86 entry daha
  • karman çorman bir mevzuda işleri daha da karıştırabilecek bir adım.

    ezbere konuşmak faydasız. buraya yazanların çoğu eminim ki guterres belgesi nedir, neleri kapsıyor açıp bakmadı bile.

    bu belge aslında bir çerçeve doküman. kıbrıs sorunu ile ilgili tarafların meseleya nasıl yaklaşmaları gerektiğini belirleyen ilkesel bir belge. yani taraflar bunu kabul ederse bu belgede yer alan prensiplere göre görüşmeler ilerleyecek.

    belgenin orijinal metni şu ana dek açıklanmadı. ama rum basınına sızan önemli satır başları mevcut. şu gazete haberinde ilkelerin basit ifadelerini okuyabilirsiniz. ben buraya kabaca yazacağım zira diplomatik ingilizceden çeviri kabiliyetim çok fazla değil. hata olursa affola:

    - güvenlik: garantörlük anlaşmalarının feshedilmesi gerektiği ve garantörlerin görevlerinin birleşmiş milletler benzeri bir yapıya devredilmesi gerektiğini anlatıyor

    - (adadaki) askerler: adada bulunan asker sayılarında azaltılmaya gidiliyor. yunan askeri toplam 950, türk askeri ise 650 kişiyle sınırlandırılıyor. yani adadaki asker sayısı 11 şubat 1959 tarihli ittifak anlaşmasındaki sınırlara çekiliyor ve bu anlaşmada bahsedilen türk-yunan-kıbrıs cumhuriyeti taraflarından oluşan 3'lü bir karargah yeniden kuruluyor (amaç kıbrıs cumhuriyetini savunan ortak bir askeri yapı oluşturmak).
    not: guterres belgesi bu konuda çok daha detaylı görüşmelerin yapılması gerektiğini öngörüyormuş.

    - bölgeler/toprak: toprak konusunda rum tarafının hassasiyetleri doğrultusunda türk tarafından ayarlamalar isteniyor. güzelyurt meselesine bu maddede isim geçirilmeden atıf yapılıyor.

    - mülkiyet: türk ve rum tarafının mülkiyet konusunda karşılıklı olarak tercihli bir seçenekle iade şekli belirlenmesi amaçlanmış. yani ev, tarla, bağ, bahçe vs mülkiyetlerin iadesi mevzusu bu başlık altında ilerliyor.

    - eşit muamele: bu maddede sanırım türkler ve rumların haklar konusunda eşit olarak değerlendirileceğinden filan bahsediyorlar.

    - güç paylaşımı: adada kurulacak siyasi liderliğin nasıl olacağı mesela başkanın dönemsel olarak mı sırayla seçileceği gibi hususlar bu maddede tartışılıyor.

    ama dediğim gibi bu belge henüz resmen açıklanmadı ve ne olduğu konusunda sadece dedikodular var. bu durumun türk tarafında sıkıntı yarattığı aşikar çünkü ne şartlarda görüşmeye gidileceği veya türk tarafının siyasi liderliğinin neleri değerlendirdiği şu anda meçhul. zaten bu sıkıntı ifade ediliyor halihazırda.

    şimdi şöyle yapacağım, bazen olayı açıklayacağım bazen de buraya yazılan bazı entryler üzerinden anlatacağım isteyen okur isteyen eksi basar geçer.

    kıbrıs'taki garantörlük hakkımız zürih'te imzalanan 11 şubat 1959 tarihli garanti anlaşmasından geliyor. bu anlaşma ile bizim gibi yunanistan ve ingiltere de garantör devlet oldu. garantör devletin fiili olayı en açık tabiri ile himayesindeki etnik topluluğu korumak ve bu topluluk üzerinden kendi çıkarlarını savunmak. bunu açık yazmanın bir sakıncası yok çünkü zamanında kıbrıs'ı binlerce kilometre öteden gelip saçma sapan bir anlaşma ile 1878'de "kiralayan!" ve 1914'de osmanlı devleti'nin almanya yanında savaşa girmesini bahane edip adayı ilhak ettiğini açıklayan ingiltere bile garantör oluyorsa buraları çok daha uzun yıllar elinde tutan ve beğenseniz de beğenmeseniz de osmanlı'nın en büyük mirasçısı konumundaki türkiye cumhuriyeti'nin haydi haydi garantör olmaya ve bölgesel çıkarlarını savunmaya dibine kadar hakkı vardır.

    ingiltere kıbrıs'ı istedi çünkü süveyş kanalını korumak ve doğu akdenizde kendi çıkarlarını gözetmek için ileri bir askeri karargaha ihtiyacı vardı. işte ingiliz emperyalizminin kıbrıs üzerindeki hırsının tek amacı bu. yoksa orda yaşayanlarının kara kaşına kara gözüne gelmedi.

    1950 ve 60'lı yıllarda kıbrıs konusu türkiye'de giderek artan bir heyecanla takip edildi. bu arada kıbrıs, ingiltere'nin 2. dünya savaşı sonrası zayıflayan ekonomik ve siyasi gücü nedeniyle burada çıkan karışıklıklarla uğraşmak istememesi sonucu saçma sapan bir yönetim kurularak kaderine terk edildi. ama aslında emperyalizmin mucitleri istediklerini almıştı ve ingiltere hem adada askeri üs elde ederek askeri varlığını korudu hem de işin içine taraf ülke olarak girmeyi başardı.

    emperyalizm işte böyle birşey. kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor, gerekirse toprak veriliyor ama geriye öyle bir enkaz yapı bırakılıyor ki enkazın altından çıkmak isteyenler yine emperyalizmin elini tutmak zorunda kalıyor!

    ve işte bu yüzden #76575193 numaralı entry'yi yazan sevgili yazar arkadaşım sen kıbrısı kafana göre atamaz veya satamazsın çünkü o emperyalizm sana neyi ne kadar atıp neyi ne kadar satacağını güzelce dikte ettirir ve ettiriyorda. nedenini yazdım, zamanında binlerce km öteden gelip senin toprağına konmuştur ve senin atan sesini çıkarmayıp giden ağam gelen paşam diye hareket etmiştir. dolayısıyla ingiliz emperyalizminin sana izin verdiği ölçüde toprağında hak sahibi olursun tek başına kalırsan...

    kıbrıs konusunda daha önce imzalanmış anlaşmalar halen geçerli durumda. dolayısıyla bu anlaşmaların tahhütleri hem bizi hem de karşı tarafı bağlıyor. bu nedenle kıbrısta garantörlükten vazgeçip mersin'e bağlanma olayı (bkz: #76574628) ya da 82. il olması veya kaderine terk edilmesi (bkz: #76575540) olamaz... eğer böyle yaparsanız kıbrıs üzerindeki haklarınızdan vazgeçtiğiniz için bir anda resmen işgalci pozisyonuna düşersiniz ve uluslararası camiada en azından imzalanan anlaşmalar nedeniyle size resmen işgalci diyemeyenler bu defa rahaaaat rahat o lafı size ederler. e rusya gibi elinizde binlerce kıtalararası nükleer füze, milyonlarca asker, onbinlerce tank ve uçak da olmadığına ve bu güce dayanarak kafanıza göre kırım benzeri bir ilhak durumu oluşturamayacağınıza göre sesinizi keser ve kıbrıs'ın parçalanmasını izlemek zorunda kalırsınız.

    bir yerde yaşayan halkın sizi sevip sevmemesi bir ölçümetre ile ölçülebilecek bir durum değil. ayrıca kıbrıs benzeri stratejik çıkarların belirlendiği oyun alanlarında sevgi ile değil mantık ile konuşmak daha yararlı. dolayısıyla #76575694, #76575193 ve #76576460 numaralı entrylerde belirtilen duygusal nedenlere girmeye gerek yok.

    kıbrıs'taki türk ordusu bir işgal ordusu değildir #76576460 ve #76577095 numaralı entryleri yazan yazar arkadaş. o askerlerin oraya neden çıktığı bellidir ve uluslararası anlaşmalara göre çıkmaya da hakkı vardır. ayrıca kıbrıs türkiye için bir sömürge sayılmaz çünkü sömürgeler egemen güce maddi manevi katkı yapar ama bunun yanısıra egemen güç sömürgenin dil, din, yaşayış, sosyal yapı vs aklınıza ne gelirse köküne kadar mahvedip değiştirir. bunun yanında kendi kaderini tayin hakkı içerikli gizli-emperyalist wilson ilkesi ile misak-ı milli nasıl bir tutulur, bu birbirinden tamamen ayrı iki belge nasıl tek potaya sokulup laf salatası ile milletin kafası karıştırılır entrylerinde güzelce görüyoruz bunu ama yemezler... misak-ı milli'yi ağzına almadan önce bir besmele çek ve ondan sonra örnek ver derim sana. misak-ı milli aşağılanan ve yokedilmesi amaçlanan bir milletin yeniden ayağa kalktığını ilan ettiği ve emperyalizm canavarına karşı kutsal isyanını resmileştiren bir belgedir. gizli-emperyalist wilson ilkeleri içindeki kendi kaderini tayin zırvası ise ülkeleri bölüp uluslararası arenaya yeni bir emperyalist figür olarak çıkmaya çalışan toy bir amerikan başkanının yazdığı ve bizzat emperyalizmin babaları olan ingiltere ve fransa tarafından bile tepkiyle karşılan ve kesinlikle uygulanmasına karşı çıktıkları bir saçmalıktır. o nedenle bence sen birkaç cilt kitap okumadan pek bu meselelere kafa yorma...

