61 entry daha
  • "esin perim için;
    evrendeki en büyük ve en küçük şeye hiçliğe"
    h. talboth, chaostroph

    kaos her şey ya da hiçbir şey talboth'un dediği gibi. ne olduğunu bilmiyorum kaos'un her şeyi sardığından başka; okuduğum ciltler, belleğimin bana ihanet etmediği bilgiler, tanığı olduğum yaşamlar ve yüzler boyu hep karşılaştım kaosla. anlamına her yaklaştığım onu kavradığımı düşündüğüm her an başka bir sır kaplıyor bir başka şey oluyordu kaos. bir yüze, bir bakışa, etrafımdaki nesnelere, eşyaya ve tüm dünyaya böylesine sinmişken bir an kaybolup yok olan yakalayamadığımız anlamlar gibi anlamsızlıkla eşti hep. bir yitikliğin, olmayışın kaydıydı, bazen sözcüklerinde ve tavırlarında insanların, isyandı. bildiğim tüm kelimeler kemirgen soru işaretinin girdabında kayboluyor, aramızda ulaşamadığım bir uçurum yaratıyordu kaosla.

    kaos diyor türkçe sözlük, altıncı baskısında: evrenin acun durumuna gelmeden önce geçirdiği düşünülen uyumsuz karışık durum. karışıklık olarak bir ek anlam açıyor bir başka sözlükte. kaos, kaotik diye bitiyor...
    kaos'un yunanca "khaie" açık, boş olmak anlamına gelen "khainein" fiilinden türediği kabul ediliyor etimolojik olarak. neutral batı dillerinde dişil ya da eril değil yansızlığına rağmen rahim meseli, ebenezar'ın karşıtı belki ilk taş kutsal kitaplarda bir satır arasında unutulan.
    mitologya da görüyoruz ilk betimlemelerini:

    khaos'tu hepsinden önce varolan
    sonra geniş göğüslü gaia, ana toprak,
    sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin
    onlar ki tepelerinde otururlar karlı olympos'un,
    ve yol yol toprağın dibindeki karanlık tartaros'ta...
    khaos'tan erebos ve kara gece doğdu,
    gece'dense esir ve gün ışığı doğdu,
    erebos'la sevişip birleşmesinden,...
    hesiodos, theogonia. 116 vd.

    kaos'u ayrıntılarıyla anlatan şair ovidius ta "değişimlerinde" şöyle diyor:
    tanrılar arasından hangi tanrıysa, işte o, kaos kütlesine düzen verdi ve kütleyi kozmik zerreciklere ayırdı; yeryüzünün ilk kalıbını da o döktü. her yanı aynı biçimi alsın diye kocaman bir küre yaptı... hiçbir yanı verdiği hayat şekillerinden yoksun kalmasın diye yıldızlarla tanrısal şekiller göğün döşemesini kapladılar, deniz parıltılı balıklara yatak oldu, yeryüzü hayvanlara kucağını açtı ve uçarı hava kuşları barındırdı..., insanoğlu doğmuştu... tüm hayvanların bakışlarının yere dönük olmasına karşılık, o tanrı yalnızca insana yukarıya doğru bakma iki ayağı üzerinde dik durma ve gözlerini gökyüzüne kaldırma olanağı tanıdı.
    ovidius, metamorphoses. birinci yüzyıl.

    bir başka kaynakta şöyle çeviriyor ovidius'tan:

    anlatmak istiyorum değişen nesnelerin
    yeni biçimler alışını. sizin işiniz bunlar,
    yardım edin bana başladığım işte ey tanrılar!
    ulaştırın bu türkümü doğanın başlangıcından
    günümüze değin, denizden, karadan bütün bunları
    kuşatan gökyüzü var olmadan, tek görünümlüymüş
    evren içinde doğa, khaos deniyordu ona,
    kımıldamaz, biçimsiz, düzensiz ağır bir yığın,
    karmakarışıkmış içinde nesnelerin türlü türlü öğeleri.
    (met. i, 1 vd.;çev. i.z. eyüboğlu)

    kaosu çağrıştıran bir çin mitosuda:

    gökyüzünden ve yeryüzünden önce
    hayal meyal kurulmuş bir şey var.
    sessizlik ve boşlukta
    öylece duruyor ve yorgun düşmüyor
    dünyanın anası olabilir
    adını bilmiyorum
    bir sözcük kullanmak için ona "yol" diyorum.
    derme çatma bir isim bulabiliyorum ve ona "büyük" diyorum.
    büyük olunca aramızda bulunmuyor,
    bulunmayınca uzaklarda varoluyor
    uzaklarda varolunca da içimizde yaşıyor.
    lao-tse, tao te ching. çin, m.ö yaklaşık 600

    kaos tüm bu mitlerde birbiriyle ilişkili anlamlara bürünüyor ve mitostan mitosa bir parça değişime uğrasa ya da kaos olarak adlandırılmasa bile bir taslak oluşturabiliyoruz basitçe. onunla ilgili mitolojik tüm bu öyküler ve tasarların çizdiği resim kaos'un binlerce yıl boyu bir çok farklı anlamlarla hep varoluşu önceleyen bir şey oluşunun betimlemeleri. belki de her şeyin bir başlangıcı olduğuna yönelik insansal alışkanlığımızın evren için tasarladığı başlangıç kaos. öylesi bir başlangıç ki insanoğlu tarihi boyunca kendi dışına taşma ve varoluşuyla arasındaki kabullenemeyişi aşma düşüyle sınırlarının ardını ve sınırsızlığı düşler. sonsuzluk, bu zamanın ve mekanın ötesindeki olmayan bir başka dünyanın düşü. var oluşundan memnun ol-a-mayan ve daha fazlasını isteyen insan için. ikarus'un düşü, ölüme doğru kanat açarken yaşama katlanamayışı değildi onu sürükleyen; yaşamdan daha fazlasını istemekti hakkı olduğuna inandığı. ve kaos sonsuzluğu ansıtmış insana ve hep o gücün parıltısıyla düşlemiş insan. her şeye dönüşen ve her şeyi oluşturma gücünü sonsuzluğu hissetmiş kaosta. sokrates'in "her türlü felsefenin ölüm üzerine bir düşünme olduğunu" söylediğini ansımayarak. kaos, boşluk, yokluk, hiçlik ve karanlığa kadar bir adım ileri gidilerek tanımlanabilir var ve yok arasındaki ilişkidir bu doğum ve dönüşümün betimlemesi. tekvinde, daha ilk satırlarda başlar bu anlamdaki ayrıştırma "başlangıçta allah gökleri ve yeri yarattı. ve yer ıssız ve boştu: ve engin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve allah'ın ruhu suların yüzünde hareket ediyordu. ve allah dedi. işık olsun; ve ışık oldu. ve allah ışığın iyi olduğunu gördü; ve ışığı karanlıktan ayırdı." işık, karanlık ve kaosla kozmos arasındaki ilişki böyle sezilebilir kutsal kitaplarda. kudüs incil'inin eleştirel basımındaki bir dipnot aydınlatıyor:"işık, tanrı tarafından yaratılmıştır, karanlık(lar) öyle değildir(ler): onlar olumsuzlamadır." "karanlık, kapkaranlık, kaos belli ki tanrı'yı önceleyen bölgeler; kutsal metinlere göre, kur'anda da öyle: karanlıklar(ki hep çoğul kullanılırlar: az-zulumat) kayboluşun, inançsızlığın (ya da inanç öncesinin) alanını oluşturur." der enis batur ve eklemek gerekir tanrı öncesi, inanç öncesi yaratılış öncesidir aslında. tanrı hep vardır çünkü. karanlıklar ve kaos böylece kaynaşıp bir olurlar. ve önce karanlıklar vardı der kitap bunu perçinlercesine.
    bu konudaki en ilginç görüşlerden biride carl sagan'a aittir;" kozmos, olmuş veya olan ya da olacak her şeydir. kozmos "düzen içinde bir evren" anlamında kullanılan yunanca bir sözcüktür ve bir bakıma "karmaşa" anlamına gelen khaos'un karşıtıdır. evreni oluşturan tüm canlı ve cansız varlıkların bir birleriyle derinden uyumlu bağların gizlerini içerir ve bu karmaşık ama gizemli bir incelikle işlenmiş bağlara karşı hayranlık ifade eden bir sözcüktür. biz hepimiz ne yapacakları önceden kestirilemeyen ve hoşnutsuzluklarından ötürü homurdanan tanrılara ilişkin hikayeler icat etmek suretiyle yaşam tehlikelerini göğüslemeye çabalayan insan kuşaklarının devamıyız. uzun bir süre için insanoğlunun olup bitenleri anlama içgüdüsü, homeros zamanının yunanistan'ında olduğu gibi, kolaya kaçan dinsel açıklamalar yüzünden köreltildi. o zamanki yunan'da gök tanrısı vardı, yer tanrısı vardı, gökgürültüsü tanrısı, aşk tanrısı, savaş tanrısı, ateş tanrısı ve zaman tanrısı vardı. evrenin ipleri görülmeyen ve inceleme konusu yapılmayan bir tanrının ya da tanrıların elinde olan bir kukla durumunda olduğu kavramı, insanları binlerce yıl baskısı altında tuttu ve bazılarımızı halende tutuyor." der. bu eleştiriyel bakışla bir başka yönüne dikkat çeker: düzen ve düzensizlik arasında kaos'un bir tür gebelik sürecinde olmayandan oluşa geçiş, var olan karmaşanın yeni varlığa dönüşümünün; dünyanın, düzenin kaynaklarının sorgulanmaması için oluşturulan bir kavram oluşuna. varoluşun temel sorusu için hem mitlerde hem de kutsal kitaplarda cevap olarak tasarlandığına ilişkin bir kaçıştır kaos. ve yaşamın kendi içinde düzenden düzensizliğe akışı. bizimse bunu yaşamda kaos olarak nitelememizde bir başka bakış açısı. çünkü yaşam kontrolsüzce akar, biz insanlar hükmetmeye çabaladıkça her adımımızın önünde gidilecek yeni yerler ve kontrol edilebilecek uçsuz bucaksız yaşam yüzlerce patikasıyla inatla durmaktadır.

    kaos kelimesini dilsel ve kökensel anlamları dışına taşıran yine biz insanlarız, onu düzensizlikten, karmaşaya, bilinmezlikten, kontrol edilemezlikten, çaresizliğe kadar zaman zaman bir çığlık olarak da güncel dilde kullanarak yeni anlamlar katıp değiştiriyoruz. kaos bir bilinmezlik taşır tıpkı birlikte andığımız karanlık gibi oysa karmaşa düzenin mutlak öncülüdür, ve düzen bir öncül gereksir. düzenlemek değişmek için. her ölümün aslında bir doğumu muştulaması gibi. yıkılan ve yok olan her şey bir varoluşun habercisidir. insanlar ölürler toprağa karışır ve toprak yaşam sunar. yıldızlar ölür başka yıldızların doğması için. bayrak yarışına benzer hayat onu birinden alırız ve başka birine vermek düşer bize de tıpkı sevgi gibi. düzen düzensizliğe eğilimlidir, düzensizlikse kendi garip (ki bu gariplik bizim bilemeyişimizdir) içselliği içinde bir düzene gebedir. insanoğlu bilemediğinde bilemeyişi karşısında öyle çok mazeret ve eğretilemeler kurgular ki kendi bilemeyişi kendi kaos'u kararsızlığı ve bilgisizliğidir. ve bunu içsel kaos olarak dışa vurur bir anlamda.

    yaşamlarında her şeyin bir günde değiştiği kahramanların bir sabah uyanıp yıllar boyu yaşadıkları dünyayı ilk kez başka bir biçimde algıladıklarını gördüğümüz kafka'dan, sarte, camus ve perec'e kadar bir çok yazarın romanlarında rastlarız böyle bir duruma. kafka'da fiziksel bir değişimken bu, sarte'da kahramanın duyumsadığı katlanılmaz kokudur, camus'ta varolmanın ve hissetmenin gerçeğiyle dışa vurulan sorumsuzluk ve iradesizlik, perec'de yorgunluğun örtüsü altındaki kayıtsızlık. ama hepsi yaşamdaki bir yitikliğin ve kayboluşlarının, anlamlandıramadıkları şeyin içinde arayış ve ara-ya-mayışlarını sürdürürler, kontrol edemeyiş ve kayıplıklarıyla. bir tür kaos mudur bu? ve onun varlığına katlanış biçimi. yaşamın içinde yaşama provaları.

