43 entry daha
  • veba, kara kış, yoksulluk, ölüler, töreler, paganizm, hıristiyanlık ve daha birçok belayla boğuşan az nüfuslu bir estonya köyünde geçen minimalist bir aşk hikayesi. film kağıt üzerinde romans gibi görünse de gücünü mitlerden alan her türlü absürtlüğe açık dünyası ve mükemmel sinematografisi sayesinde izleyicisine çok büyük bir eğlence sunuyor.

    --- spoiler ---
    en dikkat çekici kısmı şüphesiz ki "kratt" denen estonya efsanesi. kratt, aslen musevi mitolojisindeki goleme benzer bir varlık. çalı çırpıdan ve kullanılmayan el aletlerinden yapılan bu nesnelere şeytanla bir anlaşma yaptığınız taktirde ruh verebiliyorsunuz ve etrafta ayak işlerinizi yapan cici bir kratt'ınız oluyor. kratt'ların tek varoluş amacı sahiplerinin verdiği işleri yapmak. boş bırakılırsa delirip saçmalıyorlar, hatta sahiplerini öldürebiliyorlar. kratt öldüğünde şeytan yer yüzüne gelip sahibinin ona vadettiği ruhu alabiliyor. yani kratt yapmak biraz göt isteyen bir iş, onu boşlarsanız siz de ölebiliyorsunuz.

    filmde kratt dışında farklı biçimlerde tezahür eden kolay kandırılır bir veba salgını (ki bu tezahür konusu farklı karakterlerde de mevcut. filmde bir shapeshifting sevgisi var), ölüler gecesinde evde misafir kalan ölü akrabalar, baronun gözü önünde köşkün bahçesine sıçan kahya, geceleri çatıda gezen baron kızı, kilisenin mihrabından altın kazıyan rahibe gibi çok derinlerde kara bir mizahın saklı olduğu, yüzeyde ise korku/gerilim janrına hizmet eden tonla ilginçlik var. bu ikililik film boyunca sürdüğü için tek bir duyguya alışıp rehavete kapılmıyor, aksine her sekansta farklı hisler ve tuhaflıklarla filmi izlemeye yeni oturmuş gibi heyecanlanıyorsunuz. üstüne üstlük, oyuncu kadrosunda estonya'nın en güzel kızı ve human centipede'deki nazi doktor amcamız da var. bir insan bir filmden daha ne isteyebilir ki?
    --- spoiler ---

    özetle, gotik, romantik, korkunç, absürt, komik gibi uç sıfatları tek bir öyküde birleştirmeyi başarmış, istisnasız her karesi sinefillerin gözünü okşayan, bunları yaparken giriş-gelişme-sonucu olan derli toplu bir ana hikaye ve onu besleyen onlarca yan hikaye sunan, neredeyse bela tarr sinemasından bile daha güzel bir monokrom şaheseri. iyi ki avrupa sineması var. dünyada birilerinin hala film çekmeye çalıştığını görmek mutlu ediyor.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap