5 entry daha
  • nobel ödüllü yazar doris lessing’in bu çarpıcı romanı bir tür kıyamet öyküsü. çevre kirliliği, hoyratça kullandığımız doğal kaynakların tükenişi, evsizlerin sayısı artarken sokak çetelerinin kural tanımazlığının kural haline gelişi, dilin yozlaşması ve yoksullaşması, iletişimsizlik, insanların büyükşehirlerden kaçmak zorunda kalışları ve kalabalıkların yerini alan ıssızlık... lessing bütün bu olup bitenlerin görgü tanığı olan, hatta hiç tanımadığı bir çocuk-kadının sorumluluğunu da üstlenen orta yaşlı bir kadının ağzından aktarıyor olayları. yazarın kıvrak dili; çaresiz durumlarda en olmayacak koşullara nasıl ayak uydurulduğunu, bu koşullara rağmen yaşananları hayata tutunmak için verilen savaşımı, çok etkileyici bir romanda biçimlendiriyor.

    hepimiz için öyle anlar vardı ki, oynamayı kabul ettiğimiz oyun, olayları metanetle karşılamamıza yetmiyordu: bir gerçekdışılık duygusunun pençesine düşüyorduk; mide bulantısı gibi. belki de asıl düşman bu duygu, ayağımızın altındaki toprağın dağıldığı duygusuydu... ya da biz buna inanıyorduk. belki de, aslında kayda değer ya da en azından geri döndürülemez bir şeyin olmadığına ilişkin gizli, sözsüz bir antlaşma yapmış olmamızın nedeni, bizim için asıl düşmanın gerçeklik olmasıydı; gerçekle yüzleşemez, kendimize olup biteni “anlama” iznini veremezdik. böyle elbirliğiyle numara yapmamız, kendimizi çıplak, savunmasız hissettiğimiz anlarda tamamen hayalperestlik ve saçmalık gibi görünse de, belki hayran olunası bir yetenek sayılmalıydı?

    can yayınları-kapak
hesabın var mı? giriş yap