    toplumlarda kendini oluşturan bireylerden farklı değildirler aslında. bireylerin karmaşaları değişip büyüyerek yansır kendine dönen dalgalanmalar olarak ekonomide, toplumsal olgu, olay ve davranışlarda. bu olguyu en iyi elias canetti'nin bir tiyatro oyununda görürüz bilme isteğinin oldukça düzenli bir ütopik toplumdan; karmaşa ve terörün hakim olduğu "kaotik" topluma sürüklediği oyunda kahraman şunu sorar kendine yüksek sesle "ben ne yaptım?" ve yanıtını oyun boyu sağduyusu ve bilgisine güvendiği ihtiyar adamdan alır "olması gereken buydu" der. doğruluğunu ya da yanlışlığını burada tartışmak istemediğim ihtiyar bilmektedir. bir düzenden bir başka düzene geçişin dinamiğini insanoğlunun doğasına uzak olmayan bu çelişkiyi, kan ve savaşlarla dolu insanlık tarihine bakıp.

    sanatcı içinse büyük bir önem taşır kaos, karanlık rahimdir. platon'un dediği gibi bir mimesis olarak başlayan sanat bugün yaratmakla nitelenerek bir çok tartışmaları hala kişiliğinde barındırsa da yaratı olma niteliğiyle kaos ve karanlığın bir uzantısı, varlığının bir biçimi olarak bu kültün rahipleri olan sanatçıları kutsayıp besleyen gizemli nehirdir kaos ve karanlık. talboth'un dediği gibi insan ışıktan yanadır sanatçıysa karanlıktan. bilinmez karanlıklardan damıtır en inanılmazı. yaşamdan çok ölüme dönüktür yüzü mayakovski'nin dediği gibi. yaratmak çünkü sanatsal anlamda kaos'u düzenleyip mitlerle eş anlamlı biçimde yeni bir şey oluşturmaktır. ve sanat'ın bir tanımının da "düzenlenmiş kaos" olduğunu unutmamak gerekir.

    "her şey iki insan arasında başlar" i. bachmann'ın dediği gibi: sevgi, nefret, korku, faşizm, kaos. iki ayrı benleğin birbirlerinden özgür olarak kurdukları organizmadır ilişki: iki düzenin ortak paylaşım ve etkileşimlerinin ardında özgürce beslenen bir canlıdır. ve her canlı gibi kendini oluşturan beden ve ruha bağımlıdır. bu süreçte yer eder insan yaşamına kaos ya da kozmos. iki ayrı benleğin ve iki farklı ruhun kendi varlıkları dışında yeni bir varlık oluşturması sırasında.

    insanlar çok genel kavramları bazen acılı bazense şanslı biçimde sandığımızdan çok önce kurgular ve oluştururlar; bu düzen içsel dünyamızdan dışımızdaki dünyaya sızar ve taşar. bu etkileşimde çatışma; iki düzenin birbirine karşı gelmesi, içimizdeki dünya ve dışımızdaki fark belki kaos, yaşam, insanlar ve kontrolsüz değişkenler bileşkesi. yıllar yılı, ince hatlarını işlediğimiz yaşamımız ve kişiliğimizdeki uyumsuzluk belki de kaos anlaşılmamak. anlamlandırılamayan, adlandırılamayan şey.

