134 entry daha
  • oyun kısa, hikaye gereği özellikle 3. oyunda bir zamanla yarışma durumu olduğu için sürekli bir koşuşturma da olunca hikaye hiç tatmin etmiyor insanı; fakat bu hikayenin kötü olmasından değil, iyi anlatılamamasından kaynaklanıyor.

    call of duty'nin baştacı modern warfare serisinde bu hikaye işini güzel çözdü; farklı oyuncuların gözünden, bağlantılı olaylar anlatılıp sonra oyunun ana karakteri üzerinden bu bağlantı kurularak hikaye aktarılıyor oyuncuya. hikayeyi anlatmaya yardımcı karakterler de hikayeye yedirilerek öldürülüyordu, böylece oyuncu oyuna daha da bağlanıyordu.

    crysis'te bunu yapamadılar bir türlü. sıkıntı tabi ki tek bir nano giysi olması olamaz; sayko'nun prophet yakalanmadan önce neler yaptığı, prophet'ın yakalanıp nakledileceği bilgisini bothan'ların nasıl öldüğü* falan anlatılabilirdi. cell'in dünya'ya yavaş yavaş hakim olması aslında çok yüzeysel anlatılıyor.

    3. oyun güzel. yerli kardeşler seride neyin sıkıntılı olduğunun farkındalarmış elbette ki, özellikle hikaye anlatımı ve alcatraz üzerinden karakter gelişimi çok eleştri alan crysis 2'den sonra prophet'a da captain price kopyası sayko'yu iliştirmişler...

    bu aralar fırsatım oldu, oyunlar da kısa olunca origin access basic'in bedava haftası üzerinden crysis 2 ve 3'ü ardı ardına bitirebildim deneme haftası bitmeden. tavsiyem oynamamış olanlar, crack'le falan uğraşmadan bu yöntemle oynayabilirler oyunu*.

    ayrıca türkçe dublajlı oynadım crysis 3'ü, hiç ingilizce'sini duymamış olmama rağmen cümle yapısından hatalı ya da böyle baharatı eksik olduğu anlaşılan laflar vardı ve ayrıca dublajların bazı özellikleri de garipti. özellikle bora sivri'nin sesinin oldukça underrated olduğunu düşünen ben bile, kendisinin cümleleri ve sözcükleri gereksiz fazla vurguladığını düşündüm. niye her kelimeyi vurgulamak zorunda hissetti, bilemiyorum. ama ses karakterleri bakımından, ingiliz olan sayko için yapacak bir şey olmadığını da göz önünde bulundurursak, orijinal seslendirme sanatçılarının seslerine çok yakın yerli sanatçılar seçilmiş gibi geldi bana ve bu güzel bir isabet; bence sesler karakterlere oldukça yakışmıştı ama işte, bora sivri'nin vurgulaması dışında ellerindeki metinlerde de bir sıkıntı vardı sanırım ufaktan...

    prophet ile sayko'nun o güzel dialogu ses karşılaştırması için iyi bir örnek olabilir aynı sahneler ve vuruculuğu açısından;
    türkçe versiyonu:
    https://www.youtube.com/watch?v=bu8dmmzhyck

    bu da ingiliççesi:
    https://www.youtube.com/watch?v=q2um9dy16js

    genel olarak ben beğendim ve güzel bitti seri. ama yerli kardeşlerin şirket yönetimi konusunda azıcık geriye çekilmeleri gerektiğini düşünüyorum crytek'in şu andaki haline bakarak...

    yazdıklarımı silmemek için not: özellikle prophet'ın sayko'yu yere fırlattığı sahnelerdeki cümlelere bakınca aslında orijinal seslendirmen james vincent meredith de sık sık vurgu yapıyor ama işte metinin çevrilmesindeki o baharat eksikliği aslında çok çok abartı görünmeyen bora sivri'nin sesini garipleştiriyor. yine de hem metin olarak hem de seslendirme olarak iyi iş çıkarmışlar.

    da abicim, mesela örnek video üzerinden konuşursak, adam diyor ki "you take out the artillery, ı'll bring in the vtol.", sen niye "ağır silahları çıkar" diyorsun orada?! yahu, zaten oradaki oyunun görevi bile "sef hava savunmalarını kapatın", hani en kötü "sen topçuları indir" ya da "hava savunmasını hallet" falan dersin ki güzel çeviri olarak gayet "sen hava savunmasını (toplarını) imha et" uyar oraya. yani en kötü bölüm isminden kopya çek, "sen ağır silahları çıkar" aşırı google translate yahu...

    ayrıca o sahnenin en önemli cümlesi "like you said, boss. ı don't need a suit. don't need tech. just need bottle, right?" değil mi? evet, sayko o cümleyi söylerken böyle matarasına vuruyor, matarasına işaret ediyor gibi geliyor ama öyle mi? yoksa, yumruğu ile göğsünü, yüreğini mi işaret ediyor; sanki yüreğini ortaya koyuyormuş gibi. o diyaloğu toptan düşünelim; umudunu, cesaretini kaybeden sayko'yu tekrar olaya dahil etmeye, hala hikayede bir parçası olduğuna inandırmaya çalışıyor sayko. sayko'nun artık kabul ettiği gibi birer deney parçası, kullanılıp atılan, gözden çıkarılan asker paçavrası, insan olmayan silahlar değiller aslında. peki şöyle desem, bottle'ın aslında ingilizce'de cesaret, yürek anlamına da geldiğini size söylesem? ki, oxford sözlüğü bottle'ın kelime anlamında şakkadanak sayko'nun o anki durumunu tam onikiden vuruyor;
    "the courage or confidence needed to do something difficult or dangerous."

    yani aslında sayko orada diyor ki "dediğin gibi patron, giysiye ihtiyacım yok, teknolojiye de gerek yok, sadece yürek lazım değil mi?"(edit: sadece yürek yeter, değil mi?). daha güzel olmadı mı? (evet bottle - yürek eşitliği çok uymamış gibi ama şişeden iyidir.)

    işin ilginç tarafı, bottle'ın cesaret anlamına da geldiğini bilmiyordum ben, o diyalogta bir gariplik sezdim sadece ve sayko'nun likör matarasına dünya'nın yok olmasından daha fazla öncelik verecek bir iskoç olmadığını hatırladım; sayko ingiliz. oyunu bitirdikten sonra 10 saniye sürmedi bottle'ın cesaret anlamına da geldiğini öğrenmem, direk tureng'ten öğrendim. e ben bunu yapabiliyorsam, bu iş için binlerce lira alan çevirmen takımı ne halt yiyordu acaba?

    demek istediklerim bu kadar. güzel oyun, güzel seri; oynayın mutlaka...
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap