmişti. artık yüzünün bazı kaslarını kontrol altına alamıyordu. onun için yüzü bir maskeye benzemişti. kalbi boğuk boğuk atıyor, ciğerlerinden kısa ve sık nefesler çıkıyordu.
    çingeneler onu şişe geçirilen bir hayvan gibi yavaş yavaş kaldırmaya başladılar. mercan bağırarak onlara dikkat etmelerini, vücudu fazla sarsmamalarını tembih ediyor, kendisi de onlara yardım ediyordu.
    kazığın kalın ve yuvarlak olan tarafını da aynı yükseklikte bir tahtaya çivilediler ve hepsini birden iskelenin kazıkları üstüne çaktılar.
    işleri bitince geri çekilerek seymenlerinin yanına gittiler. ve boş kalan sahnede yalnızca göğsü ileri doğru çıkmış, beline kadar çıplak, iki arşın yükseklikte, dimdik kazığa geçirilen adam kalmıştı. uzaktan kazığın vücuduna geçtiği ve ayak bileklerinin bu kazığa bağlanmış olduğu görülüyordu. kolları da arkasına bağlanmıştı. onun için aşağıdan halka, iskelenin tepesinde, ırmağın üstünde, havada uçan bir heykel gibi görünüyordu.” (sf. 61-64)
54 entry daha
hesabın var mı? giriş yap