    georges perec'in yapboz (puzzle) teorisindeki gibi, yaşam aslında bir yapboz gibi algılanabilir ve onu düzenleyip oluştururken tek tek parçaların anlamları bütün içindeki yerlerine göre gerçekleniyor ve onlara bakışımızın önemi ortaya çıkıyor. bir parçayı yerine yerleştirdiğimizde bir süre sonra, belki çok sonra o parçanın ait olmadığı bir yere yerleştirildiğini bütüne ya da bütünün bir bölümüne baktığımızda anlıyabiliriz ancak. "yalnızca bir araya getirilmiş parçalar bir anlam ve okunabilirlik niteliği kazanacaktır: yapboz parçalarını tek tek ele almanın hiç bir anlamı yoktur; bu olanaksız bir bir sorudan başka birşey değildir, donuk saydamsız bir meydan okumadır; ama dakikalar sonra ve birçok hatadan sonra ya da güçlü bir esinle yarım dakikalık bir süre içinde parçalardan biriyle yanıbaşındaki arasında bir bağ kurdunuz mu, parça kaybolur ve bir parça olarak varlığını sürdürmez artık." doğru yerde resim ya da tasar içindeki yerini almış ve kaostan sıyrılmıştır. "bu ilişkiden önce gelen büyük zorluk yapboz (puzzle) -muamma sözcüğünün ingilizcede yalnızca "artık varlık nedeni olmayan" değil bir açıklık ve gerçeklik durumu kazandıkça "hiçbir zaman var olmamış" anlamına gelmiş olması galiba: sihirli bir biçimde birleştirilen iki parça hem teklik olmuştur hem de hata, duraksama, bunalım ve bekleyiş kaynağı..."

    bilinmezlik olarak çıkar karşımıza m. ende'nin kitaplarında. bitmeyecek öyküde fantazya'yı kaplayıp yok eden, b.b.b'nin hiçlik olarak adlandırdığı ende'nin düşlere inançsızlık diye nitelendirdiği şey. momo'daki sisler ve duman adamlar. hep bir düş kalesi vardır karşısında: arayış. ve kaos surları aşındıran olumsuzluk ve yokediciliktir.

    a. camus'ta yaşam içindeki hiç'tir. anne'sinin "ne düşünüyorsun?" sorusuna büyük bir içtenlikle cevap verirken "hiç" dediği gibi "hiç" der camus annesinden kalan mirasla. "hiç birşey" gerçektende bu uyumsuz ve rahatsızlığı tüm yaşamı boyunca taşır camus. "bütün büyük eylemlerin, bütün büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır. uyumsuzlukta da böyledir. özellikle uyumsuz dünya soyluluğunu bu zavallı doğuştan alır." der sisyphos söyleminde.

    kavramlar düşüncelerimizin yapısal birimleridir. biz insanlar düşünürken yalnızca yapısal birimleri değil, yapıları da kullanırız. bu yapıları da "model" olarak adlandırırız. yaşamla ilgili binlerce model oluşturulmuştur insanlık tarihi boyunca. bir meşe ağacının palamuttan çıktığı gibi büyüyen bir canlı organizmadan, birbirine belli biçimlerde bağlanmış çeşitli hareketli parçaları olan bir makinaya kadar; ya da bir puzzle olarak değişen yaşam modelleri ortaya konmuştur. bu modeller çoğu kez bizim haberimiz olmadan düşüncemizi çeşitli şekillerde etkilemekte, şekillendirmekte ve sınırlamaktadır. ve bizler kavramları bağlı olduğumuz dışsal ve içsel modellere göre tanımlar, hisseder ve yaşarız. bazen hapishanelerimizde, bazense sonsuz bozkırlarda. belki de sadece bu modellerin içinde dolaştık kaos'u anlamak ve anlamlandırmak için. kimimiz için saçmayken, kimimizse olumlu olarak değerlendirdik kaos'un bazı görünümlerini pseudo ya da gerçel. oysa hepimiz aynı yaşamdan bakmıştık kaos'a. belki bakılabilecek bir çok açıyı da atladık bilerek ya da bil-e-meyerek, olası bizim penceremizdendi bu.
    "şimdi kapattığım kapılara, pencereleri de ekliyorum, sonsuz karanlığı ve kaos'u içime çekmek için. nicedir duyumsadığım dışımdaki uyumsuzluğu damıtmaya."
    birçok anlamı içinden geçtik kaos'un bir sözcüğe yüklenmiş onlarca anlamdan bir kaçıydı zamanın içinden geçerken. ve anlamlar devam ediyor, edecek biz onları bir bir kaldırıp altındaki anlama ulaşmak isterken altın anlamı yakalayabilme çabası bütün arayışımız.

    "kaos yaşamdır, düşler tek ülkedir sığınılabilecek. umudun atlılarının gölgelerinde."
    talboth

    1999
218 entry daha
hesabın var mı? giriş yap