206 entry daha
  • tolga karaçelik'in her haliyle sinemaya aşık bir insan olduğunu görebiliyorum. bir insanın sevdiği işi yaptığında nasıl göründüğünün kanıtı gibi resmen. o yüzden filmle ilgili yapacağım bazı eleştiriler beni biraz üzüyor.

    aslında film bağımsız bir filmin sahip olması gereken her şeye sahip, zaten o yüzden ödüle layık görülmüş. çok da sevindirici bu.
    ama filmde bir aksaklık var. bartu küçükçağlayan dışındaki herkes bağıra bağıra rol yapıyor. absürt komediye sonuna kadar varım ama "kafamda bir sürü espri var hepsini koyayım" gibi olmuş bu. keşke bir kısmını sonraki filmlerine saklasaydı.

    bu tür filmlerin bir matematiği vardı. yapıyı kurarsın ki burada dağılmış aile fertleri, onları bir arada tutacak sebepler verirsin, sonra başlarına bir takım saçma şeyler getirirsin (eğer yol eklersen ekstra tatlı olur. bu filmde de var), bu sırada seyircinin kafasında sorular oluşturursun ve finalde düğümü çözer veya seyircinin kendi yorumunu katacağı alternatifli sonlar sunarsın. bol bol kahkaha, arada da biraz gözyaşı olur. şu an aklıma gelen en iyi örneği de little miss sunshine mesela. tıkır tıkır işler film.
    kelebekler işlemiyor. sık sık tekliyor.
    bartu küçükçağlayan'ın hayat verdiği rol hariç karakterlerin hepsi aşırı abartılı. aslında bartu'nun şansı da kendine çok benzeyen bir tipi oynaması. ama hakkını yemeyelim çok çok iyi bir oyuncudur. keşke saçma dizilerde oynamasa. çoğunluk'taki performansı harikadır. hala her sahnesini hatırlarım.
    ama kız kardeş, onun kocası, masadaki garson, abi, imam, muhtar ve hatta tüm köy "biz şu an setteyiz ve şimdi size oyunumuzu oynayacağız" der gibiydi. ne karakterlerin neden öyle olduğunu anladık, ne ailenin dağılmasındaki asıl sorunun sebebini öğrendik, hatta hepsini geçiyorum bu insanları bir araya getiren asıl motivasyon bile net değil. (final sahnesini hiç söylemeyeceğim, izlememiş kabul ediyorum)
    parçalanan ailenin dramını geçiremiyor bize. ama komedisi işe yarıyor, gülüyorsun bol bol. sırf bu yüzden bile gitmeli insanlar. daha da önemlisi tolga karaçelik yine film çeksin diye gidilmelidir filme. çünkü belli ki çıkacak bir şeyler, dediğim gibi sinemayı çok seviyor. bir insan bir şeyi bu kadar severse ondan eninde sonunda çok iyi bir iş çıkar.
    bana göre bu kelebekler değil.

    böyle hissetmemin bir sebebi kelebekler'den çıkıp 20 dakika sonra ingmar bergman'ın güz sonatı filmine girmiş olmam da olabilir. aile kavramının çöküşü öyle kusursuz işlenmişti ki ondan sonra kelebekler tom ve jerry gibi kaldı.
    arada söyledim ama yine söyleyeyim filme gidin, sinemada izleyin.
    gitmeden önce neyle karşılayacağınıza hazırlık olması açısında şu röportajı da okuyabilirsiniz. bartu soruyor tolga yanıtlıyor. tıpkı filmdeki gibi biraz dağılmışlar.
769 entry daha
hesabın var mı? giriş yap