    kıbrıs'ın coğrafi konumu şu şekilde. gözü kör ve kafası neredeyse hiç çalışmayan birine bile bu haritayı gösterip durumu tarif etseniz kıbrısın konumu itibariyle ne kadar stratejik bir noktada olduğunu size söyleyecektir. o nedenle kıbrıstaki türk askeri varlığını yoketme, garantörlükten çekilme vs vs kesinlikle düşünülemez. kıbrısta ayağı olan bir devlet doğu akdeniz'de söz sahibi demektir. buradaki üslerini hem süveyş bölgesini hem de doğu akdenize kıyısı olan tüm devletleri kontrol edebilir. yani bölgesel güç olmak istiyorsanız kıbrısta askeriniz olacak sevgili arkadaşlar yoksa sizi buradan silerler ve akdenizi ancak antalya'dan serinlemek için denize girdiğinizde görebilirsiniz.

    kıbrıs konusunda geçmişte ve yakın gelecekte çok siyasi, sosyal ve ekonomik hatalar yapıldı. mesela rauf denktaş bir çözümsüzlük adamı değildi, kıbrıs'ın geçmişini ve dinamiklerini çok iyi bilen bir kıbrıslıydı ve kendisini tufaya getiremeyeceklerini anladıklarında emperyalizm ve onun maşaları denktaş'ı çözümün önündeki en büyük engel olarak göstermeye başladı. buna kara propaganda derler ve standart bir istihbarat çalışmasıdır bu arada. kofi annan planına bizim taraf evet derken rum tarafı hayır dedi. bunun nedeni de belli, bizimkiler kısa vadeli düşündü ve kapağı bir an önce avrupa birliğine atmak istiyordu, siyasi liderler de kıbrıs sorununu bak nasıl çözdük demeyi amaçlamıştı ama evdeki hesap çarşıya uymadı çünkü ortada iki milleti bölen çok derin etnik çekişmeler mevcuttu ve bu bağlamda tarihsel ve sosyolojik miraslar yokedilmeden iki tarafın bir araya gelemeyeceği net bir şekilde görüldü.

    bir bölgede yaşayan iki veya daha fazla etnik gruptan biri biri diğer(ler)ine ortadan kaldırma, üzerinde egemenlik kurma amaçlı saldırmışsa iki çözüm vardır:
    a. saldıran taraf diğer taraf(lar)ı tamamen yok eder ve topraklarını alır (conquer olayı)
    b. saldıran taraf diğer(ler)ini tam olarak yok edemez ve/veya savaş sonunda bu grupların hamilerinden yenilen taraf desteklediği grubu yanına alarak çekilir ve topraklar yeni sahiplerine verilir.

    etnik grupların karıştığı savaşlara bakarsanız (mesela 2. dünya savaşında çekoslovakya'daki almanlar, polonya'da yaşayan almanlar, rusya içlerinde yaşayan almanlar) bu iki durum dışında bir gerçek çözüm olmadı, olamaz da. kıbrıs'ta 2. duruma benzer bir durum oluştu. rumlar (yunanistan himayesinde) saldırdı, sopayı yediler ve geri çekildiler. toprakları da biz aldık ve bitti. nokta...kıbrıs sorunu bilinçli olarak sündürülen ve tek kazananı ingiltere olan bir sorundur. türk tarafı ve rum tarafı bu noktadan sonra ayrı kalmak zorunda ve bu kapsamda türk tarafının adam akıllı bir plan dahilinde yolunu çizmesi lazım. turizm, tarım veya farklı bir sanayi artık ne uygunsa orası için o yönde ilerlemeliler. mesela rum tarafın feci kalkınmış filan değil. adamlar avrupa birliği içinde en avantajlı vergi kanunlarına sahip ülke ve çoğu şirket merkezini buraya taşımış durumda. yani adamlar kendi taraflarını bir kara para ve vergi cenneti haline getirdiler, haberiniz olsun...

    gerçekçi düşünmek ve adamakıllı bir plan dahilinde koordine hareket etmenin şart oldğu bir konu bu mesele. onun dışındaki her durum karşı tarafın ekmeğine yağ sürüyor.

    ekleme: kıbrıs ile ilgili kısa tarihçe, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar şuradan incelenebilir.
50 entry daha
hesabın var mı? giriş yap